Suudi petrol diktatörlüğüne muhalif olan Şeyh Nimr Bakır El Nimr, « İsyan ve Devleti yıkmaya teşvik, Kraliyet imamına ve Krala itaatsizlik » suçlamasıyla 2 Ocak 2016 tarihinde infaz edildi

Mekke’de yaşanan dram, Yemen’de bitmek bilmeyen savaş, eriyen döviz rezervleri derken, otoritesi gün geçtikçe daha tartışmalı hale gelen Suudi Arabistan Kralı Salman’ın kaygıları artmaya devam ediyor. Ama egemenlik için yürütülen savaşın dışında, Krallık, ülke içinde olduğu kadar bölgesel olarak da ciddi sonuçlar doğuracak bir adım daha attı.

Kral Salman, terör suçu işledikleri isnat edilen 47 muhalifi cezalandırarak infaz ettirdi. Oysa ölüm cezasına çarptırılan bu kişilerin tek suçları Vahabbi krallığında Şii olmak ve yönetimin halka karşı uzun yıllardır uygulamayı sürdürdüğü ekonomik baskılar dahil zulüm politikasına muhalefet etmekti.

Şeyh El Nimr, birçok üniversitede ders veren ve Suudi rejim iktidarının her kademesine bulaşmış olan yolsuzluğu teşhir eden tanınmış bir din adamıydı. Rejimin zorlukları ve hataları üzerine kendini serbestçe ifade edebilecek yapıcı ve « aklı başında » bir muhalefetin oluşturulmasını savunuyordu ki, bugüne kadar, tavizsiz eleştirilerine rağmen, hiçbir zaman yönetimin devrilmesi çağrısında bulunmamıştı.

Şeyh El Nimr, farklı mezheplerin bir arada yaşamasını tehlikeye atan, düşüncesiz projelere girişen ve zevklerini tatmin için üyelerinin har vurup harman savurduğu bir aşiret tarafından ülkenin zenginliklerine ve imkanlarına el konulmasını ve uygulanan zulmü ortaya koyuyordu. Rejimin ehlibeyte (Peygamber Muhammed’in soyundan gelenler) karşı ilgisizliğini ve türbelerini yok etmeye varacak kadar kabul edilemez olan olumsuz tutumunu eleştiriyordu.

Suudi yetkililer daha önce de, baş eğdirmek için onu birçok kez tutuklamış ama başarılı olamamıştı. Şeyh El Nimr, ülkenin doğusundaki El Ketif’te, « Arap Baharı » olarak adlandırılan karmaşa sırasında yapılan gösteriler nedeniyle tutuklanmış, ardından da terörist eylemlerde bulunmak suçunu yüklemek için hakkında düzmece bir dosya hazırlanmıştı!

Bu tutuklamanın, Suudi Arabistan’ın Suriye Arap Cumhuriyetini demokratik olmadığı için istikrarsızlaştırmaya kalkan askeri ve siyasi bir kampanya yürüttüğü sırada yapılmış olması durumu daha gülünçleştiriyor…

Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığının « esas olarak, isyan ve Devleti yıkmaya teşvik, Kraliyet imamına ve Krala itaatsizlik suçlamalarını yönelten geçen 15 Ekim tarihli Yüksek Mahkeme kararını hatırlatan » basın açıklamasıyla toplu infaz kamuoyuna duyuruldu.

Suudi Mahkemesi o dönem Şeyh El Nimr’i « ancak öldürülerek kefareti ödenebilecek bir günah » işlemekle suçlamıştı. Hüküm açıklanır açıklanmaz, kararın hangi koşullar altında alındığını ortaya koyan ve Şeyhin infaz edilmesinin doğuracağı sonuçlar konusunda Suudi rejimini uyaran açıklamalar yapıldı.

