- 1 : “Ortadoğu’da Washington’un kitlesel istikrarsızlaştırma silahı Kürtler”, yazan Sarah Abed, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı, 8 Eylül 2017 ve
 2 : “« Kurdish Connection » : İsrail, IŞİD ve ABD’nin İran’ı istikrarsızlaştırma çabaları” yazan Sarah Abed, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı, 15 Eylül 2017 makalelerinin devamıdır.

Kürtler ve Süryaniler: güncelliğini koruyan eski gerilimler

Kürtlerin kendi kültürlerine özgü olduğunu iddia ettiklerinin büyük bir bölümü aslında Süryaniler, Ermeniler ve Keldaniler gibi daha kadim kültürlerden alınmıştır. Aslında, Türkiye’nin doğusunda Kürtlerin kendilerine ait olduğunu söyledikleri toprakların tamamı olmasa da büyük bir bölümü bir zamanlar Ermenilere aitti. Kürtlerin, Türklerin 1915’te Süryanilere [1] ve Ermenilere [2] yönelik olarak gerçekleştirdiği soykırıma nasıl katılabildiklerini böylece daha kolay anlayabiliyoruz.

Bir grup insan 1915’teki Ermeni soykırımı kurbanlarının kalıntılarını gömüyor. Deyrizor, Suriye, 1938.
© Musée-Institut du Génocide Arménien

Aynı zamanda « Sato d-Sayfo » ya da « Kılıç Yılı » adıyla da bilinen ve Süryani halkının % 75 oranında azalmasına yol açan soykırımın hedefinde Birinci Dünya Savaşı sırasında özellikle de 1915’te [3] Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan Hıristiyanlar vardı.

Kürtler, Irak’ın Kuzeyindeki Ninova Ovasındaki Dohuk gibi (eskiden Süryanilerin Nohadra adını verdiği) kentlerde yaşıyorlardı, ancak bu kentler yakın zamanda buraya yerleşmelerinden sonra birdenbire « onların » olmuştur.

Sadece binlerce yıldan eski bir kültürel kimlik ve tarihi özgünlüğü temel alırsak bile, bu topraklar sadece Süryanilerin olmuştur ve daima onların olacaktır. Bu topraklar, Irak’ın petrol açısından zengin Kerkük ve civarından dikkatleri uzaklaştırmak için 70’li yılların başında özel olarak Kürtlere « armağan edilmiştir ». Bu amaçla, aynı zamanda hem hukuksal, hem de tarihsel olarak talepleri çok daha meşru görünen Süryanilerin kimi zaman zorla yer değiştirmesine yol açacak şekilde, Kürtlerin Dohuk’a doğru kitlesel göçü yaşanmıştır.

Bu, « kutsal arayışları » yani bir devletin kurulmasını –tarihte hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan bir şey- meşrulaştırma girişimlerinde Kürtlerin yaygın olarak kullandıkları bir taktiktir. Kürtler, belli bir zamanda yaşamak üzere getirildikleri her yeri « Kürdistan » olarak tanımlayarak, hukuksal bir sorumluluk belirlemeye yardımcı olmak için uygun olabilecek « mülkiyet hukukun yüzde doksanıdır » özdeyişini izliyor gibi görünüyor.

Ninova’daki Kürtler 70’li yılların başında, ABD çıkarları hizmetinde « piyon » rolünü oynama alışkanlığını edinmeye başladılar. Bu bağlamda, ABD –kuklası İran Şahı’nın aracılığıyla- onları silahlandırmaya ve hükümete karşı ayaklanmaya teşvik etmeye başladığında, kendilerine kapılarını açan ülkeye ihanet etmişlerdir.

Irak Hükümeti, Kürtleri yakın zamanda ele geçirdikleri topraklardan ayrılmaya zorlayarak onları cezalandırdı. Irak ve İran diplomatik alanda konuya bir çözüm bulmayı başardılar. Böylece Kürtler yeniden « alemin maskarası » olma durumuyla karşı karşıya kaldılar ki bu gelecekte sıkça yinelenen bir senaryo haline gelecektir. Buna kısmen benzer bir durum 80 ve 90’lı yıllarda, Birinci Körfez Savaşı sırasında Kürtler lehine yadsınamaz bir destek ve uluslararası koruma anlamına gelen bir uçuşa yasak bölge oluşturulduğunda da yaşandı.

