13 Ocak günü Başkan Obama’nın yaptığı son ‘Birliğin Durumu’ konuşması, her şeyden önce, yurttaşlarının hayalinde kendi hikayesini yazmaya yönelikti [1]. Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın aşırılıklarının sunduğu tehlikelere yapılan birkaç ima dışında, konuşmanın büyük bölümünde ülkesinin tartışmasız üstünlüğüne uzun methiyeler yapıyor ve gerekli olduğu kadar, uygulanması imkansız olan, siyasal yaşama yönelik bir reform önerisiyle sonlanıyordu.

« Dünyanın en güçlü ekonomisi »

Barack Obama konuşmasına şu cümleyle başladı:

« Amerika Birleşik Devletleri, bugün, dünyanın en güçlü ve en sürdürülebilir ekonomisine sahiptir » [2].

Söylemediği bir şey var; eğer IMF’nin verilerine inanırsak, ABD gerçekten en büyük nominal GSMH’ya sahiptir, ama GSMH’yi satın alma gücü paritesi açısından, yani dolar cinsinden saymayı bırakıp, karşılaştırılabilir olanı karşılaştırarak değerlendirirsek, sadece ikinci sırada gelmektedir. De facto olarak, dünyanın en büyük ekonomik gücü artık ABD değil, Çin’dir.

Bu gerçeği yok sayarak Başkan, daha iyi bir servet dağılımının sağlanması konusunda daha yapılacak çok iş olduğunu kabul etti. Federal Rezerv her üç yılda bir yayınlanan ve geçen Eylül ayında kamuoyuna açıklanan raporunda, ortalama gelirin %5 azaldığını tespit etti. Başka bir deyimle, eğer süper zenginler gittikçe daha da zengin hale geliyorsa da, genel olarak ABD’liler yoksullaşıyor. Eşitsizlikler öyle bir noktaya ulaştı ki, halkın %3’ü toplam malvarlığının yarısından fazlasını, %7’si yüzde yirmi beşini ve %90’ı ise geriye kalan yüzde yirmi beşi elinde tutuyor. 2008-2009 yıllarında yaşanan mali kriz sonrasında, aynı dönem içerisinde Çinliler malvarlıklarını birkaç misli arttırırken, bu %90’lık kesim 1986 yılında sahip oldukları düzeye geri döndü.

Sanayinin çok sağlıklı olduğunu ortaya koyabilmek için, Cumhurbaşkanı bu yıl otomobil endüstrisinin altın yılı olduğunun altını çizdi. Oysa daha henüz kesin sayılara sahip değiliz, eğer eldeki verileri temel alırsak, dünyadaki birinci otomobil üreticisi ABD’de değil, Japonya’dadır. Satılan araç sayısı anlamında olsun ya da özellikle ciro ve kar anlamında olsun, birinci şirket açık farkla Toyota’dır. Gerçekte, ABD gelirlerinin büyük bölümünü ürettiklerinden değil, satın aldıkları patent haklarından kazanıyor. Dolayısıyla, Dünya Ticaret Örgütü’nün hükmünün geçtiği bir dönemde, herkesin şimdilik meşru gördüğü, eskiden olmayan ve belki de yarın var olmayacak bir gelir söz konusudur.

Başkan, Occupy Wall Street hareketinin bazı taleplerini üstlendikten sonra, kimi yaraları sarmak için çeşitli ödenekler dışında, bu eşitsizlikleri düzeltme yolunda en küçük bir önlem açıklamadı. Ardından, kansere karşı araştırma planını ve Birleşmiş Milletler « İklim » Konferansına desteğini hatırlatmak üzere birden konu değiştirdi.

Bu şekilde, ekonomik çöküş teorisyenlerinin « savını çürüttükten » sonra, Başkan Obama, konuşmasının ana konusuna vardı: ABD’nin dünyanın geri kalanı üzerindeki askeri üstünlüğü. Yanılmıyorsam, Adolf Hitler ve Hideki Tōjō’den beri, bir devlet ya da hükümet başkanının konuşmasında böylesi bir argüman ilk kez kullanılıyor.

