5 Şubat 2003’te, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM Güvenlik Konseyinde uydu aracılığıyla dünya televizyonlarında aktarılan büyük bir şov yaptı. Kanıtlarıyla birlikte, Saddam Hüseyin’in Irak’ını, kullanımı yasak olan silahlardan (biyolojik, nükleer ve kimyasal) oluşan büyük bir cephaneliğe sahip olmak, 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirenlerle ilişki içerisinde olmak ve onları korumakla suçluyordu. Sunumu sırasında, Iraklılara ait Anthrax eşantiyonu olarak gösterdiği küçük bir şişeyle herkesi etkilemesini bildi. Daha sonra, sunduğu bütün kanıtların –uydu görüntüleri, telefon dinleme kayıtları, istihbarat raporları ve tanıklıklar- sahte olduğunu ve uluslararası kamuoyu önünde bile bile yalan söylediğini itiraf eder. Bu arada, Washington bu yalanlar ve işlediği suç hakkında herhangi bir şey söylemeden, ABD bir milyon Irak’lıyı öldürerek Irak’ı yerle bir etti.

« Dünyanın kuytu köşelerinde saklanan karanlık düşman » (2001’de Başkan Bush’un tanımladığı gibi), son olarak Brüksel’de olduğu gibi kurbanlarını öğütmeye devam ediyor. 11 Eylül’de dünya televizyonlarında yıkılan ikiz kulelerin feci görüntüleriyle ortaya konulan « bugüne kadar alışık olduğumuzdan farklı bir düşman » olan terörizmdir. Onu ortadan kaldırmak için, Bush’un tabiriyle « İyinin Kötüye karşı verdiği muazzam savaş » hala sürüyor. Ama terör ahtapotunun Hydra gibi her bir kafası kesildiğinde hemen yerine başka kafalar türüyor.

Ne yapmalıyız? Her şeyden önce bize yaklaşık on beş yıldır anlatılan masallara inanmamak gerekiyor. Washington’un çürütmeyi başaramadığı, « komploculuk kadar » akıcı, teknik ve bilimsel kanıtların ağırlığı altında çöken 11 Eylül’ün resmi sürümüyle başlayalım.

Batıda gerçekleştirilen en büyük terörist saldırılarda üç ortak özellik dikkat çekiyor. Birincisi uygun zamanlama. 11 Eylül saldırısı, ABD’nin öncesinde Rusya ve Çin arasındaki yakınlaşmayı engellemek için stratejilerin odak merkezini Asya’ya kaydırma kararı almasından (31 Ağustos 2001 tarihli New York Times’in de belirttiği gibi) hemen sonra gerçekleşti. Saldırıların üzerinden daha bir ay geçmeden, 7 Ekim 2001’de, 11 Eylül saldırıların emrini veren Usame Bin Ladin’i avlamak gerekçesiyle ABD, savaşçı yaklaşımın tırmanışa geçmesinin ilk adımı olarak Afganistan’daki savaşı başlattı. Brüksel saldırısı, tam da ABD ve NATO’nun, Avrupa’yı tehdit eden IŞİD’i yok etmek gerekçesiyle Libya işgaline hazırlandıkları sırada gerçekleşti.

İkincisi, terör etkisi: kesintisiz olarak gözlerimiz önünde akıp giden katliam görüntüleri, tehdidi ortadan kaldırmak için askeri müdahaleye olumlu bakacak geniş bir kamuoyunun oluşmasına neden oluyor. Buna karşın bundan iki ay önce Şam’da yaşandığı gibi teröristlerin gerçekleştirdiği çok daha ağır katliamlar nedense gözden kaçırılıyor.

Üçüncüsü, imzadır: çelişkili bir şekilde « karanlık düşman » terörist saldırıların altına imza atmaya devam ediyor. 2001’de, daha New York yıkılan iki kulelerin dumanı tütmeye devam ederken, uçakları kaçıran ve birçoğu FBI ve CIA’nin daha önceden tanıdığı, 19 El Kaide üyesinin fotoğraf ve biyografileri yayınlanıyordu. Aynı durum 2016’daki Brüksel saldırılarında da yaşandı: daha bütün kurbanların kimlikleri henüz belirlenmemişken gizli servislerin takibinde olan saldırı faillerinin kimlikleri hemen açıklandı.

Başta 17 federal örgütten oluşan ve tüm dünyada ajanları bulunan ABD « İstihbarat Topluluğu » olmak üzere, gizli servislerin bu kadar etkisiz olmaları mümkün mü? Yoksa tersine terör stratejisinin çarkları mı çok etkili? Bu iş için eleman sıkıntısı ise hiç yaşanmıyor: Libya devletini yıkmak ve Suriye’yi Türkiye’nin desteğiyle bölmek için, CIA tarafından silahlandırılan ve eğitilen ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilen İslami markalı terörist hareketler ve hükümetlerinin suç ortaklığıyla Suriye’ye akın eden 5 000 Avrupalı savaşçı bunun için çoktan hazır.

Bu büyük havuz içerisinden, profesyonel savaşçının ya da amatör suçlunun, kimlik kartının bulunmasını sağlayarak (Charlie Hebdo saldırısında olduğu gibi) ya da olay yerinden uzaklaşmadan bombayı patlatarak, eylem sırasında « intihar etmiş » olacağı bir kutsal amaç uğruna kendini yok etmeye kararlı intihar eylemcisini kolaylıkla devşirebiliriz. Aynı şekilde, bugün NATO üyesi Avrupa ülkelerinde gördüğümüz gibi, ABD’nin komutası altında girişilecek yeni savaşları haklı gösterecek bir sıkıyönetim ortamını yaratan terör stratejisini bağımsız olarak besleyen terörist hücrelerin oluşumunu da kolaylaştırabiliriz.

Ya da 5 Şubat 2003’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, Irak’a ait kitlesel imha silahlarına dair « kanıtlar » sunan Colin Powell’in yaptığı gibi sahtekarlığa da başvurabiliriz. Bu kanıtların daha sonra sahte olduğu ve Irak’a karşı yürütülen « önleyici savaşı » haklı göstermek için CIA tarafından üretildiği ortaya çıkmıştı [1].

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)

[1« Discours de M. Powell au Conseil de sécurité de l’ONU » (7 parties), par Colin L. Powell, Réseau Voltaire Sitesi, 11 Şubat 2003.