Avrupa solunun etkili isimleri, göçmenlere karşı Calais’de dikilen Fransız-İngiliz duvarını unutarak ve sığınmacıların toplu göçünün kökeninde NATO üyesi Avrupalı ülkelerin katıldığı savaşların olduğunu görmezden gelerek, ABD’de devam eden Trump karşıtı « No Ban, No Wall » gösterisinde bir araya geldiler.

ABD’de göçmenlere getirilen yasakların, ABD’nin 25 yıldan uzun süredir açık ve/veya gizli savaş yürüttüğü ülkelerden –Irak, Libya, Suriye, Somali, Sudan, Yemen, İran- gelen insanların girişini engellediği; bu kişilere bugüne kadar insani nedenlerle değil ama aslında ABD’de, geldikleri ülkelerin istikrarsızlaştırılmasına yönelik ABD stratejilerine hizmet eden göçmen toplulukları (Kastro karşıtı sürgünler örnek alınarak) oluşturmak için giriş vizesi verildiği bilinmiyor. Girişleri ilk engellenen ve vize yasağına karşı class action (toplu itiraz) davası açanlar, ülkelerini işgal eden ABD’lilerle uzun süre birlikte çalışan bir contractor (paralı asker) ve Iraklı tercüman oldu.

Avrupa’nın siyasal ve medyatik ilgisi Atlantik ötesinde olan biten üzerinde yoğunlaşırken, Avrupa’da olanlar görmezden geliniyor. Görüntü çok üzücüdür.

ABD’nin en yakın müttefiki rolünü geri kazanan Büyük Britanya’nın kendisini solladığını gören Cumhurbaşkanı Hollande, Trump’ın Brexit’e verdiği destek karşısında çok öfkelenerek Avrupa Birliği’nin (aynı Fransa tarafından dış politikasında görmezden gelinen) tepki göstermesini istedi. Ama tabi ki 28 üyesinden 22’si, AB tarafından « ortak savunmanın temeli » kabul edilen ABD Başkanı (dolayısıyla şimdi Donald Trump tarafından) tarafından atanan Avrupa’daki müttefik Yüksek Komutanın yönetimindeki NATO’ya dahil olan bir Avrupa Birliğinin bunu yapması biraz zor gibi görünüyor.

Şansölye Angela Merkel, Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde ABD’nin sığınmacılara yönelik politikasına yönelik Beyaz Saray’ın siyaseti konusunda « üzüntü duyduğunu » dile getirirken, onu Temmuz ayında Hamburg’da gerçekleştirilecek olan G-20 toplantısına davet etti. « Başkan ve şansölye –diye bilgilendiriyor Beyaz Saray- barış ve istikrarı sağlama konusunda NATO’nun üstlendiği rolün önemi konusunda mutabık kaldılar ».

Dolayısıyla NATO, Trump’ın dediği gibi « modası geçmiş » bir kurum değildir. İki yönetici de « savunmamızın kendine özel askeri yatırımlar gerektirdiğini kabul etmektedirler ».

Daha da açık sözlü olan ve Trump tarafından kabul edilen İngiliz Başbakanı Theresa May, «ortaklarımı, yükü daha eşit bir şekilde paylaşabilmek için, Savunma için GSYİH’lerinin % 2’sini harcama taahhütlerini yerine getirmelerini sağlamak üzere Avrupa liderlerini teşvik etme » sözü veriyor.

2016’ya ilişkin resmi verilere göre, GSYİH’larının % 2’sine eşit ya da ondan fazlasını « savunma »ya ayıran sadece beş NATO ülkesi bulunuyor: ABD (% 3,6), Yunanistan, Büyük Britanya, Estonya ve Polonya. NATO’ya göre İtalya « savunma » için GSYİH’sının % 1,1’ini harcıyor ama bu konuda gelişme kaydetmiş durumda: 2016 yılında harcamalarını 2015 yılına göre % 10’dan faza arttırdı. NATO’nun 2016’ya ilişkin resmi verilerine göre, İtalya’nın « savunma » harcamaları günlük 55 milyon Euro’ya ulaşmaktadır. Mevcut askeri harcama, « Savunma » bütçesi yurtdışı görevleri maliyetlerini, İstikrar Yasası ve Ekonomik Kalkınma Bakanlığı tarafından milyarlarca Euro ile finanse edilen savaş gemileri gibi önemli silahlanma giderlerini içermediği için gerçekte bunun çok üzerindedir. İtalya her durumda « Savunma » harcamalarını GSYİH’sının % 2’sine, yani günde yaklaşık 100 milyon Euro’ya yükseltmeyi taahhüt etti.

Kurumsal sol, Trump’ın boş bir zaman bulup Paolo Gentiloni’ye de telefon etmesini beklerken, bunları hiç dikkate almıyor.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)