Selefi Adlai Stevenson’un Küba füze krizi sırasındaki duruşunu tekrarlayan Nikki Haley, korkunç fotoğraflar aracılığıyla Han Şeyhun’da yaşanan olayı kınadı. Öte yandan, BM-OIAC araştırma mekanizması söz konusu varsayılan « kanıtların » doğruluğunu incelemeyi reddetti. Fotoğrafta büyükelçinin yanında oturan şahin Jeffrey Feltman görünüyor.

11 Eylül 2001’den beri çok bir şey değişmedi. ABD, farklı nedenlerle de olsa her zaman hakikati yok sayarak, uluslararası kamuoyunu ve Birleşmiş Milletler araçlarını kendi çıkarına göre kullanmakta ısrar ediyor.

2001 yılında, ABD ve Birleşik Krallık temsilcileri John Negroponte ve Stewart Eldon ülkelerinin New York ve Washington’da gerçekleştirilen saldırılar sonrasında Afganistan’a meşru müdafaa kapsamında saldırdıklarını savunuyorlardı [1]. Dışişleri Bakanı Colin Powell Güvenlik Konseyinde Afganların bu olaylardaki sorumluluklarına ilişkin kanıtlardan oluşan bir dosya dağıtma sözü veriyordu. 16 yıl sonra, bu belgeyi hala beklemekteyiz.

Dışişleri Bakanı Colin Powell Güvenlik Konseyinde yalan söylüyor. New York halkının tamamını öldürebilecek bir antrax tüpü olarak sunduğu şeyi ellinde sallıyor ve Irak’ı ABD’ye saldırmak üzere bunu hazırlamış olmakla suçluyordu. Washington bu maskaralıktan ötürü hiçbir zaman suçlanmayacaktır.

2003 yılında aynı Colin Powell Güvenlik Konseyinde tüm dünya televizyonları tarafından aktarılan konuşmasında Irak’ın aynı zamanda 11 Eylül saldırılarına da bulaştığını ve kitlesel imha silahlarıyla ABD’ye karşı yeni bir saldırı hazırlığında olduğunu açıklıyordu [2]. Öte yandan ABD hükümetindeki görevinden ayrıldığında General Powell ülkesindeki bir televizyon kanalında konuşmasında dile getirdiği çok sayıdaki suçlamanın sahte olduğunu kabul ediyordu [3]. Bu konuşmadan 14 yıl sonra, hala ABD’nin Güvenlik Konseyinden özür dilemesini bekliyoruz.

Bütün dünya Saddam Hüseyin’in 11 Eylül saldırılarındaki sorumluluğuna ilişkin ABD suçlamalarını unuttu (o tarihten sonra Washington, bu dört olayın hiçbiriyle ilgili kanıt sunmadan) aynı saldırıları Suudi Arabistan’a, ardından da bugün İran’a isnat etti. Buna karşın, kitlesel imha silahlarına ilişkin aylar süren tartışmaları iyi hatırlıyoruz. O dönemlerde Birleşmiş Milletler Gözlem, Doğrulama ve Teftiş Komisyonu (İngilizce kısaltmasıyla UNMOVIC) bu silahlarla ilgili tek iz dahi bulamaz. Komisyon müdürü İsveçli Hans Blix ile önce ABD, ardından BM ve son olarak Batı dünyasının genelini karşı karşıya getiren bir bilek güreşi başlar. Blix Irak’ın bu tür silahları üretecek yeteneğe hiçbir zaman sahip olmadığını taahhüt ederken, Washington onun işini iyi yapmadığı için bu silahları bulamadığını belirtiyordu. Sonuç olarak ABD Bağdat’ı bombalar, Irak’ı istila eder, Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i devirir ve asar, ülkesini işgal ve talan eder.

ABD’nin 2001 sonrası kullandığı yöntemin bundan öncekilerle hiçbir ilişkisi yoktu. 1991’de Başkan baba Bush Irak’a saldırmadan önce uluslararası hukuku yanında olmasına dikkat etmişti. Saddam Hüseyin’i Kuveyt’i işgal etmeye ve kendisine kafa tutmaya itmişti. Dolayısıyla hemen hemen dünyadaki tüm ulusların desteğini elde etmişti. Aksine 2003’te, oğul Bush yalan söylemekle ve söylemeye devam etmekle yetindi. Paris, Sydney, Pekin ve Meksiko’da gelmiş geçmiş en büyük barışçıl gösterilere tanık olunurken, birçok devlet Washington’dan uzaklaştı.

