Defense Intelligency Agency (DİA)’nin eski Başkanı Michael T.Flynn ve Genelkurmay Başkanları Komitesi (JCS) eski Başkanı Martin Dempsey ve eşleri. Uzun süre ses çıkarmadan itaat ettikten sonra, artık liberal şahinlerin Beyaz Saray’a etkisine ilişkin eleştiride bulunmuyorlar. Onlara göre Washington, Suriye ve Ukrayna’da gittikçe daha çok tuzak kurmak yerine, Moskova’nın güvenilir ortağı gibi hareket etmelidir.

Haziran‘daki Cenevre Konferansından beri ABD’nin, hem Suriye ve hem de Ukrayna konularında yaşadığı çelişkilerin sayısı artıyor. Bu arada, Genelkurmay Beyaz Saray’ı etkilemek için konumunu ifşa etmeyi tercih etti.

Beyaz Saray’ın çelişkileri ve tereddütleri

George W.Bush yönetiminde, Beyaz Saray Suriye Arap Cumhuriyetini devirmeyi ve Ukrayna’nın Irak’ta yapmayı başardığı gibi bir kaos bölgesi yaratmak istiyordu. Bir yandan « genişletilmiş Orta Doğu »’nun yeniden düzenlenmesi süreci sürdürülürken, diğer yandan ise Batıyla Rusya ve Çin’in karadan irtibat hatlarının kesilmesi söz konusuydu.

Ardından Barack Obama iktidara geldiğinde, General Brent Scowcroft ve onun siyaset hocası Zbignew Brzezinski onun danışmanı oldular. Jimmy Carter ve baba Bush’un ulusal güvenlik danışmanları, Lévi-Strauss’un kaos teorisine kuşkuyla bakıyorlardı. Onlara göre dünya Vestfalya Barışı modeline göre, yani uluslararası olarak tanınmış ülkeler çevresinde örgütlenmeliydi. Gerçi Henry Kissinger gibi, ABD hegemonyasına karşı çıkmamaları için ulus devletlerin zayıflatılmasını öngörüyorlardı, ama aynı zamanda ortadan kalkmamaları da gerekiyordu; bunun sonucunda ayak işleri için devlet dışı grupları kullanmaktan çekinmiyorlardı ama aynı zamanda toprakların yönetimini bunlara devretme niyetinde de değillerdi.

Hillary Clinton, Jeffrey Feltman ve David Petraeus (sivil hayata geçmiş karargah generali) çevresindeki liberal şahinler, Beyaz Saray’ın Kremlin ile vardığı mutabakatı sabote edip, Temmuz 2012’de Suriye’de savaşı yeniden başlatırken, Barack Obama tepki göstermedi. O sırada ABD’de Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası doruktaydı ve Obama, ekibi içerisindeki düzensizliğin gün yüzüne çıkmasına izin veremezdi. General Petreaus’a bir tuzak kurdu ve yeniden seçildiği günün ertesinde onu kelepçelettirerek tutuklattı; ardından Hillary Clinton’a teşekkür etti ve yerine John Kerry’yi atadı. Kerry, dostane ilişkiler içerisinde olduğu Başkan Esad ile ilişkileri düzeltebilirdi. Feltman’a gelince, o zaten Birleşmiş Milletlerdeydi ve onu geri çağırmak hassasiyet yaratabilirdi.

Ne olursa olsun, John Kerry önce artık çok geç olduğuna ve Suriye Arap Cumhuriyetinin uzun süre dayanamayacağını kabul etti. Yapabileceği tek şey, makatına süngü sokulan Muammer Kaddafi’nin trajik sonunun onun başına gelmemesini sağlamak olabilirdi. Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı, Bush döneminin yalanlarıyla kör edilmişti. O dönemde, bütün memurlar dünyayı analiz edip anlatmak için değil ama Washington’un işlediği suçları gerekçelendirmek için seferber olmuşlardı. 2006’da, Şam’daki ABD Büyükelçilik Müsteşarı William Roebruk, Suriye’nin Baasçı Cumhuriyet değil ama bir Alevi diktatörlüğü olduğuna ilişkin bir rapor yazmıştı [1]. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye, « Piyasa Demokrasisini » getirmek üzere halkın Sünni çoğunluğunu meşru olarak destekleyebilirdi.