Kürdistan Demokrat Partisi gerillaları, 31 Ağustos 1996’da rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin elinden « Kürt » başkentini aldıktan sonra 1 Eylül 1996’da Irak’ta Erbil’in girişlerini tutuyorlar. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e bağlı birlikler Erbil’e saldırdılar ve Kürdistan Yurtseverler Birliği, rakibi KDP’ye buraya yerleşme imkanı vererek, yer değiştirmek zorunda kaldı. Suriye, Türk, İran, Irak, Ermeni ve Azeri sınırlarının birleştiği dağlık bölgelerde yaşayan 20 milyon Kürt iç kavgalarla sarsıldı.
© Anatolie

« Kürtler, Türklerin zulmün maruz kalmalarına rağmen, hoşgörüyü öğrenemediler. Kuzey Irak’taki Kürdistan bölgesinde, Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY), Türk Hükümetinin 90 yıldır Kürtlere ve Süryanilere davrandığı gibi davranıyor. Irak özerk “Kürdistan”ı içerisinde yaşayan Süryanilere karşı sistematik suiistimaller giderek artmaktadır. Kürt yetkililer tarafından desteklenen gerçek bir örgütlü tacize tanık oluyoruz. Hedef, açıkça Türklerin amaçladığıyla aynıdır, bu topraklarda 7 000 yıldır yaşamakta olan yerli Süryani halklarını asimile ya da yerinden etmek » diye yazıyor Süryanilerin zalimi, Kurban Kürtler başlıklı makalesinde Augin Haninke [4].

Yukarıdaki video görüntüsünde de anlatıldığı gibi, Suriye’deki Kürt güvenlik güçleri, sözüm ona işbirliği yapmak amacıyla kendisine sahte bir davet gönderdikten sonra, Süryani askeri komutanı David Jinko’yu işkence ettikten sonra katlettiler. Bu hareket tarzı bize Süryani Patriği XIX. Mar Simon’un İsmail Simko Ağa tarafından evine davet edildikten sonra öldürülmesi olayını anımsatıyor.

Irak’ın Kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), petrolünün satış pazarlıklarını yapabilmesine ve anlamlı bir dış yardım almasına karşın 25 milyar dolar borcu olduğunu iddia ediyor [5]. Dolayısıyla iddia ettiği durumda olabilmesi için Kürt yönetimi içerisinde yolsuzluğun hangi düzeye ulaştığını sorgulamamız gayet meşrudur. KBY hükümeti tarafından imtiyazlı olarak kabul edilmelerine rağmen, Süryanilere ve Yezidilere yönelik yardımların kolaylaştırılması ve dağıtımı konusunda küçük dini gönüllü kuruluşların bunu bizzat kendilerinin yapmaları sonucunu doğuruyor.

Dohuk’taki imamlar Sünni Kürtlere Hıristiyan kilise ve dükkanlarını yıkmaları çağrısında bulundular. Misilleme amacıyla yüzlerce kişiden oluşan çeteler tarafından dükkanlar saldırıya uğradı ve kulüpler basıldı. Oteller ve restoranlar silahlı saldırıya uğradı [6]. Son yıllarda Kürtler, Süryani ve hatta Yezidiler de dahil Hıristiyan azınlıklara karşı « çok da Katolik » olmayan bir şekilde davranmayı sürdürdüler. Bu haksızlıklar aşağıdaki fotoğrafta görülebileceği gibi tarihsel revizyonizmin kapsamını bir hayli aştılar. Benzer bir olay 19ncu yüzyılın başında Kürtler Suriye’nin Kuzeyine sığındığında ve buradaki Arap ve Ermenileri birçok kentin dışına sürdüklerinde de yaşandı.

Kürtler IŞİD’in Süryanileri öldürmesine göz yumuyor

Temmuz 2014’te IŞİD Irak topraklarına yönelik akınını başlattığında, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), bu silahları kendi mücadelesinde kullanmak üzere Süryanileri sistematik olarak silahsızlandırır.

Ninova Ovasındaki Süryani kentlerinde KYB tarafından dağıtılan bir silahsızlanma talimatı

Uymayanlara sert cezaların uygulanacağı uyarılarının yer aldığı duyurular dağıtılır. Peşmergeler, Süryanilere belli bir oranda koruma sağlanacağı sözü verirler.

Ancak IŞİD’in ilerlemesi sırasında, Irak Ordusunun örneğini izleyen Peşmergeler silahlara el koymaya ve kaçmaya başlarlar.

Bu da Süryanileri ve Yezidileri cihatçılar karşısında savunmasız bırakır. Bazı raporlarda silahlarıyla kaçmaya çalışan Yezidileri infaz eden Peşmergelerden söz edilmektedir.

Irak Hükümeti aracılığıyla silah edinmeyi başaran bir Yezidi Komutanı olan Haydar Şeşo, kendisini yasadışı bir « milis » örgütlemekle suçlayan KDP yetkilileri tarafından tutuklanır.

Bu sahne ülkenin her yerinde yaşanmış ve 150 000 Süryani atalarından kalan Ninova Ovasını terk etmek zorunda bırakmıştır.