2012’de BM Siyasi İşler Bürosu, Suriye’nin topyekun kayıtsız şartsız teslim olmasına ilişkin bir tasarı hazırlar [4]. Müdürü Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un eski yardımcısı Amerikalı Jeffrey Feltman tarihin en geniş koalisyonunu oluşturmak ve Suriye’ye hiçbiri hiçbir zaman kanıtlanmamış olan her tür suçla suçlamak için elindeki tüm imkanları kullanır.

Feltman belgesini elinde bulunduran devletler bunu yayınlamamaya karar verdilerse bu Birleşmiş Milletler’i korumak içindir. Bu kurum bizzat barışı korumak için oluşturulmuşken, BM olanaklarının savaş kışkırtmak için kullanılmış olması gerçekten de kabul edilemeyecek bir şeydir. Bir devletle aynı zorunluluklara sahip olmadığım için, Gözlerimizin önünde kitabımda bu rezil belgeye ilişkin ayrıntılı bir inceleme yayınladım [5].

2017’de topraklarındaki kimyasal silah kullanımını soruşturmak için Suriye’nin talebiyle oluşturulan BM-OIAC Ortak Soruşturma Mekanizması, Hans Blix’i Washington’la karşı karşıya getiren aynı bilek güreşine konu oluyor. Sadece bu kez cepheler ters yüz olmuş durumdadır. 2003’te BM barışı savunuyordu. Jeffrey Feltman görevine geri döndürüldüğü ve hala BM’nin iki numarası olduğu için bugün artık savunmuyor. Bu kez Sözleşme adına ABD yanlısı uluslararası memurlara muhalefet eden Rusya’dır.

Soruşturma Mekanizmasının çalışmaları ilk dönemi boyunca yani Eylül 2015’ten Mayıs 2017’ye kadar normal bir şekilde yürütüldüyse de, BM’nin yeni Genel Sekreteri Portekizli António Guterres’in görevlendirmesiyle Arjantinli müdür Virginia Gamba’nın yerine Guatemalalı Edmond Mullet geçince farklılaşmaya başladı.

Soruşturma Mekanizması BM ve OIAC’deki uluslararası memurları bir araya getiriyor. Bu prestijli uluslararası örgüt, üstlendiği Suriye’deki kimyasal silahların ABD ve Rusya tarafından imha edilmesinin gözetimi görevinden dolayı 2013 yılında Nobel Barış Ödülünü almıştır. Bu arada kurumun müdürü Türk Ahmet Üzümcü terfi etti. Haziran 2015’te NATO’nun kulübü Bilderberg Grubu toplantısına katılmak üzere Telfs Buchen’e (Avusturya) davet edildi.

Aralık 2015’te, Esad’a göre « yaşamayı hak etmeyen » ve El Kaide’ye göre « iyi iş gören » Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius tarafından Ahmet Üzümcü’ye Légion d’honneur madalyası verildi.

2003’te bir yanda Hans Blix, diğer yanda eğer BM kitlesel imha silahlarının varlığını kanıtlarsa Irak’a müdahale etme tehdidini savuran ABD’yi anlaşmazlığa getiren sorun, 2017’de Rusya’yı ABD’nin Suriye’ye müdahalesini sonradan onaylayabilecek Edmond Mullet ile karşı karşıya getirdiği için daha da ciddidir. Gerçekten de Washington çoktan kararını vererek Suriye’yi Han Şeyhun’daki sarin gazı saldırısından sorumlu tuttu ve Şayrat’taki Hava Üssünü bombaladı [6].

Soruşturma mekanizmasının şu ya da bu şekilde Washington’un söyleminden uzaklaşması halinde, ABD’yi Suriye’den özür dilemek ve tazminat ödemek zorunda bırakacaktır. Dolayısıyla ABD yanlısı uluslararası memurlar dolayısıyla Suriye’nin kendi öz halkını Şayrat Hava Üssünde yasadışı bir şekilde bulundurduğu sarin gazıyla bombaladığı şeklinde bir sonuca varmayı görev bilmektedirler.

