Suriye, Türkiye ve ABD’nin işgali altında olan bölgeler dışında, topraklarının tamamında silahlı çatışmaların sona ermesine tanık olacaktır. Uluslararası basın artık mültecilerin geri dönüşü, harap olan bölgelerin yeniden inşası ve Avrupalı cihatçıların ülkelerine geri dönüşünün engellenmesi gibi konuları ele almaktadır.

Ancak bu sorunlar diğer iki sorunun yanında tali öneme sahiptirler.

11 Eylül 2001’in ertesi günü, Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld, Amiral Arthur K. Cebrowski’yi Güç Dönüşüm Bürosu’nun başına getirir. O da vakit kaybetmeden önce Pentagon’daki, daha sonra da farklı askeri akademilerdeki generallere doktrinini öğretir. Donald Trump’ın seçilmesinden sonra bile bu doktrin ABD’nin temel stratejik kaynağı olmayı sürdürmektedir.

Savaşı bitirmek

Pentagon 2001’den beri, Donald Rumsfeld’in Güç Dönüşüm Bürosu Müdürü Amiral Arthur Cebrowski’nin doktrinini uygulamaktadır. Hedef artık sadece doğal kaynaklara el koymak değil, ama diğerlerinin bu kaynaklara erişimini de kontrol etmektir. Ve bunun için, sadece ABD güçlerinin baş edebileceği bir kaos ortamını süresiz olarak muhafaza etmek gerekmektedir. Bu, Başkan George W. Bush’un formülüne göre, ABD’nin ne kaybetmesi, ne de kazanması gerektiği « sonsuz savaş »tır [1].

Böylece Libya’ya karşı savaş 7 yıldır, Irak’a karşı olan 15 yıldır ve Afganistan’a yönelik olan da 17 yıldır bir türlü bitmek bilmemektedir. Sarf edilen bütün güzel sözlere karşın, bu ülkelerden hiçbiri Pentagon tarafından vurulduğundan beri barış yüzü görmemiştir.

ABD resmi olarak Cebrowski doktrinini terk etmedikçe aynı şey Suriye için de geçerli olacaktır. Gerçi Başkan Donald Trump « Amerikan Emperyalizmi »ne son verme ve bir « hegemonya » biçimine geri dönme niyetini açıklamıştı. Ancak çabalarına karşın, bunu pek başardığı söylenemez.

General James Mattis (Savunma Bakanı) ve Michael Pompeo’nun (Dışişleri Bakanı) ABD’nin Yemen’de otuz gün içinde barışı sağlama iradesini dile getirmelerinin Suudi girişiminin mi yoksa Cebrowski doktrininin mi sonucu olarak yorumlanması gerektiğini bilememiz çok da mümkün değildir [2].

İki kılıç ve Kur’an Müslüman Kardeşler’in logosudur (yukarıda Mısır Cumhurbaşkanı ve Cemaatin Rehberi Muhammed Mursi’nin düzenlediği bir konferans sırasında). Bu simge, Nazizm adına işlenen suçlardan sonra Batı Avrupa ve Rusya’da gamalı hacın yasaklandığı gibi, bu ideoloji uğruna işlenen suçlar sonrasında yasaklandı. Onun yerine, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gururla teşhir edilen elle yapılan bir işaret (aşağıda) kullanılmaya başlandı.

Cihatçıların ideolojisinin etkisiz hale getirilmesi

Suriye’deki olaylar bir iç savaş gibi sunulmuşken, hiç kuşku yok ki ortada bir ideolojik çatışma söz konusudur. 2011’deki gösterilerin önde gelen iki sloganı şunlardı:
 « Allah, Suriye, Özgürlük! » (bu son sözcük Batılı siyasal özgürlüğü değil ama şeriatı uygulama özgürlüğünü tanımlamaktadır).
 « Hıristiyanlar Beyrut’a, Nusayriler mezara! »

Çatışma sanıldığından çok daha derindedir. Başlangıçtaki sloganlar, Suriye Arap Cumhuriyeti’ne, ya da Devlet Başkanı Beşar Esad’a yönelik değildi, Suriye medeniyetinin bizzat kendi ruhunu hedef alıyordu. Dünyada benzeri olmayan çok inançlı bir topluma son verilmesi ve Müslüman Kardeşler’in ilkelerine uygun bir yaşam tarzının dayatılması söz konusuydu.

Suriye, insanların aynı zamanda hem kendi dinlerini özgürce uygulayabildiği, hem de diğerlerinin kendi dinlerini uygulamasına yardımcı olunduğu bir yerdir. Şam’daki Büyük Emevi Camii, kutsal emanet Vaftizci Yahya’nın başı etrafında oluşturulmuş bir mabettir. Yüzyıllardan beri, istisnasız olarak her gün Yahudiler [3], Hıristiyanlar ve Müslümanlar burada birlikte dua etmektedirler.

Thierry Meyssan’ın « gözlerimizin önünde » kitabının ikinci bölümü, bugüne kadar Müslüman Kardeşler’in uluslararası tarihine ilişkin gerçekleştirilen tek incelemedir.

Müslüman Kardeşler bir dini grup değil ama siyasi cemaattir. Kurucularının birçoğunun ilişki içerisinde olduğu Avrupa’daki mason locaları örneğine göre örgütlenmişlerdir. Üyeleri çeşitli yasal siyasi partiler ve cihatçı gruplar içerisinde mücadele etmektedir. Usame bin Ladin’den Ebubekir el-Bağdadi’ye kadar, cihatçı önderlerin istisnasız olarak tamamı Cemaatin fiilen ya da eski üyesidirler.

