ABD Başkanı Donald Trump ve biraz daha küçük ölçekte Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimi adayı François Fillon’a karşı eş zamanlı olarak çok geniş kapsamlı basın kampanyaları yürütülüyor. Birincisi sorumsuz bir beyaz üstünlükçüsü olmakla suçlanıyor; ikincisi ise yasaların cezalandırmadığı, ahlaki hata olarak tanımlanan bir şeyi yapmış olmakla suçlanıyor.

Bundan bir yıl öncesine kadar, bir eski Fransız Başbakanına ve hatta Amerika Birleşik Devletlerinde işbaşında olan Başkana karşı böylesi kampanyalar yürütülebileceğini hiçbir zaman aklımıza getiremezdik.

Bu kampanyalar, 1928’de Lord Arthur Ponsonby tarafından (Falsehood in Wartime) tarafından ele alınan ve ardından Profesör Anne Morelli tarafından somutlaştırılan, savaş propagandasının geleneksel 10 kanıtını zorluyor:

 İşbaşında olan bir Başkanla (ABD) ve bir Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası sırasında (Fransa) gerçekleşen bu hesaplaşmayı üzüntüyle izliyoruz.
 Trump ve Fillon olan bitenin tek sorumlularıdırlar.
 Trump ve Fillon tehlikeli kişilerdir.
 Trump ve Fillon sadece kişisel servetleriyle ilgilenirken, biz soylu bir davayı, Anayasamızın ilkelerini (ABD) ve Eşitliği (Fransa) savunuyoruz.
 Trump ve Fillon çok kötü davranıyorlar. Birincisi Müslümanları hedef alıyor, ikincisi ise tam bir hırsız. Gerçi biz de hatalar işledik ama kesinlikle aynı ölçekte değil.
 Trump ve Fillon, geleneğe uygun olmayan yöntemler kullanıyorlar.
 Trump ve Fillon bozguna uğramış durumdalar. Birincisi federal mahkemeler, ikincisi ise sondajlar tarafından yok sayılmaktadır.
 Sanatçılar ve aydınlar hoşnutsuzluğumuzu paylaşıyor.
 Davamız kutsal bir niteliğe sahiptir.
 Medyalarımızı sorgulayanlar ne gerçek « Amerikalılar », ne de gerçek Fransızlardır.

Her iki durumda da bu kampanyaya başarısız olmaya mahkum hukuksal girişimler eşlik etmektedir. Birincisi, göçmenlerle ilgili bir kararnameyi, her ne kadar tamamen yasalara ve anayasaya uygun da olsa geçersiz kılmayı, ikincisi ise hedef kişi yasalara aykırı hiçbir şey yapmamışken, hakkında yürütülen polis soruşturmalarını meşrulaştırmayı amaçlıyor. Bu eylemler her türlü mantığa aykırı bir şekilde gelişiyorlar.

Kim aynı zamanda hem medyaları, hem de yargıyı harekete geçirebilecek güce sahiptir?

Bu kampanyaların uluslararası niteliğini dikkate aldığımızda, bunların talimatlarını verenlerin ulusal kaygılarla hareket etmedikleri ve kendilerinin de sade ABD’li ya da Fransız olmadıkları aşikardır.

Önceki yıllarda benzer kampanyalar NATO teşvikiyle gerçekleştirildi. En güncel olanı Suriye Arap Cumhuriyetini hedefliyordu. Öte yandan bu kez NATO’yu Beyaz Saray’a karşı harekete geçmekle, ne de Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimini baltalamakla suçlayacak hiçbir şey yok ortada.

Talimatı verenin NATO olması varsayımı dışında, bazı basın krallarını etkileyebilecek düzeyde uluslararası finans çıkar gruplarının bir koalisyonu akla gelebilir; sürü etkisi medyanın geri kalanını sürüklediği düşünülebilir.

New York Times zafer çığlıkları atıyor: Donald Trump Müslüman Kardeşleri yasaklamaya hazırlanıyor

Böylesi kampanyalar düzenleyecek kadar hangi çıkar grupları, bu iki adam karşısında kendilerini tehdit altında hissediyor?

Trump ve Fillon arasındaki tek ortak nokta, mümkün olan her yerde çatışma yerine işbirliğini ikame ederek emperyalizme son verme iradesidir. Her ne kadar dünyada bu amacı savunan başka siyasi yetkililer olsa da, yalnızca Trump ve Fillon bu mantığın sonuna kadar gitmektedirler. Onlara göre, öncelikle İslamcı terörizmin araçsallaştırılmasına son vermedikçe, Müslüman dünyası cihatçıların nüfuzundan kurtarılmadıkça ve terörizmin matrisi Müslüman Kardeşler’e saldırmayı göze almadıkça, barış ve refahı yeniden tesis etmek mümkün olamayacaktır.

Çeviri
Osman Soysal