Dolayısıyla Obama, CİA’nin, « ılımlı isyancılara » destek görüntüsü altında Suriye’deki rejimi devirme harekatını sürdürmesine izin verdi. Önce Kaddafi sonrası Libya’dan, sonra Rossen Plevneliev ve Boyko Borissov Bulgaristan’ından [2] ve Yanukoviç sonrası Ukrayna’dan [3] geniş kapsamlı silah sevkiyatları örgütlendi. Bütün Müslüman dünyasında eş zamanlı olarak, Alevi Diktatörlüğün sultası altında ezilen Suriyeli Sünnileri kurtarmak amacıyla savaşçı devşiren asker alma büroları açıldı.

Burada, Suriye Arap Cumhuriyetinin tarihin en büyük koalisyonuna (« Suriye’nin Dostları » şemsiyesi altında 114 devlet ve 16 uluslararası örgütün bir araya geldiği) direnmeyi başardığını kabul etmemiz gerekir. Bunun başarılabilmesinin nedeni hiçbir zaman bir Alevi diktatörlüğü olmaması ama laik ve sosyalist bir rejim olması sayesindedir; Sünniler hiçbir zaman ordu tarafından katledilmediler ama halen yabancı işgalcilere karşı vatanı savunan ordu içerisindeki askerlerin çoğunluğunu oluşturmaktadırlar.

Victoria Nuland çevresindeki yeni muhafazakarlar, Şubat 2014’te milyarlarca dolar maliyetle Kiev’deki rejimi devirmeyi başardığında, Başkan Obama uzun yıllardır verilen çabanın meyvesini topladı. Başlangıçta bu operasyonun sonuçlarının farkına varamadı. Ardından bu kez bir ikilemle karşı karşıya kaldı: ya ülkeyi Avrupa Birliği ile Rusya arasında geniş bir hendek gibi hükümetsiz bırakacaktı, ya da CİA’nin küçük askerlerini, Nazileri ve bazı İslamcıları iktidara getirecekti. Kendisine bağlı birimlerin bu paralı askerler arasında, saygınlığını kabul ettirebilecek kişiler bulabileceklerini düşünerek ikinci seçeneği seçti. Olayların gidişatı hiçbir şey başaramadıklarını ortaya koydu. Her ne kadar Viktor Yanukoviç rejimi de yolsuzluğa bulaşmış olsa (sadece bu ülkeleri saymakla yetinirsek, Moldova, Bulgaristan ya da Gürcistan yöneticileri kadar olmasa da), bugünkü Kiev yönetimi, zamanında Franklin D.Roosevelt’in mücadele ettiği her şeyi yeniden canlandırmaktadır.

Seymour Hersh, Vietnam Savaşındaki My Lay katliamının yanı sıra, Irak Savaşı sırasında Ebu Garip hapishanesindeki işkenceleri de ortaya serdi. Önce New York Times, ardından da New Yorker’de çalıştıktan sonra, kendi ülkesinde artık mesleğini icra edemez hale geldikten sonra halen London Review of Books ile işbirliği yapmaktadır.

ABD’de askerlerin istediği

Beyaz Saray ve Kremlin Ortadoğu’da barış için ikinci kez anlaşmışlarken, gazeteci Seymour Hersh, London Review of Books’ta, General Martin Dempsey’in komutası altındaki ABD ordu Genelkurmayının, Barack Obama’nın hayallerine nasıl direndiğine ilişkin uzun bir soruşturma yayınladı [4]. Ona göre, Ukrayna’daki krizin siyasi yönetimine karşın, askerler Rus mevkidaşları ile iletişimi sürdürme eğilimindeydiler. Suriye’ye iletilmeleri için müttefiklerinden bazılarına yaşamsal önemde istihbaratlar ilettilerse de Şam’a yönelik yapılacak her türlü doğrudan yardımdan kaçındılar. Genelkurmay Başkanlığına Joseph Dunford’un gelmesinden beri bugün durumun değişmiş olmasını üzüntüyle değerlendiriyor.

