İlk bakışta, Batıya doğru olan bu mülteci akımının nesnel gerekçeleri sanki varmış gibi görünebilir: Filistin ve Pakistan’da sosyal kargaşa kol gezerken, Libya, Irak ve Suriye’de yıllardan beri savaş ve silahlı çatışmalar devam ediyor. Arap Baharı sürecini geçiren Mısır ve Tunus’ta yaşanan olayalar yerini nispetten arzulan istikrar bir duruma bıraktı gibi. Yemen’de vatandaşın düğün alayına bile hava saldırıları düzenlenirken, muhalif protesto gösterilerinin öteden beri hunharca bastırıldığı Bahreyn’den ise nelerin olup bittiği konusunda sağlıklı bilgi alınamıyor.

Bu her iki devletin coğrafi konumu vatandaşın başının çaresine bakmak üzere bir çıkış yolu bulması için pek uygun olmasa da, iktidar sahipleri de hiç hiçbir kaçış yoluna müsaade etmiyorlar. Önemli başka bir detay: Suudi Arabistan’da Müslümanlar için kamp yerleri inşa edilmişken, bazı nedenlerden dolayı hiç kimseye oraya gitmiyor. Mülteci aileler son çare olarak Türkiye ve Ürdün’e gitmeyi tercih ediyorlar.

Bu insanların, çılgınca bir arzunun tatmini, vatanlarından uzak diyarlara kaçmaları için önemli başka bir nedeni mi var, acaba? Belki de varlıklı akrabaları daha önce Avrupa Birliğine üye ülkelerinden birine yerleşmişlerdir? Ya da, Avrupa ülkelerinde, sosyal olanakları geniş, daha konforlu bir yaşam sürdürebilecekleri konusunda hikâyelerin etkisinde mi kalmışlar? Her şey bir yana, bu insanların kaçak yollardan yaptığı böylesine bir yolculuğun bedelini cömertçe hayatlarıyla ödüyorlar. Bazı raporlara göre, Suriye veya Libya gibi ülkelerden yasadışı yollardan Avrupa’ya mülteci taşıyanlar, kişi başına 4000 dolar ile 10.000 dolar alıyorlar. Bu insanların yabancı bir ülkede varlıklı akrabaları olduğunu kabul etsek bile, devam eden savaşla parçalan Suriye’de banka aktarması marifetiyle para almaları hiç mümkün değil. Teknelerin/botların Akdeniz’de battıkları hususu göz önünde alındığında, kişileri önceden borçlandırarak taşıma düzenlendiğini düşünürsek, bu durumda belli bir garantinin verilmiş olmasını gerektirir.

O halde, bu insan kitlesini diğer kıtalardan Avrupa kıtasına göç etmeye teşvik ederek, yüzbinlerce kişinin yollara düşmek üzere seferber etmesini yol açan garantiyi kim sağlayabilir ve ne amaçla verir?

Bazı araştırmacılar sosyal ağların kullanılması konusunda yaptıkları çalışmalarda çok dikkat çekici belirli olguları buldular [1]. Twitter üzerinden gelen, mültecilerin Almanya’ya gitmesini telkin eden çağrı mesajlarının Amerika Birleşik Devletlerinden (ABD) geldiğini gördüler. Diğer ülkelerde geçen zaman zarfında da yaşanmasına tanık olunan olaylar; İran’da 2009’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinden, büyük kitlelerin sokaklara dökülmesinde sosyal medya ağlarının önemli yer aldığı Mısır ve Tunus’ta meydana gelen olaylara kadar verilen mesainin boşuna harcanmadığı anlaşılıyor.
Bu sıralarda meydana gelmesine tanık olduğumuz olaylar, stratejik bir nitelikte teorik olarak hesaplanmış olguların pratik hayatta uygulamaya konulmasıdır. Bu tarz stratejiler uzun zamandan beri zaten uygulamaya konuluyor. Bu stratejilerden birisi, bu analizi kaleme alanın yazısında da başlık olarak kullandığı, Belfer Bilim Merkezinde (Belfer Center for Science) ve Harvard Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümünde (International Affairs at Harvard University) Stratejik Tasarlanan Savaş Silahı olarak Mülteci Olgusu (Strategic Engineered Migration as a Weapon of War) adıyla bir araştırma yapıldı. Bu inceleme ilk olarak 2008’de Sivil Savaş/İç Savaş dergisinde (Civil Wars journal) [2] yayınlandı. İncelemenin yazarı Kelly Greenhill bazı verilerin istatistiksel kombinasyonunu kullanarak ve bazı vakıa analizleri yaparak aşağıya çıkarılan konulara cevap bulmaya çalışmıştır:

Şöyle ki;

Mülteciler olgusu spesifik bir silah olarak kullanılabilir mi?
Mülteciler olgusu savaş zamanında olduğu gibi, barış zamanında da silah olarak kullanılabilir mi?
Mülteciler konusunu sömürmeye çalışan irade nasıl bir başarı sağlayabilir?