« Dünyanın en güçlü » Ordusu

« Size düşmanlarımızın daha güçlendiği ve Amerika’nın (burada sadece Birleşik Devletleri anlamak gerekir) daha da zayıfladığı söylendi. Size şunu söylememe izin verin. Amerika Birleşik Devletleri yeryüzündeki en güçlü ulustur. Nokta. (Alkışlar) Nokta. Hem de açık arayla. Açık arayla (Alkışlar). Açık arayla. Askerlerimiz için sıralamada bizden sonra gelen sekiz ülkenin toplam harcamasından daha fazlasını harcıyoruz. Askeri birliklerimiz dünya tarihinin en muhteşem savaş gücünü oluşturmaktadırlar. (Alkışlar) Hiçbir ulus bize ya da müttefiklerimize doğrudan saldırmayı göze alamıyor, çünkü bu yolun yıkımlarıyla sonuçlanacağını gayet iyi biliyorlar. Yapılan anketler, dünyadaki konumumuzun, bu göreve seçildiğim ana göre çok daha yükseldiğini gösteriyor ve herhangi bir uluslararası önemli sorun söz konusu olduğunda, insanlar kendilerine yol göstermesi için Pekin ya da Moskova’ya bakmıyorlar. Bizi çağırıyorlar. (Alkışlar) [3] »

→ Birinci gözlemimiz, Nobel Barış Ödülü sahibi, ordusunun ülkeyi savunma yeteneği için değil ama diğer ordulara göre o kadar üstün olup bütün dünyanın yüzünü Washington’a dönmesini yüceltmeyi hedefliyor. Bir başka deyişle, ülkesinin otoritesinin yeteneklerinden değil ama sadece çevresine yaydığı korkudan kaynaklandığını kabul ediyor.

→ İkincisi, kime ait olduğunu belirtmediği anketlere göre, ülkesinin dünyadaki pozisyonunun göreve geldiği döneme göre daha yüksek olduğunu belirterek kendi « liderliğini » ölçüyor. Elbette bu sav, ülkesinin doğal otoritesini değil ama diğer ülkeler üzerindeki tahakkümünü değerlendirmemize imkan veriyor. Bu, ABD siyasal düşüncesinin özelliğidir. ABD’nin meydan okuması, Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki sözcüklerle yaşam, özgürlük ve mutluluk değil ama diğerlerine göre üstün olmaktır. Paul Wolfowitz, Sovyetler Birliğinin olmadığı bir dünyada ABD’nin stratejik hedeflerine ilişkin ünlü 1991 raporunda, mevcut üstünlüğün, kendi kendini zayıflatma pahasına, başta Avrupa Birliği olmak üzere, müttefiklerin zayıflatılması yoluyla muhafaza edilmesini öngörüyordu. Dolayısıyla da, ABD Ordularının bugünkü görevi, ABD halkının çıkarlarını korumak değil ama diğer halkların kendilerinden daha hızlı gelişmesini önlemektir. Bunu Ortadoğu’da olduğu gibi dünyanın geri kalanında da açıkça görebiliyoruz.

→ Üçüncüsü, yurttaşlarının birçoğu gibi Barack Obama da, paranın her şeyi satın alabileceğine inanıyor. Kamu maliyesine yaptığı yatırımdan biraz daha fazlasını kansere karşı araştırmaya yaparak bunun bu hastalığın bir çırpıda yenilmesini sağlayacağına inandı. Sanki araştırmacılara dolarlar saçarak, dahi beyinlerde keşif kıvılcımları çaktırmak mümkün olabilirmiş gibi. Silahlı kuvvetlerine ilişkin olarak, bu alana ayrılan eşdeğeri olmayan bütçeden hareketle en güçlü orduya sahip olduğunu belirtiyor. Bu da onu, askerlerinin değerinin ve cesaretinin basit bir dolar meselesinden ibaret olduğunu söyleyen ilk başkomutan haline getiriyor. Birkaç Yunanlının, İmparator Darius ve Kserkes’in sayı ve silah anlamında kendilerinden on hatta yirmi kez daha üstün olan orduları karşısında zaferine tanık olunan Med Savaşlarından, dünyanın en sofistike ordularından biri olan Tsahal’ın, Suriye ve İran desteğindeki birkaç Hizbullah direnişçisi karşısında uğradığı bozguna kadar, insanların irade ve cesaretlerinin en inanılmaz bütçelere diz çöktürttüğünü çok iyi biliyoruz.

