Sovyetler Birliği ile birlikte, 1991 yılında, içerisinde yüzlerce etnisitenin yaşadığı çok etnisiteli bir devlet yıkılmıştır. Daha sonra ortaya çıkan devletlerin siyasi seçkinleri, uzun vadede mirasçı bir imparatorlukla yeniden bütünleşmenin etkilerinden korunmak için bağımsız bir ulusal kimliğin oluşturulması sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Sovyetler Birliği yöneticileri ideolojik nedenlerden ötürü ulusal soruna hiçbir zaman büyük ilgi göstermemişlerdir. Sovyet cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler her bakımdan çok yakındı ve özellikle Ruslar, Belaruslar ve Ukraynalılar daha küçük olan birçok cumhuriyette önemli bir rol üstlenmişlerdi. Çok sayıda bölgesel sorun çözümlenmemişti. 1991 sonunda Sovyetler Birliği’nin sonra ermesiyle birlikte, zor bir başlangıç yapıldı.

Ulus sorununun ele alınışı her yerde aynı şekilde başarılı olamamıştır. 100’den fazla ve 50 etnik grupla, Rusya ve Kazakistan kendilerini çok etnisiteli devletler olarak kabul ederken, diğer eski cumhuriyetler kendilerini diğerlerinden açıkça ayırmaya başladılar.

Baltık cumhuriyetlerindeki gelişmeler

Bu süreç, Rusya ile dilsel, dinsel ve kültürel anlamda çok az ortak noktası olan Baltık cumhuriyetleri için özellikle kolay olmuştur. Ulusal anlayışlarının temeli onlar için dilleriydi ve böyle olmaya devam etmektedir. Özellikle Estonya ve Letonya, Rusça konuşan azınlıklarını sistematik olarak dezavantajlı duruma getirmeye başlamıştır. Bu azınlık bugün her iki ülkede toplam nüfusun yaklaşık dörtte birine karşılık gelmektedir. Sorun öyle bir boyut kazanmıştır ki AGİT bir özel temsilci görevlendirmek zorunda kalmıştır. Bununla birlikte bu devletler Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri’nin (HCMN) eleştirilerinden hiçbir zaman kaygı duymamalıdırlar: AB ve NATO ülkelerinin diplomatları büyük olasılıkla Yüksek Komiserin çok faal olmaması için çaba harcamışlardır. Baltık cumhuriyetlerinde, eski SS üyesi gazi dernekleri faaliyetlerini gün geçtikçe yoğunlaştırmaktadırlar; halk arasında üniformalarıyla görünmekte, onur yürüyüşleri düzenlenmekte, anıtlar dikmekte ve bu ülkelerde saygın bir şekilde karşılanmanın mutluluğunu yaşamaktadırlar. Bugün devletten aylık almaktadırlar. Ve yeni nesiller bu gelenekle tamamen bütünleşmiş durumdadır. Bu ülkelerin resmi temsilcileri bazen bu faaliyetlerle aralarına mesafe koymakta zorlanmaktadır.

Orta Asya cumhuriyetleri

Orta Asya cumhuriyetleri de aynı şekilde dilsel, dini ve kültürel özellikleri açısından aralarına mesafe koyma konusunda başarılı oldular. Ancak Rus azınlık ve Rusça ile aralarında hiçbir sorun yoktu. Orta Asya’da istikrarı bozan, her şeyden önce çözümlenmeyen bölgesel sorunlar ve özellikle Körfez bölgesinden gelen radikal İslamcıların etkisi olmuştur.

Güney Kafkasya

Güney Kafkasya’nın durumu ise tamamen farklıdır: Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’daki siyasi seçkinler ancak ulusal dili konuşan bir kişinin ülkenin yurttaşı olabileceğini düşünmektedirler.