Krallık eleştiriye hiçbir zaman hoşgörü göstermedi

1980’li yılların başından beri, petrol endüstri mühendisi Halit El-Nüsha zenginliklerin daha adil paylaşılmasını talep etmişti, ama bu işkenceyle öldürülmesine neden oldu. Romancı Abdurrahman El Munif petrolün Arap siyaseti ve toplumlarında yol açtığı yıkımları anlatıyordu. Bu ilkel zenginliğin uzun sürmeyeceğini, günü gelince kentlerin kağıttan kuleler ya da « tuzdan kentler » gibi yıkılacağını söylüyordu.

Free Saoudi Liberals internet sitesinin kurucusu blog yazarı Raif Bedevi, internet yoluyla hakaret suçundan 10 yıl hapis, 1000 kırbaç darbesi ve 266.000 Dolar para cezasına çarptırıldı.

Kraliyetin işleyişine gelince, yeni Kral, genç yaşına ve tecrübesizliğine rağmen oğlu Muhammed Bin Salman’ı, veliaht prens görevine atayınca halefiyet ilkesini alt üst etti.

Kendini prens ve Krallığın kurucusu Kral Abdülaziz’in torunu olarak tanıtan biri tarafından yakın zamanda bir metin dolaşıma sokuldu. Belge Kral Salman’ın tahttan feragat etmesi gerektiğini söylüyor ve The Guardian’ın [1] belirttiğine göre « bu çağrının sahibinin akranlarından destek aldığı anlaşılıyor. Sade Suudi vatandaşlarının hapse tıkılmak ya da kırbaçlanmak korkusuyla aklından dahi geçiremeyecekleri düşünceleri yüksek sesle söylüyor olması bunun kanıtı ».

Makale, siyasi arabuluculuk ve sivil toplum mercilerinin hemen hemen hiç olmadığına dikkat çekiyor: « Bir yardım derneğinin bile tescil olabilmesi için yıllarca beklemesi gerekiyor. Diyabetle ilgili bir derneğin tescil olması için on yedi yıl beklemesi gerekti. Rejimin şimşeklerini üzerine çekmesi için doktorların ya da muhasebecilerin bir araya gelmek istemesi bile yetiyor ».

Makalenin yazarı, Ortadoğu uzmanı Brian Whitaker’e göre temel sorun rejimin otokratik yapısı. Karar alma sürecinde kimse kimseye danışma ihtiyacı duymuyor ve Kral Salman’ın düşüncesizce seçimler yapması söz konusu olabiliyor ki « bu da ülkenin geleceği için çok ağır sonuçlar doğurabiliyor ». Suudiler için, hesapsızca harcama yapmak bütün sorunların çözümü haline geldi.

« Suudilerin cepleri hala parayla dolu olsa da, bu durum sonsuza kadar süremez. Mekke dramı bunu ortaya koydu: prestijli yapılar ve teoride hac pratiğini daha güvenli kılmak için büyük paralar harcandı!... »

Yemen ve Bahreyn’de mantık dışı savaşlar

Geçen Ocak ayında tahta çıkan yeni Kral Salman, o döneme kadar saman altından su yürütmeyi tercih eden ya da düşmanları olarak kabul ettikleriyle doğrudan çatışmaktan kaçınan Suudi yöneticilerde görmeye alışık olduğumuz temkinli yaklaşımla çelişen davranışlar sergilemeye başladı. Her zaman her şeyi satın alabileceklerini düşündüler, savaşı da barışı da! Halen, ülkesini Yemen’de kazanılması mümkün olmayan bir savaşa sürüklemenin dışında, Kral, Krallığın para rezervlerini dikkate almadan harcama yapmaktadır.

Suudi Arabistan’ın önderliğindeki askeri koalisyon 26 Mart’tan beri Yemen’i bombalıyor [2]. Suudiler isyancılar tarafından ülkeden kovulan ve Riyad’a sığınan Cumhurbaşkanı Abd Rabbo Mansur Hadi’nin talebi üzerine hareket ettiğini iddia ediyor. Gerekçesi olarak bombalamalarda hedef alınan huti isyancılarının Suudi Arabistan’ın bölgedeki rakibi İran tarafından desteklenmesini öne sürüyorlar. Bugüne kadar sürdürülen hava saldırılarına rağmen etkili bir şekilde geri püskürtülmeleri mümkün olamadı.