→ Dördüncüsü, Rusya ve Çin’e anıştırma yapılması, bu Devletlerin askeri sanayilerinin gelişimi karşısındaki kızgınlığı gizlemektedir. Bugün artık herkes, Kaliningrad’ta, Karadeniz’de ve Suriye’de, NATO güçlerinin Rus teknolojisi karşısında marjinalleştiğini tespit edebilir. NATO ile konvansiyonel bir savaş yaşanması durumunda, Rusya’nın hızlı bir şekilde galip geleceği kuşkusuzdur. ABD sanayinin soluğunun kesilmesi özellikle havacılık alanında gözlemlenebiliyor. Pentagon, yaklaşık olarak 20 yıl içerisinde, hemen hemen bugünkü tüm savaş uçaklarının yerini alacak olan çok maksatlı bir savaş uçağı olan F-35’in üretimine başlayacağı sözünü verdi. Bu süre olarak çok uzun olmanın yanı sıra, ABD’li mühendisler planlarını bilmem kaçıncı kez tekrar çizerken, Rusya büyük çevikliğe sahip Sukoï Su-35’i ve Çinliler de diğer tüm uçaklara göre daha çok gizleme yeteneği olan hayalet uçak Chengdu J-10B’yi üretti. ABD’nin uçak üretim kapasitesinin başka hiçbir ülkede olmadığı gerçek ama ürettiği konvansiyonel malzemeler fazlasıyla aşıldı ve artık sadece küçük devletlerin ilgisini çekebiliyor.

Bu afili sözlerden sonra Başkan Obama, terörizm tehlikesine dikkat çekti ve aynı zamanda hem El Kaide, hem de IŞİD ile mücadele ettiğini belirtti. Ve IŞİD karşıtı koalisyonun gözle görülür etkisizliği karşısında şaşkına dönenlere taahhüdünün kanıtı olarak şunları açıkladı:

« Amerika’nın (sadece Birleşik Devletler anlaşılmalı) ya da benim adalet konusundaki taahhüdümüzden şüphe ediyorsanız, bunu gidin Usame bin Ladin’e sorun. (Alkışlar) Amerika’ya (sadece Birleşik Devletler anlaşılmalı) saldırdığınızda, biz de size saldırırız (Alkışlar), belki bu biraz zaman alabilir ama bizim hafızamız güçlüdür ve hiçbir şey menzilimizin dışında değildir (Alkışlar) » [4].

Bu sav da ancak daha önce Usame Bin Ladin’in Seal komandolarınca 2011 yılında Pakistan’da öldürüldüğüne inananları ikna edebilir, yani hemen hemen hiç kimseyi.

Diğerlerinin hiç değeri yok

Bugünkü dünya dengesi konusunu ele alan Başkan Obama sözlerini şöyle sürdürdü:

« Ortadoğu, birkaç bin yıldan beri süren anlaşmazlıkların kök saldığı bir bölge olduğu göz önünde bulundurularak, bir kuşak kadar sürecek bir dönüşümü yaşamaktadır. Geçiş sürecindeki Çin ekonomisi ekonomik zorluklar içerisinde. Kendi ekonomisi ciddi bir şekilde daralırken, Rusya, Ukrayna ve Suriye gibi yörüngesi dışına çıkan müşteri Devletleri elde tutmak için kendi kaynaklarını kullanıyor. Ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında inşa ettiğimiz uluslararası sistem, bu yeni gerçekliğin ritmine ayak uydurmakta artık zorlanıyor. » [5].

Ortadoğu’yu sarsan bu « birkaç bin yıllık eski anlaşmazlığın » hangileri olduğunu kimse söyleyemeyecek olsa da, gerçekte, Jimmy Carter’den beri Washington, Suudi Arabistan gibi cehaletleriyle övünen ülkeleri kullanarak, gelişen ülkeleri engellemek için elinden geleni yapıyor. Ama bu formül bugünkü mevcut kaosu meşrulaştırma ve sorunun çözümünün sorumluluğunu gelecek kuşaklara aktarma imkanı veriyor.

Gerçi Çin ekonomisinin bir geçiş süreci içerisinde olduğu doğrudur ama bu ABD’ninki gibi gelişmeden bunalıma doğru değildir. Çin borsalarında bugün yaşanan çöküş ekonomik gerçekliği yansıtmamaktadır. Öncelikle, belli başlı Çin şirketleri ya devlete aittirler ya da batılı borsalarda işlem görmektedirler. Sonra, bu durum kısmen Yuan ile Yen para birimleri arasındaki savaştan da kaynaklanmaktadır. Japonya’nın para biriminin Shinzō Abe tarafından planlanan devalüasyonu, Çin’i de kendi para birimini de devalüe etmeye sevk etmektedir.