İncelemeyi kaleme alan Greenhill bu sorulara genel olarak olumlu cevap veriyor.

Belfer Center’deki araştırmacılar, Harvard Üniversitesi diğer bölümlerinden gelen araştırmacılar ile birlikte, dış politika konuları bağlamında tasarlanmış çatışma yönetimi stratejileri üzerinde araştırma çalışmalarına yıllardan beri devam ediyorlar. Belfer Center Direktörü Graham Allison Clinton Başkanlığı döneminde Savunma Sekreter Yardımcılığı görevini yapıyordu. Belfer Center, bu konuların yansıra, Rusya konusunda araştırma faaliyetlerini yürüten özel bir görev gücü çalışmalarına fon tahsis ediyor.

ABD yönetimi, akın eden yoğun bir mülteci dalgasıyla karşı karşıya kalan Avrupa’ya yakınlık duyuyormuş gibi yapıyor. Avrupa konuları üzerinde çalışan etkili ve küresel düzeyde bir organizasyon olan Dış İlişkiler Konseyi/ Council on Foreign Relations (CFR) Başkanı Richard Haass’ın göçmen/ mülteci krizi konusunda kaleme aldığı son makalesinde, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan mülteci krizi olaylarına yer vermesi dikkate alındığında, krizi “yönetmek” (managing) kavramının kullanılması, makalenin gelişim icabı kullanılmış bir kavram olmadığı, bilinçli olarak kullanıldığı anlaşılıyor [3]. CFR Başkanı Haass, mülteci akını sonucunda Avrupa’nın bugün karşı karşıya kaldığı sorunları, adeta bir yemek menüsüne çeşni katıyormuşçasına, ABD’nin hem Avrupa Birliğine ve hem de bütün Avrupa’ya olduğu gibi, Almanya ile olan stratejik çıkarları gereği yardım etme yükümlülüğü olduğuna işaret ediyor. Ancak, ABD’nin işaret edilen bu “yardım yükümlüğü” duygusuna rağmen, ne yasadışı yollardan Avrupa ülkelerine olan geçişlerde, ne de mültecilere geçici olarak barınma sağlama konularında hiçbir yardımı olmamıştır.

Kamuoyunun dikkatine değer başka bir konu daha var. Başkan Barack Obama, Kongre tarafından ABD başkanlarına verilen yetkiye dayanarak, Kamu Yönetimi icraatı faaliyetlerinde Davranış Bilimi Tekniklerinin kullanılabilmesi için 15 Eylül 2015’te Başkanlık Emrini imzaladı. “Nudge” (Nudge Theory: Improving Decision about Health, Wealth and Happiness - Kişinin Sağlık, Refah ve Mutluk konularında Kararların iyileştirilmesi…) olarak adlandırılan, yakın zamanlarda geliştirilen Davranış Bilimi dalı özünde insanların içinde bulunduğu ruh hali ve bazı duygularını manipüle etmek üzere en son bulunan bir yöntemden başka bir şey değil. Obama yönetimi döneminde, daha önce Office of Information and Regulatory Affairs / Bilgi ve Düzenleme İşleri Dairesinde çalışma faaliyetlerde bulunan Robert Cass Sustein’in marifetli elinin bu işlerde olduğu açıkça görülebilir. Robert Sustein, İngiliz bir meslektaşıyla birlikte, insanların gündelik yaşamı bağlamında bazı psikolojik manipülasyon tekniklerinin belirli ince kavram düzenlemeleri [4] arkasında saklandığı Nudge: Improving Decisions about Health, Wealth and Happiness kitabının ortak yazarıdır. (Bu arada, belirtilmesinde fayda olan bir husus; Robert Sustein’in eşi Samantha Power de ABD’nin Birleşmiş Milletler nezdinde Büyükelçi.) “Nudge” kitabında yer alan psikolojik tekniklerin ABD sınırlarından çok uzak diyarlarda kullanılacağı konusunda hiçbir şüphe olmasın.