Söz konusu makalede, Beyaz Saray’ın izlediği siyasetin, askerlere göre her biri diğerinden saçma olan dört temel noktadan hiç sapmadığını belirtiyor:
 Cumhurbaşkanı Esad’ın gitmesi konusundaki ısrar;
 Rusya ile IŞİD karşıtı bir koalisyon kurulmasının olanaksızlığı;
 Türkiye’nin terörizme karşı savaşta güvenilir bir müttefik olduğu;
 ve gerçekten de sahada ABD yardımına elverişli ılımlı muhalif güçlerin var olduğu olgusu.

Savunma Bakanı Chuck Hagel’in, bu siyaseti sorguladığı için 2014 Şubat’ında görevden uzaklaştırıldığını anımsatalım [5]. Yerine, sorunları çözme becerisiyle tanınan, daha önce Condoleezza Rice’le birlikte çalışmış, üst düzey yetkili Ashton Carter getirildi [6].

Ardından, Ekim 2014’te sınai-askeri kompleksin ünlü düşünce kuruluşu Rand Corporation, resmi olarak Cumhurbaşkanı Esad’tan yana tavır aldı. Kuruluş, Esad’ın olası bir bozgunu sonrasında, cihatçılar kaçınılmaz olarak iktidarı ele geçirecek iken, Esad’ın zaferinin bölgenin yeniden eski istikrarına kavuşacağının altını çizdi. [7]

Bu kez sıra, Ağustos 2015’te, CİA ve cihatçılarla birlikte hareket eden Washington’un müttefikleri tarafından planlanan harekatlar konusunda, Beyaz Saray’ı uyarmak için harcadığı yoğun çabaları El Cezire’ye ifşa eden Defense Intelligence Agency (DİA)’nın eski Başkanı General Michel T.Flynn’deydi. Yakın zamanda tasnif dışı olarak sınıflandırılan [8], IŞİD’in kuruluşunu duyuran raporlarından birini yorumluyordu [9].

Nihayet, Aralık 2015’te, eski Savunma Bakanı Chuck Hagel, Beyaz Saray’ın Suriye’ye karşı tutumunun Başkan Obama’nın kredibilitesini azalttığını açıklıyordu [10].

Suriye’nin demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanının ortadan kaldırılması, liberal şahinlerin ve yeni muhafazakarların savaş hedefidir. Onun etkisiz hale getirilmesi, Muammer Kaddafi’nin linç edilmesinin Libya’yı kaosa sürüklemesi gibi, rejimin yıkılmasına yol açacaktır. Tam tersine, Suriyelileri Cumhurbaşkanları Beşar Esad’ı desteklemeden kurtarmamız imkansızdır.

Askerler Suriye’ye nasıl yardım etmeyi denediler?

Hersh’e göre 2013’tei ABD Genelkurmayı, politika değiştirmeleri için Suriyeli mevkidaşlarına Washington’un dört şartını iletti:
 Suriye Hizbullah’ın İsrail’e saldırmasını engellemeliydi;
 Golan Tepeleri sorununu çözümlemek için İsrail ile yeniden pazarlık masasına oturmalıydı;
 Rus askeri danışmanların varlığını kabul etmeliydi;
 nihayet savaşın sonunda, muhalefetin geniş bir kesimine katılma izni vereceği yeni seçimleri gerçekleştirme taahhüdünde bulunmalıydı.

Bu dört şartı okuduğumuzda çarpıcı olan, ABD’li askerleri Ortadoğu siyasetine ilişkin topyekûn bilgi eksikliği kadar, aslında şart dahi olmayan ve dolayısıyla Şam tarafından hemen kabul edilecek koşulları sunma iradeleridir. Tabi bunlar eğer Amerikalı mevkidaşına manevra imkanı tanımak için Cumhurbaşkanı Esad’a yapılan telkinler değilse.

 Öncelikle Hizbullah, 1982 yılındaki işgale karşı tepki olarak Lübnan’da kurulmuş olan bir direniş örgütüdür. Kuruluşunda Besic milislerine çok şey borçlu olsa da, kadrolarını İran Devrim Muhafızları değil ama Suriye Arap Ordusu oluşturmuştur. Ancak 2005’te Suriye Ordusunun Lübnan’dan geri çekilmesinden sonra yüzünü İran’a çevirmiştir. Ve yine, 2006’daki İsrail-Lübnan savaşı sırasında, Suriye Savunma Bakanı malzeme sevkiyatını kontrol etmek için gizlice sınır hattına gitmişti. Bugün Şii Hizbullah ve laik Suriye Arap Ordusu, hem Lübnan’da hem de Suriye’de İsrail’in havadan ve tıbbi yönden desteklediği cihatçılara karşı birlikte çarpışıyorlar.

