17 Temmuz 2015’te, ABD Ticaret Bakanlığı temsilcisi Dan Multaney ve Avrupa Birliği Başmüzakerecisi İspanyol İgnacio Garcia Bercero, Brüksel’de TTIP müzakerelerinin 10ncu serisini açıyorlar

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Amerika Birleşik Devletlerinin ve çokuluslu şirketlerinin « Serbest Değişim Anlaşması » (TTIP Anlaşması) olarak adlandırdıklarını NATO’ya benzetti [1].

Bu anlaşma, Amerikan ekonomik egemenliği ve çıkarları karşısında Avrupa’nın boyun eğmesine hizmet etmektedir. Bir iç ve dış görünüme sahiptir:

• Brüksel’de Juncker’in çevresindeki çete, Avrupa Komisyonunun egemen iktidarını sağlamak için, Avrupa ulus devletlerini çökertmeye ve Parlamentolarının egemenliğini ortadan kaldırmaya çaba harcamaktadır. Bu yüzden, Brüksel’in siyasi bürosu, ulus devletleri oyun dışında bırakarak, ABD ile sadece gizli pazarlık yapıyor. Bu, Avrupa Birliğinin yetki ikamesi ve egemenlik ilkesiyle çelişmektedir. Ama Juncker’in temel programı, mali birliğe ulaşmak üzere, ekonomik rekabet birliğinden hareketle, sorumluluğun birliği, ardından da borçlanmanın birliği şeklinde finans krizi sırasında uygulanan, merkezileştirme politikasından başka bir şey değildir.

Yine yakın zamanda Polonya’da, Avrupa Birliği, Polonya Ulusal Radyo kurumunda mevcut ABD ajanlarının görevden alınmasına karşı müdahalede bulunduğunda, herkes Brüksel’in ne hükümetlerin ya da parlamentoların farklı görüşlerine, ne de ABD’nin Avrupa’daki etkinliğinin sınırlandırılmasına hoşgörüyle bakmadığını gördü.

• Dışarıya doğru ise TTIP, ABD ekonomisinin çıkarlarına ve NATO’nun, Rusya’ya karşı yürütülen ekonomik savaşın (yaptırımlar, petrol savaşı, para birimleri savaşı) yoğunlaştırılmasına hizmet etmektedir. Brezinski doktrinine göre ABD, dünya gücü statüsünü ancak Avrupa’yı denetlemeyi sürdürerek koruyabilir ve Almanya’yı denetleyemeden de Avrupa’ya egemen olamaz. Bu, Atlantikçiler anlamında sadece siyasi alanda değil, ama ekonomik alanda da geçerlidir: DAX endeksindeki şirketlerin çoğu ABD vesayeti altındadır.

Şimdi bütün bunlar, TTIP sayesinde Rusya’ya karşı tek bir Avrupa-Atlantik ortak ekonomik alanda bütünleşeceklerdir.

TTIP aracılığıyla Avrupa’da ekonomik ve hukuksal iktidarın ele geçirilmesine, öncelikle Almanlara ait olan ve ABD tarafından yönetilmeyen ekonominin kalelerine yönelik saldırılar eşlik ediyor. Bugün sıra VW’dedir.

Volkswagen’in, Aşağı Saksonya federal devletindeki Wolsfburg kentinde bulunan merkezi

Genel Motors, FED’in sınırsız kredilerinin yardımıyla « büyük lokma VW’yi » iki kez almaya çalıştı. Birincisinde, Porsche Ailesi, GM’den daha hızlı davrandı. İkincisinde ise General Motors, Aşağı Saksonya’nın veto hakkını kullanması karşısında şikayette bulunduktan sonra başarısız oldu. ABD’nin dev şirketi şimdi bir üçüncü kez, ABD’de görevlendirdiği yetkililer ve avukatları kullanarak, sonradan düşük fiyattan satın almak için VW’yi yıpratmaya hatta fiyatını düşürmeye çalışıyor.

Eğer VW aynı şeyi ABD’de yapmaya çalışsaydı, Washington ülke çıkarları ve ulusal güvenliği öne sürerek hemen müdahale ederdi. VW’ye ilişkin gerçek skandal Alman Hükümetinin VW’yi savunmaması ve Volkswagen’in 100 000 çalışanı yerine ABD gücü karşısında kendini daha çok sorumlu hissetmesidir.

Eğer Amerikalıların, iki rakibi ABD’li Ford ve Opel’in (yine General Motors’a ait olan) yararına VW’yi yok etmesine izin verirsek, Almanya, sınırlarının çok ötesine ışık yayan fenerlerinden birini yitirecektir. Böylece, TTIP aracılığıyla Alman topraklarında dayatılacak olan ABD hukukuna dayanarak, ABD’lilerin diğer büyük şirketlerimize neler yapabileceğini daha iyi anlamaya başlıyoruz.

Dolayısıyla VW’nin yok edilmesi karşısında sessiz kalan bir hükümetin, Alman ekonomisi üzerinde ABD’li çokuluslu şirketlerin iktidar kurmasına hoşgörüyle bakması hatta buna aktif bir şekilde katkıda bulunması şaşırtıcı değildir. ABD’lilerin Volkswagen’e karşı yürüttüğü türden bir yok etme savaşını, Almanların ABD’de yürütmesi imkansız olacak ve hiçbir ABD hükümeti ve Kongresince hoşgörüyle karşılanmayacaktır.

Böylece bir güçlü (ABD) ile bir güçsüz (AB), bir dünya gücüyle yine kendisi tarafından uzaktan kumanda edilen memurlar (Avrupa Komisyonu) arasında yapılacak bir anlaşmanın ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz. Üstelik Alman işverenler örgütü memurlarının, çoğu KOBİ olan üyelerinin büyük çoğunluğu oluşturmasına karşın, çokuluslu şirketlerin çıkarlarını savunduğu ortadadır.

ABD’nin Avrupa’da ekonomik iktidarı ele geçirme hamlesi, Obama’nın izlediği yol ve ajandasıyla daha da belirginleşmiştir. Obama, « siyaset ve ekonomiyi TTIP’de düzenlemek » üzere Hannover Fuarının açılışını Bayan Merkel ile birlikte yapacaktır.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Horizons et débats (İsviçre)

[1TTIP (Transatlantic Trade and Investment Partnership) İngilizce Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlamına gelmektedir, ki çoğu zaman kısaca « Transatlantik Anlaşması » ya da yine İngilizce TAFTA kısaltmasıyla tanımlanır. Réseau Voltaire Sitesinin notu.