En etkili silah, gerek kelimenin mecazi anlamında olsun ve gerekse literatürde yer aldığı anlamında olsun, etki alanı olarak tespit edilen yeni topraklara gelen göçmenlerden/mültecilerden meydana getirilen, yıkıcı terör eylemlerini yürütmek kapasitesine sahip küçük gerilla gruplarını teşvik etmek olabilir. ABD yönetiminin, mültecilere arasında en çok “umut verenlere” iyi niyetle ev sahipliğini yapma rolünü oynamadığı, aksine, söz konusu gruplara mültecilik ve barınma statüsünü sağlamanın yanı sıra ABD hükümetinin resmi koruma garantisini vermesi oldukça ilginç bir konu olsa gerek.

ABD İç Güvenlik Departmanı tarafından 2014’te hazırlanan, göçmenlik konularına ilişkin 2014 mali yılı faaliyetleri dikkate alınarak Kongreye sunulmak üzere düzenlenen Özel bir Rapor; ABD İç Yönetim Belgesinden yakın zamanda sızan bilgilere göre, ABD Yönetiminin, Vatandaşlık ve Göçmenlik Hizmetleri Dairesi faaliyetleri kapsamında 1519 adaya mülteci statüsünü verme, ikamet hakkı tanıma ve Hükümetin koruması altında yaşama garantisi verme muafiyeti tanıdığı anlaşılıyor [5]. Ve işin en ilginç yanı da; muafiyet hakkı tanınan söz konusu insanların hepsinin, bu veya şu şekilde, terörist guruplarla bağlantıları olmaları veya yıkıcı faaliyetlerde bulunmada deneyimleri olmalarıdır.

ABD hükümetince muafiyet tanınanlar listesinde, bir zamanlar yapay olarak kurulan devletlerinde huzurlu bir yaşam sürdürme imkânı olmayan Kübalı sürgünler ve Kosova Kurtuluş Ordusu militanlarından meydana gelen, Washington’un eski müttefikleri, ABD ile açık ya da gizli müttefik olan diğer başka ülkelerden gelenler bulunuyor.

Muafiyet alan kişiler listesinde, genellikle Soğuk Savaş döneminde siyasi muhalifleri vuran/suikast düzenleyen ve şimdilerde ise adaletin tecelli edilmesi kaygısından dolayı bir yerlerde saklanan Salvador Milliyetçi Cumhuriyet İttifakı üyeleridirler. Eritre Hükümetine muhalif, - etnik ayrılıkçı – Eritre Kunama Demokratik Kurtuluş Hareketi savaşçıları. Etiyopya ve Oromo Kurtuluş Cephesi, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi üyeleri. Muafiyet tanınanlar listesinde ayrıca, Brumese Chin Ulusal Cephesi, askeri kanadı olup, Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü (UNPO) üyeleri Chin Ulusal Ordusu mensupları da bulunuyor. Tayland, Burma’da bulunan etnik grup, Karen Kurtuluş Ordusu (Karen Liberation Army - KNLA) militanları, Karen Ulusal Birliği (Karen National Union –KNU) mensupların da spot piyasada ABD’de yaşama hakkı tanıma kotası var.

ABD’de mülteci statüsü; eski Irak vatandaşı, Irak Demokratik Partisi, Kürdistan Demokratik Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliğinden gelen 49 kişiye de tanınmıştır. ABD Yönetiminin “muafiyet hakkı” tanıdığı 1519 kişilik listede uzun yıllar silahlı mücadele vermiş diğer organizasyon üyeleri de yer alıyor.

Spesifik bir konu olan mülteci olgusunu silah olarak kullanılma planlanması yapılıyorsa, gelecekte olabilecek bu tarz bir savaşı ancak ABD Yönetiminin tasarlayabileceği konusunda spekülasyon yapılabilir.

Çeviri
Nizamettin Karabenk
Kaynak
Strategic Culture Foundation (Russie) ">Strategic Culture Foundation (Russie)

[1Who is twitter-luring refugees to Germany?”, by Andrey Fomin, Oriental Review (Russia), Voltaire Network, 22 September 2015.

[2Strategic Engineered Migration as a Weapon of War”, Kelly M. Greenhill, Civil War Journal, Volume 10, Issue 1, July 2008.

[3Managing Europe’s Perfect Storm”, Richard Hass, Project Syndicate, October 2, 2015.

[4Nudge: Improving Decisions About Health, Wealth, and Happiness, Richard H. Thaler & Cass R. Sunstein, Penguin Books, 2009.

[5Report on the Secretary’s Application of the Discretionary Authority Contained in Section 212(d)(3)(B)(i) of the Immigration and Nationality Act. Annual Report to Congress, Fiscal Year 2014, US Department of Homeland Security. Download.