TV5 Monde: Peki ya terörizm gerçekten de bir şekilde Batının askeri müdahalelerine verilen bir cevapsa? İsviçre istihbarat servislerinin eski analisti Jacques Baud, cesur bir dille kaleme aldığı kitabında, Batının ikiyüzlülüğünü teşhir ediyor.

Libya’ya müdahale eden kimdi? Suriye’de cihatçıları kim silahlandırdı? İran’daki, affedersiniz Irak’taki hassas dengeyi kim istikrarlaştırdı? … « 64 dakika » tam da can yakıcı noktaya parmak basıyor.

Jacques Baud, davetimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz. Editions du Rocher’den yeni çıkan Terörizm, Batı’nın siyasi yalanları ve ölümcül stratejileri adlı kitabın yazarısınız.

Arzu ederseniz, son iki yıl içinde Fransa’da gerçekleşen saldırılardan başlayalım. Çok çarpıcı bir şey var. Bu alanda birçok karar alındı, özellikle de olağanüstü durumla birlikte içişleri alanında. Öte yandan, Fransız Hükümetinin dışişleri politikası alanında hiçbir değişiklik olmadı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Jacques Baud: Tabii ki, bu biraz kitabın da yaptığı tespitle örtüşüyor. Gerçekte, gençleri radikalleşmeye sürükleyen düzenekleri tam olarak çözebildiğimizi söyleyemem. « Radikalleşmeden » çok söz edildi, internet ya da sosyal ağlar ve benzerleri aracılığıyla olsun radikalleşmenin nüfuz etme biçimi üzerine çok söz söylendi.

Ama asıl nedenler, harekete geçiren güdülenimler üzerinde çok durulmadı. Ve İslamcı yazını okuduğumuzda –sadece IŞİD’inkini değil- zaten 90’lı yılların sonundan beri geçerli olan yorumun, asıl sorumlunun bizim Ortadoğu’ya yaptığımız müdahaleler olduğunu görüyoruz.

Bu bir cevap, bir yaklaşım tarzıdır… Gerçekten de terörizm, hükümetlerimize saldırmaktan, bombalamaktan ve askeri müdahalede bulunmaktan vazgeçmeye telkin etmeyi deneme yöntemidir.

Aslında şöyle de denilebilir… Yapılan her karşılaştırma haklı değildir ama gerçekleştirilen terörist saldırıları, Amerikalıların 40’lı yıllarda, halkı yöneticilerine karşı çıkmaya zorlamak için, Alman sivillerine yönelik olarak yaptığı « stratejik bombardımanlarla » karşılaştırabiliriz. Bugün IŞİD ile yaşadıklarımız biraz da buna benziyor.

Dün IŞİD tarafından yayınlanan bir video görüntüsü bunu gayet açık bir biçimde ortaya koyuyor. Videoda Batılı yurttaşlara şu çağrıda bulunuluyor : « Hükümetlerinize bizi bombalamaktan vazgeçmelerini söyleyin ». Zaten özet olarak, 2004 yılındaki İspanya örneğinden söz ediyorlar. Çünkü size hatırlatmak isterim ki o dönem de, Irak’taki durumla bağlantılı olan cihatçıların kullandığı tamamen aynı stratejiydi, yani İspanyolları Irak’tan çekilmeye zorlamaktı. Ve bunun sonucunda, 11 Mart 2004 saldırılarından sonra, burada seçimler gerçekleştirildi –zaten yapılması öngörülen seçimlerdi-, ama saldırıların seçim sonuçları üzerinde çok açık bir etkisi oldu ve bu da İspanyol hükümetini Irak’taki koalisyondan çekilmeye itti. Bu andan itibaren Irak’ta konuşlandırılan İspanyol güçleri, Irak’tan ayrılana kadar Irak’taki milisler tarafından korundular. Ve o günden beri İspanya cihatçı terörizm tarafından hedef alınmıyor.