Burada Kürt yöneticilerin, Kürt olmayan tüm bölge sakinlerinin zorla kovulması ve ardından ABD’nin yardımıyla, buranın yeniden alınması ve « topraklarının kurtarılmasını » hedefleyen entrikasını açıkça görmemiz mümkündür.

13 Nisan 2016’da Kürt güvenlik güçleri, Kürdistan Bölgesel Yönetimi meclisi önünde gösteri düzenlemek isteyen yüzlerce Süryani’yi engellemiştir. Bu gösteri, Irak’ın Kuzeyinde Süryanilere ait toprakların devam etmekte olan gaspını protesto etmek için düzenlenmişti.

Eski Yezidi tutsağı Selva Halaf Raşo’nun, Yezidi halkının önünde kaçmaya meraklı peşmergelerin sivil Yezdilerin bir koruma ya da en azından silahlarını elde tutma olasılığına ilişkin taleplerini reddettiklerini belirttiği, İngiliz Parlamentosu önünde yaptığı açıklama gibi bu konuda birçok tanıklık mevcuttur. Hatta Yezidilere bir kez daha evlerine dönmeleri gerektiğini ve güvenliklerinin sağlanacağını bile söylediler.

Bazı peşmergeler gittikçe şiddetlenen protestolar karşısında, konvoylarının engellenmeden geçmesini sağlamak için Yezidilere ateş bile açtılar. Yezidi soykırımının tanınması için mücadele eden bir örgüt olan Yazda, Ocak 2016 tarihli aylık dergisinde şunları yazar: « Eğer en az bir gün dahi korunmuş olsalardı [Yezidiler], güvenlik içerisinde tahliye edilebilirler ve katliamlar ve köleliğe zorlanmaları [IŞİD tarafından] önlenmiş olurdu ».

Bundan sonra okuyacaklarınız, Raşo’nun birçok kez tecavüze uğradığı ve intihar girişiminde bulunduğu, sekiz ay köle olarak alıkonulduğu IŞİD’in elinden kurtulduktan sonra yardım için yalvardığı İngiliz Avam Kamarası önündeki tanıklığından alınmıştır [7].

« Adım Selva Halaf Raşo. 1998 yılında doğdum ve o dönem üçüncü sınıfa gidiyordum. IŞİD’in Şengal’e saldırdığı 3 Ağustos 2014 tarihine kadar ailemle basit ve sade bir yaşam sürüyordum. Dinimin değerleri başkalarına karşı kin ve ayrımcılığı yasakladığı için, gelenek, ideoloji ya da dini ne olursa olsun, toplumun farklı bireyleriyle hoşgörü iklimi içerisinde yetiştirildim. »

Dolayısıyla Şengal etnik hoşgörü ve çeşitliliğiyle ün yapmıştır. Olan biten beklenmedik ve şok ediciydi, çünkü IŞİD üyelerini kardeşlerimiz gibi görüyorduk. Burada Şengal’e bağlı köylerdeki Arap kabilelerinden söz ediyorum. Birden canavarlara ve kurtlara dönüştüler. Yezidi kadın ve çocuklar köleleştirilirken ve erkekler infaz edilirken, onlar IŞİD ile işbirliği yaptılar [8].

Yaşadığım şehirde çeşitli tipte silahlara sahip yaklaşık 9 000 peşmerge vardı. Bize “Sizi koruyacağız ve Şengal’i savunacağız; IŞİD kente ancak cesetlerimizi çiğnedikten sonra girebilir. Şengal’i sonuna kadar savunacağız” dediler.

Ancak ne yazık ki, IŞİD canavarlarının eline düşmemek için çaba sarf etmemizi engelleyecek şekilde halkı uyarmadan ya da bilgilendirmeden, hiç direnmeden kaçtılar. Kadın ve çocuk, bizi kötü kaderimizle baş başa bıraktılar. Ben ve yanımdakiler, diğerleri gibi dağlara kaçmaya çalıştık. »

İnsan haklarını ihlalden ibaret bir tarih

Bu iğrençlikler ışığında, Kürtlerin neden Arap, Süryani ya da Ermeni tarihini sahiplenmeye girişme eğilimi içerisinde olduklarını anlamak daha da kolaylaşıyor. Başaramadıklarında, bunlarla ilgili tüm izleri ortadan kaldırmayı denemektedirler. Bu açıdan, IŞİD gibi hareket etmektedirler.

