Kendisine siyasi sığınma hakkı tanıyacak bir hükümet arayışında olan Erdoğan Avrupa’ya doğru uçakla kaçıyor, televizyonları ve Boğaz üzerindeki köprüleri işgal eden darbeciler iktidarı ele geçirdi, Washington ve Avrupa başkentleri, askeri darbe karşısında gafil avlandı: Türkiye’den gelen ilk « haberler » bu şekildeydi. Bunların hepsi de birbirinden daha düzmeceydi. Her şeyden önce ortaya çıkan, trajik görünümüne rağmen (yüzlerce ölü ve binlerce tutuklama), Türkiye’de bir darbenin sahnelendiğini ortaya koyuyor.

Darbeciler, resmi olarak Ege Denizi kıyısında tatilde olan Erdoğan’ı yakalamayı denemediler ve ona yer değiştirmesi için gerekli olan tüm zamanı tanıdılar. Sembolik olarak Devlet televizyonunu işgal ettiler ama hükümet yanlısı vericileri ve interneti kesmediler ki bu da Erdoğan’a « ulusa seslenişi » için bunları kullanma imkanı verdi. Ankara’daki Meclisi içi boşken bombaladılar. Boğaz köprülerini gecenin ilerleyen saatlerinde değil ama gösterişli bir şekilde ve kendi kendilerine tuzağa düşürerek, kent henüz insanlarla dolu iken işgal ettiler. Buna karşın ana arterleri işgal etmediler ve hükümet güçlerine meydanı boş bıraktılar.

Başarısız kalmaya yönelik dahi olsa, hareket, binlerce insanın, zırhlı araçların ve uçakların hazırlanmasını ve seferber edilmesini gerektirdi. Hazırlıklardan NATO’nun haberdar olmamasının imkanı yoktur. Türkiye’de, ABD komutası altında olan, her biri kendi istihbarat aygıtına sahip önemli NATO üslerinden oluşan bir ağ bulunmaktadır. ABD ve müttefik hava kuvvetlerinin harekatlarını yürüttüğü devasa İncirlik üssünde, yeni B61-12 bombalarıyla değiştirilmeyi bekleyen en az 50 adet B-61 nükleer bomba bulunmaktadır. İzmir’de Müttefik Kara Komutanlığı (Landcom) karargahı, yani NATO’nun tüm kara kuvvetlerinin hazırlık ve eşgüdümünden sorumlu olan ve Vicenza’daki (Veneto) US Army Africa eski komutanı ABD’li General Darryl Williams’ın yönetiminde olan komutanlık bulunmaktadır. İzmir’deki karargah, Haziran ayı sonunda Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı General Curtis Scaparrotti tarafından ziyaret edildi.

ABD ve NATO’nun, resmi komutanlıklar ve üslerin dışında Türkiye’de, Suriye’ye karşı yürütülen savaş ve diğer harekatlar için komutanlıklardan ve üslerden oluşan gizli bir ağı da bulunmaktadır. Hatta New York Times’da yayınlanan bir araştırmanın da belgelediği gibi, CİA tarafından örgütlenen bir uluslararası ağ kapsamında, 2012’den beri Esenboğa’daki Türk üssüne sürekli olarak, Suudi Arabistan ve diğer Körfez monarşileri tarafından sağlanan milyarlarca dolar karşılığında satın alınan ve Türkiye sınırı üzerinden Suriye’deki « isyancılara » ve aynı zamanda IŞİD’e de teslim edilen silahlar sevk edildi.

Sahte pasaportlara sahip (CİA’nin uzmanlık konusu) binlerce İslamcı savaşçı, CİA’nin askeri eğitim merkezleri açtığı Türkiye’nin Suriye sınırındaki Adana ve Hatay vilayetlerine akın etti.

Dolayısıyla da, Washington’un el altından IŞİD’i desteklediği için Erdoğan gibi bir müttefiki istemediği yolunda son günlerde yayılan « haberler » tamamen düzmecedir. Ankara ve Washington arasındaki ilişkilerde bir çatlak olduğu ve özellikle de bunun gerçek nedenlerinin ne olduğunu anlamamızı sağlayacak sağlam temellere dayalı verilere henüz sahip değiliz.

Erdoğan, 1999 yılından beri ABD’de yaşayan ve 2013’e kadar Erdoğan müttefiki olan Fethullah Gülen’i darbe girişiminde bulunmakla suçlayarak ve geri iadesini talep ederek, ABD’den ve Avrupalı müttefiklerinden, Türkiye’nin NATO içerisindeki « değerli rolü » (16 Temmuz’da Stoltenberg’in nitelemesiyle) karşılığında daha büyük karşılıklar elde etmek için büyük oynamaktadır.

Erdoğan’ın muhaliflerinden kurtulmasını beklerken, Mogherini, ölüm cezasını kullanması halinde İnsan Hakları Sözleşmesini imzaladığı için Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğini belirtiyor.

Çeviri
Murat Özdemir
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)