Dolayısıyla da, gerçekte bugün yaşadığımız terörizmi besleyen bu örnektir. Ve …

TV5 Monde: O halde, Jacques Baud, özellikle de Fransa ve Belçika’da, bu özü itibariyle dini olan okuma tarzı ve radikalleşmeye ilişkin yürütülen tartışmalarda size ilham veren nedir? Sizce bu okuma tarzına neden gerek duyuluyor?

Jacques Baud: Doğrusunu söylemek gerekirse, Batı olarak politikalarımızı yeniden sorgulamakta biraz zorlanıyoruz. Önce belli nedenlerden ötürü: seçim dönemlerimiz var ve eğer siyasi tercihleri yeniden sorgulamaya başlarsak tabi ki nihayetinde seçimlere yansıyacak sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Ama genel olarak, Avrupa’da, bizi yaptıklarımıza eleştirel gözle değerlendirmemize, yaptıklarımızın sonuçlarını eleştirel gözle görmemize engel olan bir tür etnik merkeziyetçilik anlayışı var.

Libya’da ne elde ettiğimize bir bakın örneğin: çok da güvenilir biri olmayan Kaddafi’yi ortadan kaldırdık. Ama size şunu da söylemeliyim ki, Kaddafi rejiminin niteliği ne olursa olsun, 2010 yılında, Birleşmiş Milletlere göre, Libya, insani gelişmişlik endeksi en yüksek olan Afrika ülkesiydi.

Dolayısıyla da, herhangi bir alternatif sunmadan aslında Libya’yı cihatçı hizipler arasındaki çatışma düzeyine getirdik. Dolayısıyla, bombaladık, yakıp yıktık ve ardından çekip gittik. Ve hemen hemen aynı şeyi Irak’ta ve yine hemen hemen aynı şeyi Afganistan’da yaptık. Ve bu konuda geriye dönmekte bir hayli zorluk çekiyoruz. Ve cihatçılığı ya da daha doğrusu terörizmi bir alınyazısı olarak kabul etme eğilimindeyiz. Bu alınyazısı bize şeriat ve başka şeyler dayatılması isteğiyle olgunlaşıyor.

Oysa bu söylem, doğal olarak, kamuoyunda, özellikle de göçmen politikasına karşı olanlar arasında olmak üzere, bir tür olumlu karşılık da buluyor. Öte yandan, çok yetersiz göçmen politikalarına –Fransa, Belçika ve sadece bu ülkelerde değil diğer yerlerde de- sahip olduğumuz doğrudur. Sonuç olarak, bu göçleri kötü yönettik ve bugün bir tür toplum içerisinde topluma daha sahibiz ve bunun ancak bugün farkına varabiliyoruz.

Ama bugün, terörizmle bu göç arasında bağlantı kurmak kolaydır. Birçok ...

TV5 Monde: … O halde, Jacques Baud, biraz daha ilerlemekle yetineceğiz! Çok yerinde tespitler yapan paragraflar var, özellikle de bazı aktarımlar.

Örneğin, Talibanların eski önderi Molla Ömer’in şu sözlerini aktarıyorsunuz: « Gerçekten de kutsanmış durumdayız! Hiçbir zaman, en akılsız dileklerimizde dahi Bush kadar değerli bir hediyeyi umut etmedik. Bush uluslararası hareketimizin afiş yüzüdür.»

Jacques Baud: Tamamen öyle! Çünkü gerçekte, Asimetrik Savaş isimli kitabımda da daha önce tanımladığım bir fenomen bu, cihat aslında temel olarak bir cevaptır. Ve bu cevap, ancak bizim gerçekleştireceğimiz saldırgan eylemlerle beslenebilir. Başlangıçta eylem olmazsa, cevap da olmayacaktır. Sonuç olarak, eylemlerimizle sürekli olarak cihadı besliyoruz ve Molla Ömer da bize aynı şeyi söylüyor.

