Başkan Trump’ın Birleşmiş Milletler’de « Kuzey Kore’yi topyekun yok etmekle » tehdit ederek bir nükleer savaş senaryosu sunduğu günün ertesinde, 20 Eylül’de yine Birleşmiş Milletler’de nükleer silahları yasaklayan anlaşma imzaya açıldı. 122 devletin çoğunluğuyla onaylanan anlaşma, topyekun olarak yok edilmeleri hedefiyle birlikte, nükleer silah üretmeyi, sahip olmayı, bunları kullanmayı ya da kullanmakla tehdit etmeyi, bunları doğrudan ya da dolaylı olarak nakletmeyi ya da almayı yasaklıyor.

İlk gün anlaşmaya aralarında Venezüella, Küba, Brezilya, Meksika, Endonezya, Tayland, Bangladeş, Filipinler, Filistin Devleti, Güney Afrika, Nijerya, Kongo, Cezayir, Avusturya, İrlanda ve Vatikan’ın (aynı gün onaylayan) da yer aldığı 50 devlet imza attı. Anlaşma 50 devlet tarafından onaylandığında yürürlüğe girecek. Ancak NATO anlaşmayı imzaya açıldığı aynı gün, gürültü patırtıyla reddetti. Kuzey Atlantik Konseyi (29 üye devletin temsilcilerinin oluşturduğu) 20 Eylül tarihli bildirisinde, « nükleer silahlara sahip olan devletlerin hiçbirini bağlamayan bir sözleşmenin, ne uluslararası güvenliği ne de barışı güçlendireceğini, ama bölünmelere ve görüş ayrılıklarına neden olarak bunun tam tersini yapma tehlikesini içerdiği » görüşünü destekliyor [1]. Böylece « anlaşmada yer alan hiçbir hükmü kabul etmeyeceğiz » diyerek yarım ağızla niyetini açığa vuruyor.

Kuzey Atlantik Konseyi böylece, BM’nin nükleer silahların yasaklanmasına dair anlaşmasını kabul etme ya da etmemeyi özerk bir şekilde karar verme hükümranlığını ellerinden alarak, üye ülkelerin ulusal meclislerinin yetkilerini kullanmasını engellemiş oluyor. Bunun dışında « anlaşmayı destekleme niyeti olan ortaklarımızı ve tüm ülkeleri bunun doğuracağı sonuçlar üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeye çağıracağız » (imzalamamaları ve onaylamamaları için onlara şantaj yapacağız şeklinde okuyunuz) duyurusunu yapıyor.

Kuzey Atlantik Konseyi « NATO’nun nükleer yeteneğinin temel amacı barışı muhafaza ve caydırıcılıktır » ve « nükleer silahlar var oldukça, NATO bir nükleer ittifak olmaya devam edecektir » hatırlatmasını yapıyor. Öte yandan « NATO’nun Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasını güçlü bir şekilde desteklediği » konusunda güvence veriyor.

Bu anlaşma ise aksine özellikle nükleer olmayan beş ülkede –İtalya, Almanya, Belçika, Hollanda ve Türkiye- bulunan ABD’ye ait B61 nükleer bombalarıyla ihlal edilmektedir. 2020 yılından beri B61’lerin yerini alacak olan yeni B61-12 nükleer bombalarının üretimleri ileri aşamadadır ve konuşlandıktan sonra « ağır bombardıman uçakları ve ikili yeteneğe sahip uçaklar (nükleer ve nükleer olmayan) tarafından taşınabileceklerdir ».

ABD’nin nükleer silah harcamasının 2018 yılında, 2017’ye göre % 15 arttırılması öngörülüyor. Senato 18 Eylül’de, Pentagon’un 2018 bütçesi için, Trump yönetiminin talep ettiğinin 57 milyar fazlasıyla yaklaşık 700 milyar dolar ayırdı. Bu iki partinin oylarıyla gerçekleşti. Başkan Trump’ın kavgacı konuşma tarzını eleştiren demokratlar, savaş harcaması konusunda karar vermek söz konusu olduğunda onun da ötesine geçtiler: Senato’daki demokrat temsilcilerin % 90’ı, Pentagon’un bütçesinin Trump’ın talep ettiğinden de fazla arttırılması yönünde Cumhuriyetçilerle birlikte oy kullandı. Ayrılan 700 milyarın 640’ı yeni silahların alımı –özellikle nükleer saldırı için stratejik olanlar- ve askerlerin aylıklarının arttırılması; 60’ı ise Afganistan, Suriye, Irak ve diğer yerlerde savaşla ilgili yürütülen operasyonlar için kullanılacaktır.

ABD’nin askeri harcamalarındaki artış, ABD komutası altındaki diğer NATO üyesi devletlerinkini de sürüklemektedir. Bunların arasında, bugün günde 70 milyon Euro olan askeri harcaması, ABD’deki iki partinin oylarıyla demokratik olarak kararlaştırıldığı gibi 100 milyonlara kadar yükselmesi beklenen İtalya da vardır.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)