 1995’ten (Wye River) 2000’e (Cenevre) kadar, ABD Başkanı Bill Clinton İsrail ile Suriye arasında müzakereler yürütülmesini sağladı. Başkan Clinton’un anılarında da belirttiği gibi [11], müzakerelerin sonunda, İsrail delegasyonunun ABD Başkanı ile Suriye Cumhurbaşkanı arasındaki telefon görüşmelerini dinleyerek mızık geçmiş olmasına rağmen, her şey adil bir şekilde müzakere edilmişti [12]. İsrail Başbakanı Ehud Barak son dakikada geri adım atmış olmasaydı, barış imzalanabilirdi ve imzalanmalıydı da. Beşar Esat kendi inisiyatifiyle bu kez Türkiye aracığıyla dolaylı görüşmeleri yeniden başlattı. Ama İsrail uluslararası sularda « Özgürlük Filosuna » saldırarak uluslararası hukuku açıkça çiğnediğinde Esad görüşmeleri durdurdu. Suriye hala bu müzakerelere yeniden başlayıp tamamlamayı istiyor ama bunu sadece ve sadece İsrail tarafı reddediyor.

 Şam ve Moskova arasındaki askeri ilişkilerle ilgili olarak bunların Sovyetler Birliği dönemine kadar uzandığını ve Boris Yeltsin döneminde hemen hemen durma noktasına geldiğini belirtelim. Beşar Esad SSCB tarafından verilen mali borcun pazarlığı için 2005 yılında Rusya’ya gitti. Bu gezi sırasında, Tartus askeri limanını genişletmesi için Kremlin’e 30 kilometrelik bir sahil şeridini tahsis etmeyi teklif etti ama ordusu o sıralar baştan aşağıya yeniden örgütlenmekte olan Ruslar bununla ilgilenmediler. Cenevre Konferansından (Haziran 2012) önce, Ulusal Güvenlik Danışmanı Hasan Turekmani, ülkede istikrarı sağlamak için Ruslardan Suriye topraklarında «Mavi Bereliler» konuşlandırmasını istedi. CİA’nin etkinliğini ve Müslüman dünyasının genelinde cihatçıların yükselişini gözlemleyen Kremlin, bu savaşın Kafkasya’ya taşınmadan önce Suriye topraklarında yapılan bir provadan ibaret olduğunu anladı. Vladimir Putin Suriye’yi « Rusya’nın bir iç sorunu » olarak ilan etti ve burada ordusunu konuşlandırma kararını aldı. 2013 ve 2014’te hiçbir şey olmasa da, Rusya kararını değiştirmedi, yeni silahlar geliştirerek silahlı güçlerini hazırladı.

 Suriye Arap Cumhuriyeti nihayet Mayıs 2014’te, Şam’da bulunan tüm büyükelçiliklerin adil ve demokratik olarak nitelediği Cumhurbaşkanlığı seçimini gerçekleştirdi. Avrupalılar, Viyana Sözleşmesini çiğneyerek yüz binlerce sığınmacının seçimlere katılmasını engelledi. Ve farklı muhalefet gruplarını aday çıkarmamaları için ikna edenler de yine onlardı. Açık arayla seçimi kazanan Beşar Esad, savaş sonunda, görev süresi dolmadan bir kez daha yeniden seçimlere gitmeye hazır. Cumhuriyet, basit bir Meclis oylamasıyla, Müslüman Kardeşler ya da onların silahlı örgütleriyle (El Kaide, IŞİD v.b. gibi) işbirliği yapanlar hariç, sürgündeki Suriyelilerin aday olmalarına imkan tanıyabilir.

ABD’de askerler yeni muhafazakarla birlikte hareket etmek istemiyor

Görevden ayrılmadan az önce, General Martin Dempsey, Albay James H.Baker’i Office of Net Assessment’in, yani Pentagon’un strateji ve geliştirme bölümünün başına getirdi [13]. Oysa Baker, Lévi-Strauss’çuların aksine aynı zamanda adil, akılcı ve mantıklı olmasıyla ün yapmıştır. Her ne kadar Seymour Hersh makalesinde bundan söz etmese de, ABD Genelkurmayının takındığı tutumda bunun yansımasının bulabiliriz.