Ekim ayından beri bazı BM memurlarıyla Rusya arasındaki gerginlik tırmandı. Batı basının iddia ettiğinin aksine, ortaya çıkan anlaşmazlığın soruşturma mekanizmasının vardığı sonuçlarla hiçbir ilgisi yoktu, sorun sadece kullanılan yöntemlerde idi. Moskova, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ve OIAC kapsamında belirlenen uluslararası ilkelere uygun olmayan yöntemlerle elde edilmiş her türlü sonucu başından reddediyordu [7].

Sarin gazı insan için oldukça öldürücü nörotoksik maddedir. Bu ürünün klorosarin ve siklosarin gibi çeşitli türleri ve çok daha tehlikeli bir sürümü VX bulunmaktadır. Bütün bu maddeler deri tarafından emilirler ve doğrudan kana geçerler. Birkaç hafta ile birkaç aylık süre içerisinde doğada çözünürler, ama bu maddelerle temas eden hayvanlar için tehlike oluşturmaya devam ederler. Toprağa nüfuz ettiğinde, oksijen ve ışık yokluğunda, uzun süre etkisini sürdürebilir.

Gaz kullanıldıysa da bunun ne sarin, ne de onun türevleri olmadığını anlamak için, olaydan birkaç saat sonra deriyi koruyan özel giysiler giymeden numune alan kişilerin yer aldığı Han Şeyhun saldırısına ilişkin fotoğraflara bakmak yeterlidir. Daha da fazla ayrıntı için, Massachussets Institute of Technology (MIT)’den Profesör Theodore Postol’un CIA uzmanlarının iddialarını birer birer çürüten araştırmasını inceleyebiliriz [8].

Oysa Kimyasal Silahlar Sözleşmesinin ilkelerinin aksine, soruşturma mekanizması numune almak, bunları incelemek ve eğer gerçekten söz konusu ise kullanılan gazı tanımlamak üzere olay yerine gitmedi.

Mayıs ve Haziran 2017’de bu konuda kendisine Rusya tarafından yöneltilen sorulara yanıt olarak OIAC, bu yolculuğun güvenlik şartlarını incelediğini ama bunun sonuç olarak artık gerekli olmadığını açıkladı, çünkü kendisine göre « sarin gazı kullanıldığına ilişkin hiçbir şüphe yoktu ».

Buna karşın soruşturma mekanizması, Washington’a göre sarin gazının yasadışı bir şekilde depolandığı ve bombardıman uçaklarına yüklendiği Şayrat askeri üssüne gitti. Ama Rusya’nın ısrarına karşın, buradan numune almayı reddetti.

Benzer bir şekilde soruşturma mekanizması Suriye’nin cihatçıların Federal Laboratories, NonLethal Technologies ve Chemring Defence UK adlı ABD ve İngiliz şirketlerinden gaz tedarik ettiğine ilişkin ortaya koyduklarını incelemekten kaçındı [9].

ABD ve müttefikleri, 16 Kasım’da sundukları karar tasarısında uluslararası memurların incelemelerini « görevlerinin gerçekleştirilmesine uygun bir şekilde » yürütmeleri gerektiğini bizzat kendileri kabul ettiler [10].

Rusya, amatörce hazırlandığını belirterek soruşturma mekanizmasının raporunu kabul etmedi ve görev süresinin uzatılmasını üç kez veto etti. ABD ve Fransa [11] Suriye’yi bu sözde sarin gazı saldırısıyla mahkum etmeye giriştikleri 12 Nisan’da [12] yaptığı gibi, 24 Ekim [13] ve 16 [14] ve 17 Kasım’da veto hakkını kullandı. Bu, Suriye sorunuyla ilgili olarak kullandığı 8nci, 9ncu, 10uncu ve 11nci vetoydu.