Ama diğer birçok cihatçının söylediklerini de ele alabiliriz, özellikle de daha yakın zamanda, bizim şu ya da bu şekilde terörizmi beslediğimiz gerçeğini temel alan stratejik duruşu teyit eden, el Bağdadi ve Ebu Musa el-Suri’nin yazıları gibi örneğin.

TV5 Monde: Öyleyse, Voltaire’in de bir sözü vardır: «Sizi saçmalıklara inandırabilenler, size katliam yaptırabilirler ».

Dolayısıyla da, uluslararası politika anlamında olası manipülasyonlar konusunda bizi düşünmeye yöneltiyorsunuz. Ama olguları sorgulamayı deneyenlerin entrikacılık ve komploculukla damgalanma riski içerisinde olduklarını bile bile, bakış açımızı nasıl değiştirebiliriz?

Jacques Baud: Entrikacılıkta bir nüans farkı var. Entrikacılıkta temel unsur, stratejik yararlar elde etmek için komploları –çoğul olarak- yöneten gizli, yasadışı bir üst akıl olduğu düşüncesidir. Ben kesinlikle bu açış açısını paylaşmıyorum.

Tam tersine, yaşananların Makyavelci ve titizlikle yönetilen hesapların değil ama budalalıkların, kısa vadeli siyasi oportünizmlerin sonucu olduğunu düşünüyorum.

TV5 Monde: … ama Jacques Baud, sözünüzü kestiğim için özür dilerim. Özellikle 11 Eylül saldırıları örneğini ele alalım. Kitabınızda, dünya kamuoyunun büyük çoğunluğunun düşündüğünün tersine, saldırılarda Bin Ladin’in sorumluluğu olduğuna ilişkin olarak ortada somut bir kanıt olmadığını hatırlatıyorsunuz. Ve zaten de eski Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in bir Amerikan televizyon kanalına canlı yayında « hiçbir zaman elimizde kanıt olduğunu söylemedik » dediğinden söz ediyorsunuz.

Bu tür bir düşünceyi paylaştığınızda olumlu yönde karşılanıyor, ama aynı zamanda böylesi eleştirilere de maruz kalıyorsunuz. Bizim her gün çevremizi saran olguların gerçekliği üzerine düşünmeyi sağlamak için daha somut olarak neler yapılabilir?

Jacques Baud : Bunun için sadece FBI’nin, Bin Ladin için hazırladığı arama fişini incelemek yeterlidir. Kartta 11 Eylül saldırısı hiçbir şekilde yer almıyor! Ve bu medyalara da yansıyan bir fenomendi, ama gerçekte özel olarak Bin Ladin’i suçlamamızı sağlayacak hiçbir istihbarat unsuru bulunmuyor.

Ama o dönemde, teröristlerin suç işlemesine izin verilmesine rağmen… bu teröristlerin ağın gözlerinden geçmiş olmalarına rağmen, simgesel olan ve araştırmaların odaklanmasına olanak veren bir şahsiyet bulmak kolaydı… böylece en azından saldırıyı kimin düzenlediği konusunda bir fikir sahibi oluyor ve bu da bir şekilde durumu kurtarma imkanı veriyordu.

TV5 Monde: Jacques Baud, söylediklerinizle biraz çelişen bir örnek buldum: dersini gözden geçirmeye karar veren bir Batılı ülke, Kanada. Size geçtiğimiz Şubat ayında, yeni Başbakan Justin Trudeau’nun sözlerini aktaracağım: « IŞİD tarafından terörize edilen halkların bizim intikamımıza ihtiyaçları yok. Bizim yardımımıza ihtiyaçları var. » Ve sonuç olarak ülkesini, Kanada’yı, Irak ve Suriye’yi bombalayan koalisyondan geri çekmeye karar verdi.

Jacques Baud: Aynen öyle. Ve bunun çok da yerinde ve aslında mantıklı bir karar olduğunu düşünüyorum. Bu kararın derinlemesine bir analizin sonucu alındığını düşünüyorum ve onu bu yönde karar almaya iten istihbarat servislerine sahip olduğunu tahmin ediyorum. Bunun bilge bir düşünce tarzı olduğunu düşünüyorum.

