Hasan el-Banna için İslam dünyası, Osmanlı hilafetinin düşmesinden sonra (Sèvres Antlaşması, 1923), modern dünya ve ahlaksız batı tarafından bozulmuştu. Bu nedenle tek hedefleri "altın çağlarına" dönmek ve cihat yoluyla hilafeti geri getirmek olan gizli bir kuruluşu, Müslüman Kardeşleri kurmuştu. Müslüman Kardeşler, Katar ve CIA desteğiyle Aralık 2010 tarihinde "Arap baharını" başlatmış, Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de iktidarı ele geçirmeye çalışmıştı. Müslüman Kardeşler, bir yıl boyunca kitleleri yanılttıktan sonra, her ülkede peşpeşe uzaklaştırılmaya başlandılar. Bunların içinden bazıları herşeylerini ortaya koyarak, Suriye ve Irak’ta Hilafet ilan etmişti.

Tüm batılı liderler ardısıra ve bir hafta içinde beş yıl birlikte izledikleri hedeften: Suriye Arap Cumhuriyeti ve onların demokratik şekilde seçilen başkanları Beşşar Esad’ı yıkmaktan vaz geçmişlerdir.

5 + 1 antlaşmasının İran ile imzalanmasından sonra herşeyin değişeceği belliydi, bu sadece İran Devrim Lideri ya da Başkan Putin’in kararlılığından kaynaklı değil, onların Beyaz Saray ile anlaşmalarından dolayıdır.

2012 yılının ilk yarısında Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu, Müslüman Kardeşler tarafından çılgın iktidar devralma projesi ile - "Arap baharını" – tanımış ve Cenevre konferansında uygulamaya başladıkları "genişletilmiş Ortadoğu‘nun" yeniden paylaşımını tasarlamışlardır. Ancak Başkan Obama sözünü tutacak durumda olmadığını kanıtlamış oldu. Bir hafta sonra François Hollande savaşı tekrar canlandırmak için "Suriye’nin dostlarını" çağırmış, Fransa, Katar, Ürdün ve İsrail "Şam Volkanı" operasyonunu başlattığı ve Suriye Milli Güvenlik Kurulu başkanını öldürttüğü sırada Kofi Annan parlak bir şekilde arabuluculuk görevinden ayrılmıştı.

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, CIA Direktörü David Petraeus ve Birleşmiş Milletlerin siyasi işlerden sorumlu yeni direktorü Jeffrey Feltman’ın ipleri ellerinde bulundurduğu başından beri kendini belli etmişti. Obama’nın başarılı bir şekilde General Petraeus’u – polis terminolojisindeki manasıyla –tutuklatarak Hillary Clinton’u görevden alması, ABD-seçim kampanyasının sona erip Obama’nın tekrar seçilmesine kadar sürmüştü. Feltman’a gelince, kendisi gölgede kalarak, kendi emri altında bulunan Lahdar İbrahimi ve Staffan de Mistura aracılığıyla herkese Suriye’nin yenilgiye uğratılacağını, er ya da geç kesin ve şartsız bir şekilde teslimiyete zorlanacağı güvencesini vererek, Beyaz Saray’ın politikalarını sabote etmeye devam etti.

Obama-Siyaseti (Rusya ile alttan alma siyaseti ve Uzakdoğu‘nun ABD’nin dayanak noktası olması) Ukrayna’da Kasım 2013’teki "renkli devrim" başarısı ile sıfıra indirgenmişti. SSCB’nin çöküşü ile başlayan, Ukrayna’nın yıkımı ve Rusya’nın izolasyon sürecini içeren bu operasyon, Beyaz Saray‘ın bilgisi olmadan başlamıştı. Amerika Birleşik Devletleri gizli operasyonlarını yıllar öncesinde hazırlar, politik bir avantaj fark ettiklerinde uygulamaya koyar. Bu defa biri, ABD Ulusal Güvenlik Meclisini bilgilendirmeden emir vermişti. Sonuç eşi görülmemiş bir kriz oldu, hükümet darbesine karşı çıkan ve Rusya Federasyonuna bağlanmayı kabul eden Kırım’ın bağımsızlığı, Batı’nın Moskova’ya karşı ve bunun karşılığında Rusya’nın batıya karşı ambargo sonucunu doğuran Donbass ve Lugans’taki ayaklanmalar. Kısaca özetleyecek olursak, Doğu-Batı-ilişkileri kesintiye uğramış oldu.