Kürtler, Türkiye’ye karşı saldırılarının başarısız olduğunu her gördüklerinde, bu toprakların kendilerine ait olduğunu iddia ederek Suriye’ye göç ettiler. Örnek olarak, aynı şeyi Eyn el-Arap yerleşiminin adını « Kobane » olarak değiştirerek yaptılar. Bu isim, Konya-Bağdat hattını inşa eden bir Alman demiryolu şirketine (compagnie-ç.n.) göndermeyle « şirket » anlamına gelmektedir. Kürtler aynı şekilde Suriye’nin El Kamışlı kentinin de başkentleri olduğunu iddia etmiş ve buranın adını « Qamišlo » olarak değiştirmişlerdir [9].

Kürtlerin Suriye’nin Kuzeyinde kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri topraklarda çoğunlukta olmadığını belirtmemizde yarar vardır. Örneğin el-Haseke vilayetinde, yaklaşık olarak halkın % 30 ila 40’ını temsil etmektedirler. Bu sayılar Suriye’ye karşı yürütülen savaşın başlangıcından beri çok sayıda Kürt Avrupa ülkelerine göç ettiği ölçüde sürekli olarak daha da azalmıştır.

Bunların birçoğu, yaklaşık olarak 1,2 milyon kişi, yani Suriye’deki sayılarından biraz daha az oldukları Almanya’ya gittiler. Öte yandan göç ettikleri bu topraklarda hiç de özerkliklerini talep ediyor gibi görünmüyorlar. Bu coşkuyu, kendilerine ev sahipliği yapan Ortadoğu ülkelerine –misafirperverlikleri için teşekkür etmek yerine sırtından hançerlediklerine- ayırmayı tercih ediyorlar.

Bunları doğrulayacak başka açıklamaların yokluğunda, Amnesty International’ın ileri sürdüğü çok sayıdaki iddiaya itibar edemeyiz [10]. Bununla birlikte, bazı durumlarda 2015’te Suriye Kürt halkının milisi olan YPG’yi insan haklarını yönelik bir dizi ihlalle suçlayan bir makale yayınladıklarında hakikate yaklaştıkları söylenebilir [11].

« Bu ihlaller özellikle yer değiştirmeye zorlama, evlerin tahrip edilmesi ve malların çalınması ya da bunlara zarar verilmesiyle ilgilidir » diye yazıyor bu STK. « Bazı durumlarda, anlaşıldığı kadarıyla Arap ya da Türkmen sakinlerinin İslam Devleti’ne (IŞİD –ç.n.) ya da diğer bağımsız silahlı gruplara verdikleri desteğe yanıt olarak topyekun köyler yıkılmıştır. » Amnesty International aynı zamanda, kurumun Kriz Yönetimi Programının tecrübeli danışmanı Lama Fakih’in sözleriyle çocuk askerlerin kullanımını da kınamaktadır.

Kürtler « Kürdistan »larının « çok kültürlü ve her türlü inanca açık » olduğunu belirtmektedir ki, diğer kültürlerin, topraklarına zorla el konulduktan sonra Kürt toplumunun uzağında yaşayan halklara ait olduğu dikkate alındığında bu görüş çok da dürüst görünmemektedir. Bu insanlar ülkelerinin bağımsız bir « Kürdistan »a dönüşmesi konusunda görüşlerini belirtebilirlerdi ancak halkların nakledilmesi sonucunda kendi evlerinde azınlık konumuna düştüler ve dolayısıyla da artık tercihlerinin bir önemi olmayacaktır.

Kürtler neden bir devlete sahip değiller?

Sykes-Picot Anlaşmasının resmi olarak « Küçük Asya mutabakatı » adı verilen Ortadoğu’ya ilişkin bölümü, 1916’da Rus İmparatorluğunun onayıyla Birleşik Krallık ve Fransa arasında imzalanan gizli mutabakatların bir parçasıdır [12]. Kürtler az ya da çok nüfuza sahip oluşlarına göre, Suriye, Irak ve Ürdün gibi ülkelerin sınırlarını belirlemektedirler. Bu anlaşmanın Fransız ve İngiliz sömürge imparatorlukları için en önemli nihai amacı onların nüfuzunu ve üstünlüğünü korumaktı. Kürtler kendilerine bir toprak parçası sözü verildiğini ileri sürdüler, ama son dakikada anlaşmanın dışında bırakıldılar.

1920’deki Sevr Anlaşmasına uygun olarak bağımsız bir devletin kurulması özlemi içerisindeki Kürt milliyetçi duygusunun yükselişi XX. Yüzyıl Kürt Tarihine damgasını vurmuştur. Ermenistan, Irak ve Suriye gibi ülkeler buna razı olabilecek durumda iken, bir « Kürdistan » devletinin kurulması Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan yeni Türk devletinin çıkarlarına aykırıydı. Dolayısıyla Kürdistan hiçbir zaman var olamadı.