Şimdi düşünme zamanıdır.

Terörizm son 25 yıl içerisinde sürekli olarak arttı. 1999 yılında yılda 400 saldırı düzeyindeydik. Bugün yılda 15 000’e yakın saldırı gerçekleşiyor ve bu artış karşısında hiçbir zaman neden sorusunu sormadık. Bugün, gittikçe daha da güvenlikli hale gelen bir topluma dönüşmek istemiyorsak –örneğin bugün Avrupa Futbol Şampiyonasının hangi ortamda gerçekleştirildiğine bir bakın-, bu yönde ilerlemek istemiyorsak, bu son 25 yıl içerisinde Ortadoğu’ya yönelik olarak gerçekleştirilen hiçbir batılı müdahalenin gerçekten de meşru olmadığını göz önünde bulundurarak, eylemlerimizin hangi sonuçlar doğurduğu üzerinde çok ciddi olarak düşünmemiz gerekiyor.

Her seferinde biraz hile yaptık. 2003’te ABD’nin Irak’a yönelik saldırısından önce 2003 yılında yaşanan olaylar hakkında birçok belge yayınlandı. Ama gerçekte, yaşadığımız diğer tüm çatışmalar da hilelerle ve dezenformasyonla lekelenmişti.

TV5 Monde: Bekaa vadisindeki küçük bir köyde saldırı gerçekleştirildiğinde, Lübnan ülke dışında askeri müdahalede bulunmuyor. Terörizmin kurbanı olan Tunus, yurtdışında müdahalede bulunmuyor. Peki, bu ülkeler neden hedef alınıyor?

Jacques Baud: Bu çok da doğru değil, çünkü burada Suriye Hükümeti saflarında mücadele veren Hizbullah söz konusu. Hizbullah’ın savaşçı birlikleri var. Zaten Hizbullah IŞİD ve İslamcılar karşısında en çok kayıp veren güçlerden biri. IŞİD’e karşı mücadelede Hizbullah büyük çaba gösterdi ve bunu unutma eğilimindeyiz.

Ama bunun karşılığında gerçekten de İslamcılar Lübnan’ı da vuruyorlar. Ve özellikle de Güney Lübnan’da, Hıristiyanların ve Şiilerin çok etkin olduğu bölgeleri vuruyorlar.

TV5 Monde: Son olarak da, bir uzman olarak, bugün, yeniden kendi topraklarında vurulmalarını önlemek için Batılı yöneticilere vereceğiniz tavsiyeler olsaydı, acil olarak neler söylerdiniz?

Jacques Baud: En akılcı çözümün değişikliklerden yararlanmak olacağı kanısındayım. Örneğin, mevcut durumun yeniden değerlendirildiğini ve geri çekilmenin ve bombalamaktan vazgeçmenin daha bilgece olacağını söylemek için seçim dönemlerinden yararlanmak gerekir. Korktuğumuz izlenimini vermemeliyiz, çünkü söz konusu olan bu değil. Bu bir strateji değişikliğidir.

Size 2014 yılına kadar IŞİD’in Amerikalılarca Batı için hiçbir şekilde tehdit olarak algılanmadığını hatırlatırım. Ve o dönem, birçok batılı istihbarat örgütü de bu görüşü desteklemişti. Ancak 2014 yılında, iç politika sorunları nedeniyle –Fransa’da, ya da ABD’de olsun- nihayet o dönem herhangi bir tehdit oluşturmayan IŞİD’i bombalamaya başladık.

TV5 Monde: Sorularımızı yanıtlandırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Yeni çıkan kitabınızın adını tekrarlıyorum: Terörizm, Batı’nın siyasi yalanları ve ölümcül stratejileri, Editions du Rocher.

Brüksel’den gerçekleştirdiğimiz bu canlı yayına katıldığınız için teşekkür ederiz.

Jacques Baud: Rica ederim. İyi akşamlar.

Çeviri
Osman Soysal