Eski Moskova Valisi General Sergey Kujugetoviç Şoygu şimdi Savunma Bakanı. Aynı zamanda Rusya Coğrafya Kurumunun da başında bulunuyor. Rusya, uzun yıllardan beri ABD ile eşzamanlı olarak nükleer silahlardan arınmayı umuyor ama ne yazık ABD, Barack Obama göreve geldiği sırada biraz çekingen davranmış olsa da, silahlanma yarışını yeniden başlattılar.

Siyasi ve medyatik yükselteçlerle gücü artan « güvenlik » sözcüğü kulaklarımızı sağır ederken, Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Avrupa’da gittikçe daha tehlikeli bir hal alan nükleer çekişmeye ilişkin sarf ettiği sözler duymazdan gelindi. « İtalya, Belçika, Hollanda, Almanya ve Türkiye’de yaklaşık 200 kadar ABD nükleer bombası depolanıyor ve söz konusu nükleer cephane bir yenileme programına tabi tutuluyor » sözleri karşısında İtalya’da hiçbir telaş, hiçbir hükümet tepkisi görülmedi.

Bu yüzden « Rusya Federasyonu Stratejik Füze Kuvvetleri, sahip oldukları rampaların %95’ini her an ateşe hazır durumda tutuyor ». Ve Akdeniz’de bulunan bir Rus denizaltısı Suriye’deki IŞİD hedeflerine, uzun menzilli Kalibr füzeleri (yaklaşık 3000 km menzilli, düşük irtifada seyreden, son aşamada ses hızının üç katına kadar hızlanabilen) atarken, Başkan Putin, « Kalibr füzeleri konvansiyonel başlıkla olduğu kadar nükleer başlıkla da donatılabilirler » şeklinde uyardıktan sonra, « ama doğal olarak bunun teröristlere karşı mücadelede gerekli olmadığını ve hiçbir zaman da gerekli olmayacağını umduğunu » sözlerine ekledi.

Aslında NATO’ya ve özellikle de ABD silahlarının depolandığı Avrupa ülkelerine yönelik olan bu açık mesaj, medyalar tarafından « pazılarını gösteren » Putin’in « latifesi » olarak sunuldu. Böylece, karşı karşıya oldukları tehlikeden bihaber bırakılan halk telaşlandırılmamış oldu. Aviano ve Ghedi-Torre Üslerinde kullanıma hazır halde tutulan yaklaşık 70 adet Amerikan B-61 tipi nükleer bomba, yakın zamanda değiştirilerek yerlerine yeni teknoloji B61-12’ler yerleştirilecek. Amerikan Bilimadamları Federasyonu (FAS)’ın uydu fotoğraflarıyla belgelediği gibi, bu amaçla, ABD’ye ait yeni nükleer bombalara ev sahipliği yapmaya gönüllü olduğunu belirten Polonya’ya ait F-16’ların da katıldığı, 2013 ve 2014 yıllarında NATO’nun Steadfast Noon adlı nükleer savaş askeri tatbikatlarının gerçekleştirildiği iki askeri üssün güncellemesi yapıldı. B61-12, bir nükleer saldırı sırasında düşman ülkenin « başını kesmek » üzere tasarlanan ve hedefe yaklaşık 100 km irtifadan bırakılan yeni nesil bir nükleer silahtır. Böylece uzun menzilli stratejik nükleer silahlarla kısa menzilli taktik silahlar arasında fark ortadan kaldırılmış olmaktadır. İtalya’da toplamda kaç adet B61-12’nin depolanacağını bilmiyoruz ama en kötü tahminle bunların yıkıcı güçlerinin yaklaşık olarak Hiroşima’da kullanılan bombanın 300 katı kadar olacağı hesaplanmaktadır.

İtalya’nın da parçası olduğu NATO Nükleer Planlama Grubu kurallarına göre, ABD nükleer silahlarına ev sahipliği yapan ülkeler, « nükleer bombaları taşımaya yönelik donanımı olan uçakları ve bu amaçla eğitim almış personeli kullanıma sunuyorlar », ama « söz konusu nükleer silahların mutlak denetimi ve gözetimi ABD’ye ait olmaya devam ediyor ». FAS, Ghedi Torre’de depolanan ABD nükleer bombalarının « İtalyan Tornado uçaklarına yönelik » olduğunu ve İtalyan pilotların bunların kullanımına ilişkin eğitim aldığını teyit ediyor. Tornado’ların F-35’lerle değiştirilmesi öngörüldüğünden, Kasım ayında ABD Hava Kuvvetlerinin Arizona’daki Luke üssünde F-35 eğitimi alan ilk İtalyan pilotları, aynı zamanda B61-12’lerin kullanımı konusunda da eğitildiler.

Dolayısıyla İtalya bu şekilde, kendisini « kim tarafından olursa olsun nükleer silahlar almamaya ve bunları doğrudan ya da dolaylı olarak denetim altında tutmama » (2.Madde) konusunda yükümlülük altına sokan, 1975 tarihli nükleer silahların sınırlandırılması anlaşmasını çiğnemiş oluyor. Son gelişmeler sonrasında İtalya, ABD ve NATO’nun nükleer stratejisinin bir ileri üssü ve dolayısıyla de nükleer misillemelerin hedefi haline gelmiştir. İtalya’nın nükleer silahlardan arındırılması gibi yaşamsal bir mücadeleyi içermeyen nükleer silahların ortadan kaldırılması talebi, asıl sorunla yüzleşmek istemeyenler için demagojik bir gerekçe haline dönüşmektedir. Vicdanların rahatlaması sonrasında hayatta kalma içgüdüsünün kaybolması bunun kanıtıdır.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)