28 Mart 1991’de Kürtler, Iraklıların Kürt isyancıların elinden geri almak için bölgeyi bombalamasından sonra, Erbil’e gitmek üzere Kerkük’ten ayrılırlar.

Kürtlerin buna benzer bir özerklik kazanmayı başardığı tek bölge Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) –ki burada azınlıkların korunması yeni yasalarca güvence altına alınmıştır- ve İsrail’dir [13].

Kürtlerin yerleştiği bölgelerle ve bölgenin siyasi ve idari sınırları arasındaki uyumsuzluk, soruna ilişkin bir Kürt mutabakatının oluşmasını engelliyor. Öte yandan Sevr Anlaşması uygulamaya sokulmamış ve onun yerini Lozan amıştır. Irak ve Türkiye arasındaki bugünkü sınır Temmuz 1926’ya dayanmaktadır. Her ne kadar Sevr Anlaşmasının 63.maddesi Süryani-Keldani azınlığa açıkça birçok güvence ve koruma sağlasa da, bu konu Lozan Anlaşmasında artık yer almamaktadır.

Iraklı Kürtlerin yeraltı petrol açısından zengin topraklara yerleştiklerini vurgulamak önemlidir [14]. Suriye’nin Haseke vilayeti –Kürtlerin haksız bir şekilde hak iddia ettikleri ve kendi kendilerine ilan ettikleri başkentleri El-Kamışlı’nın da yer aldığı- Suriye’nin en verimli petrol sahalarından birine sahiptir. Dolayısıyla ABD’nin Kürtler üzerine yatırım yapması hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.

Başta Hıristiyanlar olmak üzere, azınlıklara karşı baskıcı ve ahlaka aykırı uygulamalar

Rûdaw’da 2014 yılında yayınlanan bir makalede « Türkiye’deki Kürt siyasetçi Ahmet Türk, Kürtlerin “soykırımda sorumluluk” payları olduğunu açıkladı ve Ermenilerden özür diledi. Türk, “Ana babalarımız ve dedelerimiz Süryani, Yezidi ve Ermenilere karşı kullanıldılar. Bu insanlara zulmettiler; ellerini kana buladılar. Onların mirasçıları olarak özür diliyoruz” dedi. » [15].

Kürtler yüzyıllar boyunca, tekrarlanan bir şekilde soykırım eylemleri yürüterek azınlık gruplarına zulmettiler. 1261 ve 1999 yılları arasındaki bu eylemlerin bilançosu « Süryani ulusuna karşı uygulanan soykırımlar »’da yer almaktadır.

M.S. 1261’de, « Kürtlerin gelişi » olarak adlandırılan süreç boyunca, binlerce Süryani, kitlesel Kürt göçünden kurtulmak için Ninova, Bartillah, Bahdida (Karakuş), Badna, Basihra ve Karmlis ovalarındaki köylerinden Erbil Kalesine kaçtılar. Eyyubi Sultanı Salih İsmail çok sayıda Kürt’ü Türk dağlarından Ninova Ovasına göçmeye zorlamıştı. Bu ovalarda yer alan Süryani köyleri talan edildi ve Erbil’e varamayan binlerce Süryani yeni gelen Kürtler tarafından katledildiler. Bahdida’da bir manastır basıldı ve burada yaşayan rahibeler katledildi. Aşağıda New York Times’te 1915 yılında yayınlanan ve Hıristiyanların Türkler ve Kürtler tarafından kitlesel olarak infaz edildiğini bildiren bir makale görülmektedir.

Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürt aşiretleri « Büyük Savaş » boyunca komşularına yönelik düzenli saldırılar ve hatta paramiliter akınlar düzenlediler. Hıristiyan köylerinin talan edilmesini meşru gören uzun geçmişli geleneklerine sadık kalan Kürtler, Süryani Hıristiyanlara karşı işlenen birçok vahşetin sorumlusudurlar. Bir Türk çete reisi 1918’deki müzakere masasında Aast Kilisesi Patriğini öldürür ve bunun yansıması olarak Hıristiyan halk katledilir.

Ermeni soykırımında Kürtlerin suç ortaklığı

Ermeni soykırımı Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iki aşama halinde gerçekleştirildi: katliamlarla ve zorunlu çalışmaya çağrılan askerlerin boyun eğmesi ve sağlıklı erkeklerin kitlesel olarak ortadan kaldırılması; ardından kadın, çocuk, yaşlı ve sakatların Suriye çölüne doğru yürümeye mecbur edilerek sürülmesi [16]. Askeri eskortlarla yolculuğa çıkarılan sürgünler, yiyecek ve su sıkıntısı çekiyor ve düzenli olarak soyguna ve tecavüze uğruyor ve katlediliyordu.