19 Mart’tan beri, gerçek bilançonun daha da kötü olduğunu hatırlatan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre ülkedeki şiddet eylemleri ve ardından yürütülen hava bombardımanları sonucunda 767 kişi öldü ve 2900 kişi yaralandı. Birleşmiş Milletlere göre hava saldırılarından en az 405 sivil öldürüldü ve çatışmaların yoğunlaşmasından önce kaçan 300.000 kişiye eklenen 120.000 kişi daha ülkenin iç taraflarına göç ettirildi. Ülkede yiyecek, kronik hastalar için ilaç ve yakıt sıkıntısı yaşanıyor.

Cumhurbaşkanı Mansur Hadi, önce başkent Sanaa’dan, sonra da güneydeki büyük liman kenti Aden’den kovulduktan sonra Mart ayında ülkeyi terk etti. Huti milisleri Eylül ayından itibaren başkentin denetimini ele geçirdi. Ülkeyi 2012 yılına kadar yöneten ve yine Suudi’lerin himayesinde, « Arap Baharı » karmaşası içerisinde yönetimden ayrılan Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’le ittifak halindeler.

Kendilerini tam anlamıyla « yoksulların hareketi » olarak tanımlayan isyancılar ülkenin önemli bir bölümünü ellerine geçirdiler. Bir devrim gerçekleştirdiler.

Yabancı müdahaleler hiç eksik olmadı. Suudi Arabistan uzun dönemden beri komşusunu zayıf düşürme politikası yürütüyor. Bu müdahalenin tek kazananı, Yemen’de yerleşik ve cihatçı grubun asli kolu olan El Kaidenin (AQPA) Arap Yarımadasında gelişmesi olmuştur [3].

Suudiler, zaten çok kan kaybetmiş bir ülkede, altyapıyı ve insanları yok eden bir savaşı ısrarla sürdürüyorlar. Uygulanan tüm yöntemlere karşın sahada hiçbir gelişme kaydedilmiyor. Hatta aksine Suudi birlikleri her geçen gün yeni tersliklerle karşılaşıyor ve Suudi toprakları içerisinde dahi saldırıya uğruyor. Suudiler, Yemenlilerin direnişiyle baş edebilmek için paralı askerleri çağırmak zorunda kalıyorlar. Topyekun bir başarısızlık söz konusu ve artık herkes desteğini çekmiş durumda.

Suudilerin bu saldırısının Pakistan ve Türkiye’nin katılımıyla bölgedeki Sünni ülkeleri bir araya getirmesi gerektiğini hatırlatalım ama daha vücut bulmadan bu koalisyon hüsranla sonuçlanmış ve güçleri her geçen gün azalan sadece birkaç körfez ülkesinin katılımıyla sınırlı kalmıştır [4].

Bahreyn’e yaptıkları doğrudan müdahale de Yemen’den daha başarılı olmamıştır. Suudi Arabistan ve müttefikleri tarafından uygulamaya konan baskı mekanizmasına karşın çoğunlukta olan muhalefetin isyanı güç kaybetmemektedir [5].

Suriye savaşı

Suriye’de savaşın başlamasının üzerinden dört yıldan uzun süre geçti ve sunduğu imkanlar konusunda cimrilik etmeyen Suudi Arabistan’ın aktif katılımı olmaksızın bu savaşın başlatılamayacağından artık hiç kimse kuşku duymuyor. Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a karşı savaşmaya hazır olanlar için tüm imkanlar seferber edildi.

Bol miktarda nitelikli silah satın alınıp bunlar, Suriye ile Ürdün, Türkiye ve savaşın başlarında Lübnan arasındaki sınırlardan gizlice geçirilerek isyancılara teslim edilmiştir. Suudilerin finanse ettiği medya kuruluşlarından, milyonlarca dolar bedelle finanse edilen paralı askerlerden yararlanılmıştır [6].