Zviad Gamsakhurdia’nın yönetimindeki Gürcistan’ın, ulusal azınlıklara yönelik muamelesinde ciddi sorunları varmış gibi görünüyor. Ermenilerin çoğunlukta olduğu Dvaşeti bölgesinde yeni bir azınlık sorunu ortaya çıkmıştır, çünkü bu insanların Ermenice eğitim veren okulları yönetmesine imkan tanınmamaktadır ve kendi kiliselerinde sadece Ortodoks-Gürcü Kilisesinin geleneklerine göre tapınmalarına izin verilmektedir.

Dinlerinin kendi imajlarının ayrılmaz parçası olan bir ulus olarak Ermeniler için bu, katlanılması güç bir durumdur. Ermenistan ve Azerbaycan’da, daha Sovyetler Birliği nihai olarak yıkılmasından önce dahi çatışmalara ve fırsattan istifade gelişen pogromlara tanık olunmuştur. Bu durum Yukarı Karabağ sorununa çözüm arayışını daha da zorlaştırmaktadır.

Belarus

Belarus Cumhuriyeti de aynı şekilde Doğu’daki büyük komşusuyla farklılaşma sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Ama Belarus bu sorunu büyük itidalle ele almış ve 2014’te Kiev’deki Maïdan Nezalezhnostiin olaylarından sonra ve ardından da, Ukraynalıların izlediği yolun taklit edilmeyi hak ettiğini düşünen hiç kimse yoktur.

8 Mayıs’ta Ternopol’de (Ukrayna’nın Batısı) Nazi ve İslamcı gruplar, Rusya’ya karşı mücadele etmek üzere bir sözde anti-emperyalist cephe oluştururlar. Kırım, Adıgey, Dağıstan, İnguşetya, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkesya, Osetya ve Çeçenistan’daki İslamcı ayrılıkçılar da dahil olmak üzere Litvanya, Polonya, Ukrayna ve Rusya’daki örgütler de buna katılır. Uluslararası yaptırımlar nedeniyle buraya gidemeyen Dokka Umarov, katılımına ilişkin metnin okunmasını sağlar. Cepheye, Şubat 2014’te Kiev’deki hükümet darbesi sırasında, Ukrayna Ulusal Güvenlik Konseyi sekreter yardımcısı olan Dmitri Yaroş başkanlık eder.

Ukrayna

Ukrayna bugünkü şekliyle eski Sovyetler Birliğinin parçalanmasının ürünüdür. Toprakları İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi ve askeri kriterlere göre belirlenmiştir. Ukrayna bağımsızlığından beri, ulusal mutabakatın Ukrayna dili üzerinde kurulması düşüncesini temel alan bir Ukraynalılaştırma siyaseti yürütmüştür. Eski Devlet Başkanı Viktor Yuşenko, bu doğrultuda hedefinin Ukrayna’da Rusçanın iki kuşak boyunca kullanımına son vermek olduğunu açıklamıştır.

Nüfusun yaklaşık olarak dörtte birini oluşturan Rus azınlık, Ukrayna’daki siyasi seçkinlerin öncelikli hedefi haline gelmiştir. Bu durum sadece Kırım ve Donbass’ı etkilemekle kalmamış ama aynı zamanda, Rus, Tatar (Kırım Tatarı), Rum ve Yahudi nüfusu karışımıyla Odessa başta olmak üzere Karadeniz’e kıyı olan kentleri de vurmuştur. Bu durum, ülkedeki Romen, Macar, Slovak ve Belarus azınlıkları için, ne de resmen ayrı bir etnik grup olarak tanınmamış olan Karpatlar’daki yerli Ruslar için, hayra alamet değildi.

Ukrayna’nın Sovyetler Birliğinden ilk ayrılma girişimi, 1941’de nasyonal-sosyalist Almanya’nın Sovyetleri işgal etmesi sonrasında, Stepan Bandera ve Roman Şukeviç liderliğindeki Ukraynalı milliyetçiler tarafından gerçekleştirildi. Ukraynalı milliyetçiler savaş boyunca nasyonal-sosyalist Almanya’yı desteklediler, toplama kamplarında gardiyan olarak hizmet verdiler ve Ukrayna ve Belarus’taki partizanlara karşı zalimce yürütülen mücadeleye katıldılar. O zamandan beri, Ukraynalı milliyetçiler her zaman nasyonal-sosyalizm ile aralarına mesafe koymakta zorlanmışlardır.