Müslüman Kardeşler’in ideolojisi eylemleri ikiye ayırmaktadır: kendine göre Allah tarafından onaylananlar ve yine Onun tarafından yasaklananlar [4]. Bunun devamında da dünyayı ikiye ayırmaktadır: Allah’ın hizmetkarları ve düşmanları. Son olarak, Allah’ın onayladığı eylem kavramını kabul edenleri yüceltmekte ve diğerlerinin ise katlini teşvik etmektedir.

Bu ideoloji, Suudi imamlar, Türk ve Katar hükümetleri tarafından vaaz edilmektedir (her ne kadar bugün Cemaati mahkum etseler ve onun yerine kraliyet ailesini tercih etseler de). Bu ideoloji sadece Suriye’deki savaşta değil ama aynı şekilde dünyanın her yerinde gerçekleştirilen cihatçı saldırılarda da iş başındadır.

Dolayısıyla ABD’nin Suriye’de barış yapmaya hazır olduğunu varsaysak bile barış, ancak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ya da en azından Güvenlik Konseyi’nin Müslüman Kardeşler’in ideolojisini açık bir şekilde mahkum etmesiyle mümkün olabilir. Sonuç olarak Suriye’de barış Libya, Irak ve Afganistan’daki mevcut durumu büyük ölçüde rahatlatacak ve uluslararası terörizmin güç kaybetmesine katkıda bulunacaktır.

Dolayısıyla, bu ideolojiye isnat edilebilecek suçların teşhir edilmesi ve yargılanılmasına ihtiyaç varken bir « genel af »tan söz etmek tehlikelidir. İkinci Dünya Savaşının sonunda Nazizmin fikir babaları ve alegorileri nasıl yargılandıysa, bugün de bu ideolojiyi yayanların yargılanması gerekir. Ve bunun, geriye dönük metinlerin kullanıldığı Nüremberg’ten farklı olarak hukuk devletine saygı içerisinde yapılması gerekir. Şunun iyi anlaşılması gerekir: önemli olan kişilerin cezalandırılması değil, ama etkisiz hale getirilmesi için bir ideolojinin anlaşılmasıdır.

1945’te SSCB/Rusya tek bir yüksek amaç çevresinde yeniden inşa edildi: Nazizmin ırkçı ideolojisine karşı mücadele –yani tüm insanların eşit olduğunun ve tüm halkların saygıya layık olduğunun onaylanması–. Aynı şekilde, Suriye ancak Müslüman Kardeşler ideolojisine karşı mücadele çevresinde yeniden inşa edilebilir –yani tüm insanların eşit olduğunun ve tüm dinlerin saygıya layık olduğunun onaylanması– .

Müslüman Kardeşler Cemaati Birleşik Krallık’ın desteğinden yararlandığı ve yararlanmaya devam ettiği sürece [5], liderlerini yargılamak mümkün olamayacaktır. Önemli olan bu düşünceleri ve doğrudan yol açtıkları suçları kamuoyu önünde teşhir etmektir.

Sonuç

Bugün galipleri ve mağluplarıyla bir savaş sona ermektedir. Bu savaş Suriye’de değil, ama Fransa ve Belçika, Çin ve Rusya ve daha birçok ülkede insanların yaşamına mal olmuştur. Dolayısıyla Suriye’de barışın sadece yerel gerçekler değil ama aynı zamanda cihatçıların başka devletlerde işlediği suçlar da dikkate alınarak düşünülmesi gereklidir.

Kendi kendilerini « Suriye’nin dostları » olarak ilan eden 124 devletin askeri olarak kaybettiklerini, ama araya soktukları paralı askerlerle hareket ettiklerini ve çoğu zaman da kendi toprakları üzerinde askeri kayıp vermediklerini göz önünde bulundurursak, bozgunlarını kabullenmeye henüz hazır değildirler ve sadece işlenen suçlardaki sorumluluklarını örtbas etme kaygısı içerisindedirler.

Müslüman Kardeşler ideolojisi mahkum edilmeden Suriye’de barış mümkün olamayacaktır. Ve eğer bunu yapmazsak bu savaş başka ülkelerde de devam edecektir.

Çeviri
Osman Soysal

[1The Pentagon’s New Map, Thomas P. M. Barnett, Putnam Publishing Group, 2004. “ABD’nin dünyaya dair askeri projesi”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 22 Ağustos 2017.

[2James Mattis Remarks at the United States Institute for Peace”, by James Mattis, Voltaire Network, 30 October 2018. “Michael R. Pompeo : Ending the Conflict in Yemen”, by Mike Pompeo, Voltaire Network, 31 October 2018. “Washington Yemen’deki savaşı sonlandırmak istiyor”, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 31 Ekim 2018.

[31967’den beri, Suriyeli Yahudilerin büyük bölümü ülkeden ayrılarak İsrail’e gitti. Öte yandan çok sayıda yabancı Yahudi, Büyük Emevi Camii’ne gelip dua etmektedirler.

[4Ma’alim fi tarîq, Sayyid Qutb, 1964. Fransızca sürümü: Jalons sur la route de l’islam, Sayyid Qutb, Ar-Rissala.

[5Mutlaka okuyunuz: « Müslüman Kardeşler’in yaşadığı Arap Baharı », Cemaatin uluslararası tarihine ilişkin olarak bugün ulaşılabilir tek incelemedir. Gözlerimizin önünde , Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı, 2017.