Süryani ve Pontus Rumları gibi başka Hıristiyan yerli ve etnik grupları da, tarihçilerin uygulanan süreçleri Ermenilere karşı uygulananlarla benzer olarak değerlendirdiği Süryani ve Rumların soykırımı sırasında Osmanlı Hükümetinin yok etme kampanyasından nasibini almıştır. Doğu illerinde Ermeniler, abartılı vergiler ödeten, haydutluk yapan ve adam kaçıran, İslam’ı kabul etmeye zorlayan ve merkezi ya da yerel yetkililere bilgi vermeden onları sömüren Türk ve Kürt komşularının kaprislerine maruz kalmıştır.

Kürt aşiretleri çete liderleri Osmanlı idarecilerinin baskısı altında, her zaman çok sorunsuz olmasa da Ermenilerle ve diğer gayrimüslimlerle yüzyıllardır birlikte yaşadıkları topraklarda, yolları üzerindeki herkese tecavüz ederek ve her şeyi yağmalayarak güney illerini aştılar. Olayların yaşandığı dönemde ABD’nin Konstantinopolis Büyükelçisi olarak görev yapan Henry Morgenthau [17], 1918 tarihli Histoire de l’Ambassadeur Morgenthau (Büyükelçi Morgenthau’nun öyküsü) başlıklı dehşet verici anılarında, Kürtlerin suç ortaklığını anlatıyor:

« Kürtler dağlardan boşanan seller gibi akın ediyorlardı. Genç kızları yakalayarak başörtülerini kaldırıyor ve aralarından en güzellerini seçerek dağa kaldırıyorlardı. Fantezilerine göre çocukları kaçırıyor ve diğer insanları acımasızca soyuyorlardı. Kürtler bu zalimlikleri yaparken, önlerine geleni katlediyorlardı ve kadın ve yaşlıların çığlıkları genele yayılan dehşeti daha da artırıyordu. » [18]

Irak’taki Feyli Kürtlerine yönelik ayrımcılık

Yukarıda saydığımız suçları isnat etmenin hata olacağı çok sayıda Kürt’ün var olduğunu hatırlatmamızda yarar vardır. Yaşadıkları toplum içerisinde asimile olmuş ve soydaşlarının ayrılıkçı düşüncelerini reddeden Kürtler de vardır. Bunların kaygıları özellikle yaşadıkları ülkelere yönelik siyasi ve spesifik türdendir.

Balkanlaştırmayı, talanı, soykırımı ya da daha önce saydığımız insanlığa karşı işlenen diğer her türlü suçu işleyerek işgal ettikleri dört ülkeyi kapsayan bir birleşik « Kürdistan » kurmak istememektedirler. Aslında bu Kürtler, içinden geldikleri topluluk tarafından bir bağımsız devlet kurulması projesini desteklemedikleri için ayrımcılığa maruz kalmışlardır.

Irak’ın Kuzeyindeki Feyli Kürtleri bunun en güzel örneğidir [19]. Bunların birçoğu, devam eden krizin daha da büyümesinden çekindikleri için, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) tarafından 7 Haziran 2017’de duyurulan bağımsızlık referandumu projesine karşı çıkmıştır.

Irak Başbakanı Haydar el İbadi 18 Haziran’da [20] yaptığı « Bölgesel Kürdistan’ın ayrılmaya ilişkin referandumu gayrimeşrudur ve Federal Hükümet bunu desteklemeyecek, finanse etmeyecek ve katılmayacaktır » açıklamasıyla Irak Hükümetinin resmi tavrını ortaya koydu.

ABD [21] ve Irak’ın komşuları Türkiye, İran [22] ve Suriye ülke topraklarının bölünmesine karşı çıkmaktadır [23].

Bağdat Eyalet Meclisi Feyli üyesi Fuad Ali Ekber Al Monitor’a şunları söylemektedir: « Bunlar Şii Kürtlerdir… Ne Şiiler, ne Kürtler onlara karşı anlayış göstermediler. Feyli’lerin birçoğu ılımlıdırlar ve heterojen bir kültürel görüntü sunmaktadırlar; bu durum, etnik ya da sekter nedenlerle onlara sabit bir kimlik ve diğer Iraklıların sahip olduklarıyla aynı haklara sahip olmalarına izin vermek istemeyen diğer Kürt ve Şiilerin güvenlerini kazanmalarına engel oldu. »

Feyli aktivist Hasan Abdali şu açıklamayı yapıyor: « Bizler, Feyli Kürtleri, kendimizi köken olarak Iraklı olarak kabul ediyoruz. Irak ile derin tarihsel ve toplumsal köklere sahibiz. Tüm kurtuluş hareketlerinde, İngilizlere karşı Irak isyanı sırasında ülkeyi ve onun halkını destekledik ve Kürt girişimlerine ve Şii devrimlerine ve aynı şekilde İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı yürütülen savaşa katıldık. Ve aynı zamanda Arap ve Kürt milliyetçi hareketleri tarafından biz de zulüm gördük » [24].