Ne olursa olsun, Seymour Hersh’in makalesi ABD Genelkurmayının, aynı zamanda hem Beyaz Saray, hem de David Petraeus ve John Allen gibi liberal şahinlerden farklı hareket etme iradesini ortaya koyuyor. Günümüz siyasi bağlamında, Başkan Obama’nın son üç yıldır içerisinde bulunduğu muğlaklığı sürdürmek için artık hiçbir nedeni yok.

Unutmayalım
 Son aylarda, Rand Corporation (sınai-askeri kompleksin düşünce kuruluşu), Deffence Intelligence Agency eski Başkanı Michael T.Flynn, Genelkurmay Başkanları komitesi eski Başkanı Martin Dempsey ve eski Savunma Bakanı Chuck Hagel Beyaz Sarayın çelişkilerini ve kararsızlığını sorgulamaya başladılar.
 ABD askeri beyin takımı Bush döneminden miras kalan Rusya’yla çatışma siyasetine karşı çıkıyor. Suriye ve Ukrayna’da işbirliği yapılmasını ve aynı şekilde, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi müttefiklerle ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyor.
 ABD yüksek rütbeli subayları için (1) kazanması ve iktidarda kalması gereken Cumhurbaşkanı Esad’ı desteklemek gerekir (2); IŞİD’e karşı Rusya’yla ortak hareket etmek gerekir (3); müttefik olmaktan daha çok düşman gibi davranan Türkiye’yi cezalandırmak gerekir (4); ve nihayet Suriye’de ılımlı isyancıların olabileceğini hayal etmek ve CİA’nın teröristleri desteklemesine imkan vermek için bu düşün arkasına gizlenmekten vazgeçilmelidir.

Çeviri
Osman Soysal

[1Influencing the SARG in the end of 2006”, William Roebuck, Cable from the State Department, Wikileaks.

[2Cihatçılara silah sağlayan yeni bir şebeke ortaya çıkarıldı”, yazan Valentin Vasilescu, Tercüme Osman Soysal, Réseau Voltaire Sitesi, 28 Aralık 2015.

[3« Le Qatar et l’Ukraine viennent de fournir des Pechora-2D à Daesh », par Andrey Fomin, Oriental Review (Russie), Réseau Voltaire, 22 novembre 2015. “Katar surìye ordusuna aìt bìr üssün bombalanmasi operasyonunu nasil hazirladi?”, yazan Andrey Fomin, Tercüme Osman Soysal, Oriental Review (Rusya), Réseau Voltaire Sitesi, 14 Aralık 2015.

[4Military to Military. US intelligence sharing in the Syrian war”, Seymour M. Hersh, London Review of Books, Cilt. 38, No. 1, 7 Ocak 2015

[5Başkan Obama’nın askeri bir politikası var mı?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Nizamettin Karabenk, Réseau Voltaire Sitesi, 1. Aralık 2014.

[6« Ash Carter s’entoure d’une équipe de SDB Advisors », Réseau Voltaire, 26 Aralık 2014.

[7Alternative Futures for Syria. Regional Implications and Challenges for the United States, Andrew M. Liepman, Brian Nichiporuk, Jason Killmeyer, Rand Corporation, 22 Ekim 2014.

[8Declassified Report on jihadists in Iraq and Syria (İngilizce tasnif dışı belge), Defense Intelligence Agency, 12 Ağustos 2012.

[9ABD askeri istihbaratı ve Suriye”, yazan W. Patrick Lang, Fransız İstihbarat Araştırmaları Merkezi (CF2R) , Réseau Voltaire Sitesi, 26 Aralık 2015.

[10Hagel: The White House tried to destroy me”, Dan de Luce, Foreign Policy, 18 Aralık 2015.

[11My Life, Bill Clinton, Knopf Publishing Group, 2004.

[12Cursed Victory: A History of Israel and the Occupied Territories (Sadece Almanca tercümesi mevcut), Ahron Bregman, Penguin, 2014.

[13« Ashton Carter nomme le nouveau stratège du Pentagone », Réseau Voltaire, 17 Mayıs 2015.