Washington’un Güvenlik Konseyine farklı fırsatlarla dördüncü kez aynı iddiayı sunduğunu ya da sundurttuğunu bilmiyoruz. Bu kekeleme hali, 4 Ekim 2011, 4 Şubat ve 19 Temmuz 2012’de Suriye’ye karşı savaşın başında da, Fransa ve ABD’nin Suriye baharı adını verdiklerinin bastırılmasını Konseye mahkum ettirmeye kalkıştıklarında yaşanmıştı. O dönem Rusya aksine ortada iç savaş diye bir şey olmadığını, ama bir dış saldırının söz konusu olduğunu belirtiyordu. Her seferinde Batılılar Rus ortaklarını « ikna edecekleri » karşılığını veriyorlardı.

Bugün Batı’da yaygın kanaatin Suriye savaşının başarısızlıkla sonuçlanan ve sonuç olarak cihatçılar tarafından ele geçirilen bir demokratik devrimle başladığını iddia ettiğini gözlemlemek ilginçtir. Oysa iddia edilenin aksine, Suriye’de 2011-12 yıllarında demokrasi lehinde gösteri yapıldığına ilişkin en küçük bir kanıt dahi yoktur. O dönem yayınlanan tüm görüntüler ya Devlet Başkanı Esad lehinde ya da Suriye Arap Cumhuriyeti aleyhindedir ana hiçbir zaman demokrasi için değil. Hiçbir videoda demokrasi yanlısı bir slogan ya da pankart bulunmamaktadır. İddia edilen bu dönemdeki « devrimci gösterilerin » tamamı Cuma namazı çıkışında Sünni camilerde çekildi, kesinlikle bir başka gün değil ve hiçbir zaman Sünni bir camiden başka bir yerde toplanılmadı.

Bazı video görüntülerinde « özgürlük » sözünü içeren cümleler duyulduğu doğrudur. Dikkatle dinlediğimizde göstericilerin Batılı anlamda « Özgürlük » değil ama « şeriat uygulama özgürlüğünü » talep ettikleri anlaşılıyor. 50 kişiden daha fazla katılımcısı olan bir gösteriye ilişkin güvenilir bir belge bulabilirseniz, bana iletin lütfen, mutlaka yayınlarım.

Muhaliflerine KGB’li Vladimir Putin’den emir almaya gittiği yolunda suçlama fırsatı vermemek için, Başkan Trump kendisiyle özel görüşmedi, iki lider mutabık kaldıklarını gösteriyorlar (Đà Nẵng, 11 novembre 2017).

ABD’nin somut olguları manipüle etme saplantısını, Trump yönetiminin önceki dört başkanın politikasına uymasının işareti olarak yorumlayabiliriz. Ama bu varsayımı 8 Kasım’da Ürdün [15], Rusya ve ABD arasında imzalanan gizli Memorandum ve 11 Kasım’da APEC zirvesi [16] sırasında Đà Nẵng’ta Putin ve Trump’ın yaptığı Ortak Deklarasyon yalanlıyor.

İlk belge yayınlanmadı ama sızan bilgilere göre Suriye topraklarında, İsrail sınırının 60 kilometre ötesinde bir tarafsız bölge oluşturulmasına ilişkin İsrail talebini değil ama 1967 tarihli ateşkes hattını dikkate aldığını biliyoruz. Ateşe benzin dökme fırsatını hiçbir zaman kaçırmayan İngiliz hükümeti BBC aracılığıyla İran’a ait El-Kisve askeri üssünün (ateşkes hattının 45 kilometre uzaklıkta) görüntülerini yayınlayarak tepki verdi [17]. Tahmin edebileceğimiz gibi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu büyük güçler arasındaki mutabakata hemen karşı çıktı ve güvenliğini sağlamak için İsrail’in Suriye’ye müdahale etme hakkını saklı tuttuğunu açıkladı [18]. Bu yorum tehdit içermektedir ve bundan dolayı da Birleşmiş Milletler Sözleşmesini ihlal etmektedir. Şimdi yedi yıldır herkes Lübnan’a yönelik silah gerekçesinin ucuz bir iddia olduğunu anlayabildi. Örnek olarak Tsahal, Hizbullah’a yönelik silahlar olduğu gerekçesiyle 1 Kasım’da Hassiye’de bir sanayi bölgesini bombaladı. Aslında hedef ülkede elektrik dağıtım şebekesinin onarılması için vazgeçilmez olan bir bakır fabrikasından başka bir şey değildi [19].