Bandera ve Şukeviç’in çömezleri, Donbass’ta anlaşmazlığın patlak vermesiyle yeni şereflere nail oldular. Gönüllülerden oluşan dernekleri 2014’te Ukrayna için önemliydi, Kiev’deki yöneticilerin bunların harekete geçmelerine göz yumduğu sıkça dile getirilmektedir. Öte yandan Ukraynalı yetkililer, milliyetçilerin seçimlerde ancak çok az oy elde edebileceklerini söylemekten zevk alıyorlardı. Bu yıl 14 Ekim’de, milliyetçi gönüllü taburlarına bağlı yaklaşık 10.000 partizan, 1942’deki ayaklanmada Ukrayna Ordusu’nun kuruluşunu anmak için Kiev şehir merkezinde toplandı. Yasadışı olarak dolaşımda olan XXinci yüzyılın ilk yarısındaki çeşitli savaşlardan ve Sovyet Ordusunun 1990’lu yıllarda parçalanmasından kalma çok sayıdaki kayıt dışı silahlarla donanmayı başarabilirlerse, o zaman devlet içerisinde görmezden gelinemeyecek bir güç oluşturabileceklerdir. Ukrayna’ya komşu devletlerdeki insanlar da bu durum karşısında kaygılanmaktadırlar. Ve Ukrayna polisi, 200 polis gibi gülünç bir sayıdaki güçle şiddet kullanan bu gösterici kitlesine karşı koymaya çalıştı. Bu durum İçişleri Bakanı Arsen Avakov’un meydanı bu serserilere bırakacağını açıkça ortaya koymaktadır.

Aynı gün Kiev’de, ABD’de ancak beyaz yurttaşlardan oluşan ari bir ırk devleti kurmak isteyen beyaz milliyetçi ünlü Greg Johnson’un yıldız konuk olarak davet edildiği, Avrupa’nın tamamı ve Kuzey Amerika’nın aşırı sağcı milliyetçilerinin kongresinin düzenleniyor olması şaşırtıcı değildir. Devlet anlayışı eski Sovyetler Birliğindeki birçok milliyetçi ile örtüşmektedir.

Ukrayna’da devletin göz yumduğu azınlıklara yönelik saldırı listesi bir hayli uzundur. Yine gelecekte olmak üzere Kiev’deki yöneticiler, devlet anlayışlarını ortaya koymalarına yardımcı olmak için serserilerden yararlanmak istemektedirler. Ukrayna eğer mevcut sınırları ve devlet yönetim şekli içerisinde kalması istiyorsa, hükümet zorlayıcı önlemlere, sıkıyönetime ya da diğer kışkırtmalara geri dönmek zorunda kalacaktır.

Ve Batılı devletler sadece bu faaliyetlere göz yummakla kalmamakta, onları yüreklendirmektedir de: Ukraynalı Neo-Naziler, Baltık ülkeleri, Polonya ve Gürcistan’daki askeri kamplarda askeri eğitim aldılar. Amerikalı, Kanadalı ve İngiliz eğitimciler bu gönüllüleri, Lviv (Lemberg) yakınlarındaki barışı koruma operasyonlarına yönelik eğitim merkezinde eğittiler. Neo-Nazizm evrensel argümanını kendi ülkemizdeki politik muhaliflere karşı kullanmayı çok seviyoruz. Fakat Ukraynalılar ve diğer Naziler Donbass’ta Ruslara ve genel olarak Rusya’ya karşı savaştıklarında, Washington, Brüksel ve Berlin’de gözlerimizi kapatmaktan çekinmiyoruz.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Horizons et débats (İsviçre)