Son olarak, özellikle Suriye’nin tüm müttefiklerinin, Hizbullah, İran ve nihayet Rusya’nın sahada müdahil olmasıyla birlikte işlerin beklediği gibi gelişmediğini anlayınca Suudi Krallığı, Suriye Hükümetiyle pazarlık masasına oturacak muhalefetin örgütleyicisi rolüne soyunarak siyasal çözümler dayatmaya kalkışmaktadır.

Elliye yakın Suudi din adamı Arap ve Müslüman ülkelerini Suriye’de Beşar Esad iktidarı ve Rus ve İranlı müttefiklerine karşı yürütülen « cihadın » aktörlerini desteklemeye çağırdı.

Uluslararası Müslüman Alimler Birliği’nin 5 Ekim 2015’te yayınladığı bildiri şüpheye yer bırakmıyor. « Ümmeti (Müslüman Milletini), Suriye halkının devrimine moral, siyasi ve askeri destek vererek Suriye’deki Rus müdahalesine karşı çıkmaya çağırıyoruz. » [7].

Çağrı, aralarında İslamcı hareketin ünlü isimlerinin de bulunduğu 50’den fazla Suudi din adamı tarafından imzalandı. Suudi yetkililere doğrudan bağlı olmayan bu alimler, Rus müdahalesini, 1979 yılında « işgal » olarak niteledikleri, Sovyet Ordusunun Afganistan’a girmesiyle karşılaştırıyorlar.

Çağrı, Suudilerin konumuna yakın duran Katar’ın Doha kentinden yapıldı. Riyad, 30 Eylül 2015’te Rus hava kuvvetlerinin Beşar Esad rejimine destek için Suriye’ye müdahalesine daha önce karşı çıkmıştı. Suudi din adamlarının « kutsal savaş » çağrısı, Suriye’deki iç savaşı cihat olarak niteleyen Suudi resmi söylemiyle da örtüşüyor.

İslamcı alimler, Vahabbi Krallığın çizgisini açıkça eleştirmekten kaçınıyorlar. « Suriyeli kardeşlerinin » saflarında bizzat Suudileri savaşmaya çağırmıyor ama « İslam topraklarında Ortodoks Hıristiyan haçlı seferi » olarak niteledikleri Rus müdahalesi karşısında muhalefete askeri destek verilmesini talep ediyorlar.

Aynı gün, aralarında Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) da bulunduğu Suriyeli isyancılar olarak adlandırılan, Batının desteklediği kırka yakın grup, « Suriye’de Rus-İran işgaline karşı » mücadele etmek için bir bölgesel ittifak kurulması çağrısında bulundu.

Bu, Suudi stratejisinin geçirdiği son sarsıntıdır.

Bu başarısızlıklara, başlangıçtaki resmi bilanço olan 717 ölü sayısının sürekli olarak arttığı, 1.800’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği Mekke’deki ölümcül izdihamı da eklemek gerekir [8].

Bu izdiham sırasında İranlı üst düzey yetkililer de yaşamını yitirdi. Burada da Suudi yetkililer, olayın önceden tezgahlandığına ilişkin pis kokular yoğunlaşırken ve konu Devletler arası bir içerik kazanırken, bu trajediye ilişkin ayrıntılı bilgi vermekten kaçındılar [9]. İranlı yöneticilerin bu konuda gösterdiği soğukkanlılığın bir zayıflık işareti olarak yorumlanmaması gerekir.

İran İslam Cumhuriyeti, dosyaları ve uyuşmazlıkları birbiriyle karıştırmamaya alışmıştır. Yaptığı uyarıların Suudiler tarafından hafife alınmaması gerekirdi. İranlılar kendi nükleer enerji pazarlıkları sırasında, Suriye konusunu ya da İsrail ile olan ilişkilerini ele almayı bu nedenle reddettiler.