Ali Ekber de Al Monitor’e yaptığı açıklamada şunları söylüyor: « Feyli’lerin taleplerinin çoğunluğu, bağımsızlık ilanı durumunda maruz kalabilecekleri zorla yer değiştirmeler, cinayetler, birikimlerine el konulması ve sistematik talanı ilgilendiriyor; bunlar Bağdat ile KBY arasında bir tartışma yaşandığında aldıkları tehditlerin sonuçlarıdır ».

Goran (değişim) Hareketi (Iraklı Kürt siyasi partisi) parlamento grubu başkanı Sara Abdel Veyd, Feyli toplumu temsilcileri ve parlamenterlerle birlikte düzenlediği bir basın toplantısında « Eylül ayında Kürdistan’da gerçekleştirilmesi beklenen referandum, meşru ulusal kurumların ürünü olmadığı için, Kürt halkının özlemlerini temsil etmeyen taraflı bir referandumdur. »

Araplara –daha da özel olarak Suriyelilere- yönelik Kürt ırkçılığı

Araştırmacı gazeteci Bruno Jantti, IŞİD konusunda inceleme yapmasına karşın bize Irak Kürdistanında yaşadıklarına ilişkin duygularını aktarıyor:

« Irak Kürdistanında çalışırken, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı gibi gerici tutumların her yerde kendini göstermesi karşısında şaşırdım. İslam Devleti (IŞİD) hakkında bir araştırma yürütmek için özellikle Süleymaniye ve Dohuk’ta iki hafta kadar kaldım. Beni biraz şaşırtan çok sayıda toplumsal ve kültürel özelliğe tanık olmaktan kendimi alıkoyamadım. Hemen yanı başımızda Suriye’de olan biteni düşününce, Suriye karşıtı ırkçılığın vardığı boyut karşısında afalladım. Bununla her gün karşı karşıya kaldım. Süleymaniye’deki bir taksi şoförü “bu Suriyeliler ülkemizi mahvettiler!” diye nefret saçtı. Bir diğeri arabaların camlarını silen ve çivi satan çocuklara “pis veletler!” diye kükredi. Irak Kürdistanına kaçan Arap kökenli Iraklılar ve Suriyeliler daimi olarak aşağılanıyorlardı.

Sadece taksi şoförleri değildi böyle davranan. Süleymaniye eyaleti hükümet binasının içerisinde, bir kadın subay bölgedeki sığınmacı kamplarında yapacağımız röportajlardan önce bize kısa bir brifing vereceğini belirtti. Bana kelimesi kelimesine Suriyeli sığınmacıların “her şeyden şikayet ettiklerini” söyledi. Bir başka kentteki bir polis şefi meslektaşlarımın ve benim Suriyeli sığınmacıların bulunduğu kamplarda çalışmak için izin talep etmemiz karşısında çok şaşırdı ve öfkelendi. Polis şefi küçümseyerek “ama bunlar Suriyeli sığınmacılar!” dedi.

Arapların, Acemlerin ve Türklerin, Kürt milliyetçiliğinin gözünde ne kadar olumsuz bir imaja sahip olduklarını anlamıştım. Irak Kürdistanında üst üste bu tür davranışlarla karşılaşmam karşısında şaşkına dönmüştüm. » [25]

Süslü bir efsane

Kürtler, herkes için barışın hakim olacağı bir ütopyanın kendi versiyonu için yanıp tutuşan feminist devrimciler, Marksist « özgürlük savaşçıları » olarak görünerek batı kamuoyu önünde popülaritelerinin arttığına tanık oldu [26]. Stephen Gowans bu imajı yakın zamanda yazdığı « Kürt YPG’sinin ahlaki mükemmeliyet efsanesi » başlıklı makalesinde eleştirmiştir [27].

Kürtler halen egemen devletlerin toprakları üzerinde birleşik bir özerk devlet kurma arayışı içerisindedirler. Arayışı içerisinde oldukları bu özgürlük, diledikleri gibi parçalara ayırmak ve bölmek istedikleri ülkelerin yerli halklarını katlederek elde edilmelidir [28]. Destekçileri tarafından güvence altına alınan, ama İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni ihlal eden, güç ve terör kullanımını temel alan stratejilerden yararlanarak, yerli halkları yaşadıkları yerlerden kovmaya başladılar. Davalarını desteklemek, özü itibariyle, Batılı ulusların emperyalist hedeflerine hizmet ederek, halkları yuvalarından ve topraklarından koparıp atmaya dayanan soykırıma dayalı eylemlerini desteklemektir.