Tuhaftır ki Başkan Obama, kendisinin mutabık olmadığı "Şahinlerin" politik dayatmasını kabul etmiş göründü. Ancak ikinci defa göreve geldiği zamandan itibaren, İran ile gizli pazarlık yapmaya devam etti. İşler uzamış olduğundan, bir anlaşmaya varmak için Temmuz 2015 tarihine kadar beklemek gerekli oldu [1].

Bu tarihten sonra Washington ve Moskova arasındaki gerilimin arasında bir çözülme, Ukrayna krizine dair bir çözüm –Rusya’nın 26 Eylül’de Ukrayna’ya gaz dağıtımına dair politik uzlaşıyı imzalaması, Minsk II-Antlaşması buna dair sadece bir başlangıç– ve Ortadoğu politikasında politik bir dönüm noktası yaşıyoruz. Pratik olarak 30 Haziran 2012’de Cenevre-Bildirisinin bulunduğu yerdeyiz.

Bu üç yılda Suriye, büyük ölçüde yıkıma uğratılmış olmanın ve 200.000 insanını kaybetmenin dışında, 1928’den itibaren sürdürdükleri cihat ile Müslüman Kardeşler hilafetin ilanını yapmış ve hırsları bütün bölgeyi tehdit eder olmuştur.

Hangi nedenle olursa olsun, Suriye halkı ve – Lübnan Hizbullahı dahil – müttefiklerinin direnişi ve İran ile Rusya’nın kararlılığı, Başkan Obama’nın kendi yönetiminde tekrar söz geçirmesine zaman tanımıştır. David Petraeus’un zamanın sağ kolu General John Allen, Kasım 2012 temizliğinden kurtulmayı başarmış, görevi ancak şimdi bıraktırılmıştır. Kendisi "Anti"-Daeş koalisyonuna komuta ediyordu. Jeffrey Feltman’ın iş belgeleri şimdi güvenlik meclisinin üyeleri arasında dolaşımdadır.

Cesur ve bilge adamlar, bu yapay çatışma olan "Arap baharının" üçüncü dünya savaşına dönüşmesinin önüne geçmişlerdir.

Önemli Başlıklar:
 "Arap Baharı" Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşleri iktidara getirecekti. Bu başarısızlık karşısındaki tepkiyle bazı Müslüman Kardeşler üyesi Daeş ile birlikte halifeliği ilan etti.
 Liberal Şahinler ve yeni muhafazakârlar Rusya’ya karşı bir savaş kışkırtmak istemektedirler. Bu amaçla "Arap baharını" desteklemiş, sonraki zamanlarda Suriye’de barışa karşı çıkmış, Irak ve Suriye’de Daeş’i desteklemeden önce Ukrayna’da renkli devrimi organize etmişlerdir.
 Başkan Obama‘nın yönetimini temizlemesi üç yılını aldı —ve bu işi hâlâ bitirmiş değil—.
 Barak Obama, Vladimir Putin ile Ayetullah Ali Hamaney arasında Ortadoğu’da barışın yeniden tesis edilmesi konusunda bir anlaşma vardır.

Çeviri
Ayhan Aslan

[1Önceki makalelerimde bu antlaşmayı antiemperyalist direnişte uzun vadeli ve bölge için kısa vadeli bir felaket olarak değerlendirmiştim. Fakat bu ayrı bir hikâye.