Rusya ekonomisinin daralması, kendine bağlı zayıflıklardan değil ama batı’nın uyguladığı, uzun zamandır yapmayı arzu ettiği ama bir türlü yapamadığı gibi, Moskova’yı Doğu’da gelişmeye zorlayan ambargodan kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Ukrayna’nın ve Suriye’nin müşteri devletler olduklarını öne sürmek gülünçtür. Viktor Yanukoviç hükümeti, Rus düşmanı olmasa da, Rus yanlısı değildi. Suriye’ye gelince, SSCB’nin dağılmasından sonra Moskova ile ilişkilerini büyük oranda kesmiş ve 2007 yılında bu ilişkileri yeniden başlatmayı başaramamıştı. Böylesi yalanlara başvurulmasının amacı sadece bozgunu gizlemeye yöneliktir: Kırım ve Suriye’nin eskisinden daha fazla Rus ya da Rus yanlısı olmalarının onun için hiçbir önemi yoktur.

Nihayet, kendi ülkesiyle karşılaştırıldığında diğer devletlerin hiçbir değerinin olmadığını belirttikten sonra, Başkan Obama, neye uyum sağlaması gerektiğini belirtmeden, Birleşmiş Milletlerin uyum sağlamakta zorlandığına sitem etti. Muhtemelen Ban Ki-Moon ve Jeffrey Feltman yönetimindeki BM’nin, sadece barıştan yana hareket etmemekle kalmadığını, ama 2012’de Suriye sürecinde tanık olduğumuz üzere bizzat savaşı örgütlediğini ima etmek istemiştir. Bunun sonucu olarak, birçok Devlet alternatif kurumlar oluşturma yollarını araştırmaktadırlar. BRICS ülkeleri, IMF’den ve Dünya Bankası’ndan ayrı, alternatif bir bankacılık sistemi kurdular. Birbiri ardı sıra, Washington tarafından kurulmuş olan bütün bu kurumlar, kendisinin dışında bırakılacağı yeni rakip kurumlarla yarışmak zorunda kalacaktır.

Konuşmasını bitirirken Barack Obama, Kongreyi seçimlerde lobilerin finansmanını almaktan kendisini kurtaracak bir reform yapmaya davet etti. Halkın ancak %3’ünün kendisini parlamentoda demokratik olarak temsil edildiğini düşündüğü bir ülkede bu popüler bir temadır. Ama dileğinin gerçekleşmesi için Başkanın hiçbir çaba sarf etmeyeceği kesindir. Bunu sadece yurttaşlarını rejime güven duymaya devam etmeleri için söylemektedir.

Konuşması sırasında, parlamenterlerin yarısına yakını onu alkışladı.

Çeviri
Osman Soysal

[1Obama’s final State of the Union Address”, by Barack Obama, Voltaire Network, 13 January 2016.

[2The United States of America, right now, has the strongest, most durable economy in the world”.

[3Well, so is all the rhetoric you hear about our enemies getting stronger and America getting weaker. Let me tell you something. The United States of America is the most powerful nation on Earth. Period. (Applause.) Period. It’s not even close. It’s not even close. (Applause.) It’s not even close. We spend more on our military than the next eight nations combined. Our troops are the finest fighting force in the history of the world. (Applause.) No nation attacks us directly, or our allies, because they know that’s the path to ruin. Surveys show our standing around the world is higher than when I was elected to this office, and when it comes to every important international issue, people of the world do not look to Beijing or Moscow to lead — they call us. (Applause.)

[4If you doubt America’s commitment — or mine — to see that justice is done, just ask Osama bin Laden. (Applause.) […] When you come after Americans, we go after you. (Applause.) And it may take time, but we have long memories, and our reach has no limits. (Applause.).

[5The Middle East is going through a transformation that will play out for a generation, rooted in conflicts that date back millennia. Economic headwinds are blowing in from a Chinese economy that is in significant transition. Even as their economy severely contracts, Russia is pouring resources in to prop up Ukraine and Syria — client states that they saw slipping away from their orbit. And the international system we built after World War II is now struggling to keep pace with this new reality”.