Bugüne kadar Kürt ayrılıkçılar basına iyi görüntü veriyorlardı. Ancak artık ajandaları gün ışığına çıktı ve gerçek niyetleri belli oldu. İsrail ve ABD ile geçmişte olduğu kadar bugün de devam eden ittifakları, niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır. Heveslerinin dayandığı gizli dayanağı bu oluşturduğu sürece, bunu görmezden gelmek ya da önemsememek mümkün değildir. « Büyük İsrail » projesi şekillenmek üzeredir ve acilen durdurulmalıdır [29].

Kürtlerin, bölgenin aleyhine bağımsızlık ve bir devlet kurma özlemlerine verilen destek gayrimeşru ve tamamen akıldışıdır ve bu makalede ele aldığımız tüm gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda insan haklarının ihlali anlamına gelmektedir. IŞİD’in önde gelen idarecilerinden birinin bir Kürt olduğunu da anımsatmamızda yarar vardır [30]. Eğer Kürtler gerçekten de diğer halklarla barış içinde ve birlikte yaşamak istiyorlarsa, sürdürdükleri uydurulmuş tarihsel revizyonizme son vermeli, halen yaşadıkları ülkelerin istikrarını tehdit eden ittifaklardan vazgeçmeli ve aynı coğrafi uzamı paylaştıkları kardeşleriyle birleşmeli ve el ele çalışmalıdır. Ancak bu koşullarda dağların dışında gerçek dostlara sahip olabilirler.

Çeviri
Osman Soysal

[1Genocides Against the Assyrian Nation”, Assyrian International News Agency (AINA).

[2Today’s Turkey continues the Armenian genocide”, Thierry Meyssan, Translation Pete Kimberley, Voltaire Network, May 14, 2015.

[3Seyfo 1915 — Sold for a hen”, The Syriac Orthodox Youth Association of Sweden, April 22, 2015.

[4The Kurds and Assyrians: Everything You Didn’t Know”, Max J. Joseph, The Syriac Orthodox Youth Association of Sweden & Assyrian International News Agency, March 31, 2016.

[5With Lamborghinis and Rooftop Sushi, Why Is Kurdistan Broke?”, Sharon Beth, Voice of America, July 26, 2016.

[7Salwa Khalaf Rasho, statement to UK parliament”, Ezidi Press, March 15, 2016.

[8Irak’taki Arap aşiretlerinden 160 000 savaşçı IŞİD’e katıldı.

[9Syria: The Criminal Empire’s Strategy Of Divide, Conquer, and Destroy”, Sarah Abed, The Rabbit Hole, March 2, 2017.

[12A Line in the Sand: Britain, France and the struggle that shaped the Middle East, James Barr, Simon & Schuster, 2012. The Man Who Created the Middle East, by Christopher Simon Sykes, William Collins, 2016.

[13Iraqi Kurdistan sees a Jewish revival, thanks to the Islamic State”, Dov Lieber, Times of Israel, March 15, 2016.

[14How Much Oil Does Iraq Have?”, Gal Luft, Brookings Institution, May 12, 2003.

[15Kurds and the Armenian Genocide”, Deniz Serinci, Rûdaw , April 23, 2014. “How Should Kurds Address Armenian Genocide?”, Kani Xulam, Rûdaw, May 5, 2015.

[17Morgenthau, Ambassador Henry, Sr.”, Rouben Paul Adalian, Armenian National Institute.

[18Ambassador Morgenthau’s Story, by Henry Morgenthau, Doubleday, Page & Co., 1918.

[19Feyli Kürtleri Şiiliği kabul eden ve kendi lehçelerine sahip bir aşiret oluşturan göçebelerdir.

[21Congress threatens to cut payments to Iraqi Kurds if they break with Baghdad”, Bryant Harris, Al-Monitor, June 28, 2017.

[22The reason Tehran is against referendum on Iraqi Kurdistan”, Arash Karami, Al-Monitor, June 22, 2017.

[24Shiite Kurds challenge Iraqi Kurdistan independence”, Ali Mamouri, Al-Monitor, July 17, 2017.

[25On Racism, Patriarchy and Corruption in Iraqi Kurdistan”, Bruno Jantti, TeleSur, January 20, 2016.

[27The Myth of the Kurdish YPG’s Moral Excellence”, Stephen Gowans, July 11, 2017.

[28Syria: The Criminal Empire’s Strategy Of Divide, Conquer, and Destroy”, Sarah Abed, The Rabbit Hole, March 2, 2017.

[29Washington’s ‘Greater’ Middle East Project – Hand in Hand with Israel”, Sarah Abed & Mark Taliano, 21st Century Wire, March 30, 2017.