Yeni Savunma Bakanlığı ABD Hava Kuvvetleri Daire Başkanı Heather Wilson, patronu General James Mattis ile birlikte.

Uzay silahlarına ilişkin ortak imgelemimiz Yıldız Savaşları bilimkurgu film serisine dayanmaktadır. Medyada hemen hemen kimse bundan söz etmediği için, farkında olmaksızın hayal gerçeğe dönüştü.

Nükleer de dahil olmak üzere silahlanma yarışı uzun zamandan beri yeryüzünden uzaya sıçradı. Yarışın önünde, uzayı her zaman askeri açıdan denetim almaya çalışan ABD yer alıyor. Savunma Bakanlığına bağlı US Air Force’un yeni Daire Başkanı Heather Wilson görevi teslim alır almaz 16 Haziran 2017’de, hava kuvvetleriyle daha çok bütünleştirilerek uzay operasyonlarının daha da güçlendirilmesi için ana karargahın yeniden örgütleneceğini duyurdu. Açıklandığı kadarıyla hedef: « gelecekte uzaya yayılma ihtimali olan herhangi bir çatışmaya hazırlıklı olmak üzere kuvvetlerin düzenlenmesi ve eğitilmesi »dir. Uzay askeri sistemleri, aynı zamanda hem nükleer silahlar, hem de siber-silahlardan sorumlu olan Stratejik Kuvvetler Komutanlığına (StratCom) bağlıdır. StratCom Komutanı General John Hyten geçen Şubat ayında, « nükleer güçlerimiz her zaman harekete hazır ve güvenilirdir » ve « eğer yıldırıcı olmakta başarısız olursak, bunları kullanmaya hazırız » diye vurgulayarak « dünya genelindeki her operasyon sahnesinde Amerikan tarzı savaş için esas olan uzay ve siber-uzay güçlerine sahibiz » diye yazıyordu.

Pentagon’un strateji uzmanları için uzayda üstünlüğü elde tutmak, askeri olarak güçlü bir rakibe saldırma yeteneğine sahip olmak, onun kuvvetlerini felç etmek, gerekirse nükleer silahlarla dahi onu vurabilmek ve onun da aynı silahlara sahip olması durumunda, vereceği karşılığı etkisiz hale getirmek anlamına geliyor. Bu amaçla yeryüzünde ya da uzayda olsun, nükleer silahlar, uzay ve siber-uzay sistemleri, Pentagon tarafından « küresel saldırı yeteneklerinin toplamı serisine » dahil edildi.

Uzayda manevra yapma ve bağımsız olarak üsse dönme kabiliyetine sahip olan US Air Force’a ait X-37B robot uzay mekiği, dünya yörüngesinde 718 gün geçirdikten sonra, 7 Mayıs’ta Cap Canaveral Üssüne indi. X-37B uzayda gerçekleştirdiği dördüncü « top secret » görevinde, konunun uzmanlarına göre muhtemelen rakip uyduları yok etmeye ve böylece saldırıya uğradığı anda düşmanı « kör etmeye » yarayan silahları denedi. Eş zamanlı olarak daha önce Basra Körfezinde USS Ponce savaş gemisi tarafından test edilen lazer silahları da geliştirilme aşamasındadır. Lockheed Martin şirketi 16 Mart’ta yaptığı açıklamada, birkaç ay içerisinde bir dizi deneme için US Army’ye ait bir özel araca yerleştirilecek olan güçlü bir lazer silahı geliştirdiğini açıkladı. Yine Mart ayında, General Brad Webb, bu yıl içerisinde bir AC-130 uçağının kara hedeflerine yönelik olarak geliştirilen bir lazer silahıyla donatılacağını duyurdu. 3 Nisan’da, Macquaries Üniversitesinden bilim insanları laboratuar ortamında, gelecekte uzayda kullanılmak üzere, Yıldız Savaşları’ndaki « Kara Ölüm » silahına benzer bir süper lazer geliştirdiklerini açıkladılar.

Bu alanda Amerika Birleşik Devletleri avantajı elde tutmaktadır, ama diğer tüm silah sistemlerinin de başına geldiği gibi, diğer ülkeler de, özellikle de Rusya ve Çin, benzer askeri teknolojileri geliştirmektedirler. 2008’de Moskova ve Pekin, uzayda silah konuşlandırılmasını önleyecek bir uluslararası anlaşma önerisinde bulundular; ama önce Bush, ardından da Obama yönetimi bu konuda bir müzakere açılmasını reddetti.

Böylece, Birleşmiş Milletler’de nükleer silahların hukuksal olarak yasaklanmasına dair müzakereler yürütülürken (ki bunlara nükleer güçler de, İtalya dahil NATO üyeleri de katılmıyor), nükleer savaşın hazırlanmasına yönelik uzaydaki silahlanma yarışı ABD atılımıyla hız kazanıyor.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)