Müritleri için Şeyh El Nimr şehitlik mertebesine ulaşmıştır, çünkü İmam Hüseyin’in şehadetini İyinin Kötüye karşı mücadelesinin temsili olarak gören bir düşünce ve inanç akımından gelmektedir. Onun infaz edilmesi, Suudi Krallığın İranlılarla olan hesabının henüz kapanmadığını hatırlatmaya yarayacaktır.

André Chamy

[1] “Saudi Arabia is worried – and not just about its king”, Brian Whitaker, The Guardian, 29 Eylül 2015.

[2] « Le Yémen bombardé par les forces contre-révolutionnaires », Réseau Voltaire, 26 Mart 2015.

[3] « Comprendre les origines de la guerre au Yémen », Le Monde, 17 Nisan 2015. « Les guerres cachées du Yémen », Pierre Bernin, Le Monde diplomatique, Ekim 2009.

[4] « Les projets secrets d’Israël et de l’Arabie saoudite », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 22 Haziran 2015. « Pourquoi l’Occident est-il silencieux sur la guerre du Yémen ? », par Martha Mundy, Traduction Alasso, Counterpunch (États-Unis), Réseau Voltaire, 4 Ekim 2015.

[5] « La Contre-révolution au Proche-Orient », par Thierry Meyssan, Komsomolskaïa Pravda (Russie), Réseau Voltaire, 11 Mayıs 2011. « L’incendie est hors contrôle », par Manlio Dinucci, Traduction Marie-Ange Patrizio, Il Manifesto (Italie), Réseau Voltaire, 22 Eylül 2011.

[6] « L’Arabie saoudite soutient le terrorisme en Syrie depuis 2012 », par Elie Hanna, Traduction Mouna Alno-Nakhal, Al-Akhbar (Liban), Réseau Voltaire, 27 Haziran 2015.

[7] « Des religieux saoudiens appellent au jihad contre la Russie en Syrie », Eléonore Abou Ez, FranceTVinfo, 6 Ekim 2015.

[8] « Bousculade à la Mecque : le bilan serait de 1 849 morts mais Riyad se mure dans le silence », Russia Today, 20 Ekim 2015.

[9] « L’Arabie saoudite a bien enlevé des collaborateurs de l’ayatollah Khamenei », Réseau Voltaire, 13 Kasım 2015.

André Chamy

Çeviri
Osman Soysal

[1Saudi Arabia is worried – and not just about its king”, Brian Whitaker, The Guardian, September 29, 2015.

[2« Le Yémen bombardé par les forces contre-révolutionnaires », Réseau Voltaire, 26 mars 2015.

[3«Comprendre les origines de la guerre au Yémen», Le Monde, 17 avril 2015. « Les guerres cachées du Yémen », Pierre Bernin, Le Monde diplomatique, octobre 2009.

[4İsrail ve Suudi Arabistan’ın gizli projeleri”, yazan Thierry Meyssan, Medyasafak.net (Türkiye), Réseau Voltaire Sitesi, 22 Haziran 2015. Pourquoi l’Occident est-il silencieux sur la guerre du Yémen ? », par Martha Mundy, Traduction Alasso, Counterpunch (États-Unis), Réseau Voltaire, 4 octobre 2015.

[5« La Contre-révolution au Proche-Orient », par Thierry Meyssan, Komsomolskaïa Pravda (Russie), Réseau Voltaire, 11 mai 2011. « L’incendie est hors contrôle », par Manlio Dinucci, Traduction Marie-Ange Patrizio, Il Manifesto (Italie), Réseau Voltaire, 22 septembre 2011.

[6« L’Arabie saoudite soutient le terrorisme en Syrie depuis 2012 », par Elie Hanna, Traduction Mouna Alno-Nakhal, Al-Akhbar (Liban), Réseau Voltaire, 27 juin 2015.

[7«Des religieux saoudiens appellent au jihad contre la Russie en Syrie», Eléonore Abou Ez, FranceTVinfo, 6 octobre 2015.