Đà Nẵng Deklarasyonu belirgin ilerlemeler içeriyor. İlk kez tüm Suriyelilerin önümüzdeki başkanlık seçimlerine katılabileceklerini belirtmektedir. Oysa bugüne kadar uluslararası koalisyon üyeleri Viyana Konvansiyonuna aykırı bir şekilde sürgündeki Suriyelilerin oy kullanmaları yasaklanmıştı. « Muhalefet ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu »’na gelince seçimleri boykot ediyordu çünkü bu oluşumda « Kuran’ı yasa belleyen » Müslüman Kardeşler çoğunluktaydı ve bir İslami rejimde seçimlere yer yoktu.

Bir tarafta Rusya ve ABD’nin Suriye pazarlığındaki ilerlemeler ve diğer tarafta aynı ABD’nin Güvenlik Konseyinde gerçekleri inkar etme ısrarı şaşırtıcıdır.

Avrupa basınının Putin ve Trump’ın yürüttüğü çalışmalara karşı olduğu kadar, Güvenlik Konseyindeki ABD delegasyonunun çocukça ısrarı karşısında gösterdiği soğukluk dikkat çekicidir. Amman Memorandumu’na hemen hemen hiçbir medya yer vermedi ve tamamı Ortak Deklarasyonu yayınlanmadan önce sadece bir Beyaz Saray açıklaması üzerinden yorumladılar. Büyükelçi Nikki Haley’in Güvenlik Konseyindeki çocukça tavırlara gelince, Avrupa medyaları oybirliğiyle iki süper gücün bir mutabakata varamadığını ve Moskova tarafından uzunca anlatılmasına rağmen Rusya’nın gerekçeleri üzerinde anlaşamadıklarını tespit ettiler.

Başkan Trump’ın seleflerinin emperyalist politikasını terk etmeye kalkıştığını, ABD yanlısı uluslararası memurların gerçeklere uyum sağlayamadıklarını tespit etmemiz gerekir. 16 yıl süren sistematik yalanlardan sonra, artık somut olgulardan değil ama sadece hayallerinden hareketle düşünmektedirler. Arzularını gerçeklerin yerine koymamayı artık becerememektedirler. Bu tavır çökmekte olan İmparatorluklara özgüdür.

Çeviri
Osman Soysal

[1Kaynak: BM S/2001/946 ve S/2001/947.

[2« Discours de M. Powell au Conseil de sécurité de l’ONU », Colin L. Powell, Réseau Voltaire, 11 Subat 2003.

[3Colin Powell on Iraq, Race, and Hurricane Relief”, ABC, September 8, 2005.

[4Almanya ve Birleşmiş Milletler Suriye’ye karşı”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, El-Vatan (Suriye) , Voltaire İletişim Ağı , 28 Ocak 2016.

[5Gözlerimizin önünde – 11 Eylül’den Donald Trump’a, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı, 2017.

[6Trump Şayrat’ı niye bombaladı?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, El-Vatan (Suriye) , Voltaire İletişim Ağı , 2 Mayıs 2017.

[8CIA’nin Han Şeyhun olayına ilişkin raporu tamamen yanlış”, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 18 Nisan 2017.

[9Londra ve Washington cihatçılara kimyasal silah tedarik etti”, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 27 Ağustos 2017.

[11« Évaluation française de l’attaque chimique de Khan Cheikhoun », Réseau Voltaire, 26 avril 2017.

[15Ürdün Suriye’ye destek veriyor”, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 30 Ağustos 2017.

[16« Déclaration commune des présidents russe et états-unien sur la Syrie », Réseau Voltaire, 11 novembre 2017.

[17Iran building permanent military base in Syria – claim”, Gordon Corera, BBC, November 10, 2017.

[18İsrail, Suriye’deki Rusya-ABD barış mutabakatını kabul etmiyor”, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 15 Kasım 2017.

[19« Israël bombarde une usine de cuivre en Syrie », par Mounzer Mounzer, Réseau Voltaire, 3 novembre 2017.