Başbakanını görevden alarak fiilen olarak zaten terk ettiği Davutoğlu Doktrinini (« komularla sıfır sorun ») terk eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Ekim 2016’da kendi adını taşıyan üniversitede yaptığı konuşmada ülkesinin yeni hedeflerini belirledi.

8 Ekim 2017 harekatı

Son Astana görüşmeleri sırasında Rusya ve Türkiye arasında varılan mutabakat sonrasında Türk Ordusu, Suriye’nin egemenliğini ihlal ederek cihatçılarla savaşmak amacıyla İdlib eyaletine girmiştir.

Türk Ordusu aşağıdaki unsurları birbirinden ayrı olarak değerlendirmektedir:
 Eski Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bayrağı altında bir araya getirdiği ve bölgede destek olarak kullanmayı düşündüğü Suriyeli Türkmenler.
 Kavgalarını Güneydoğu Asya’da sürdürmeyi kabul eden ve buraya Türk gizli servislerince (MİT) aktarılması beklenen cihatçılar.
 ve ortadan kaldırılması gereken tüm diğerleri.

Öte yandan Türk Ordusu zaten yine aynı şekilde Suriye’nin egemenliğini ihlal ederek El Bab’ı işgal etmektedir.

İdlib’teki Türk varlığı Rojava’nın Akdeniz’e erişim yolunu kesmektedir. El Bab’taki varlığı ise ona Rojava’yı kısa sürede ikiye bölme ve bu sözde devleti ezme imkanını vermektedir.

12 Ekim 2017’deki ortak harekat

Türkiye, İran ve Irak, sözde Kürdistan’ın bağımsızlık heveslerini boğmak konusunda mutabık kalmışlardır. Barzani Ailesi ve İsrail, yerel anlaşmazlıklar ve savaştan yararlanarak zamanla geniş topraklara el koydular. On beş yıl içerisinde Barzani ve İsrail tarafından « Irak Kürdistanı » adıyla yönetilen toprak, Arap ve Hıristiyan yerli halkların aleyhine yüzölçümünü beşe katlamıştır. 25 Eylül 2017’de Barzani Ailesi ve İsrail bir bağımsızlık referandumu düzenlediler. Özellikle Hıristiyan bölgelerinde gerçekleştirilen fazlasıyla hileli oylama sonrasında % 92 oranında evet oyu elde edildi. Bir kutlama sırasında, Kürt ve İsrail bayrakları sallayan Barzani Ailesi, bağımsızlık sürecinin geri döndürülemez olduğunu açıkladı. Kurds-Israel dergisi, bağımsızlık ilan edilir edilmez 200 000 İsrail yurttaşının buraya naklini öngören Tel Aviv ve Erbil arasındaki mutabakatı ifşa etti. İsrail Ordusu, aynı zamanda hem Suriye’yi, hem de İran’ı tehdit etmek için buraya hızla füzeler yerleştirmek niyetindedir.

Sözde Kürdistan’ı Ceyhan Limanına (Türkiye) bağlayan boru hattının vanası, Barzani’lerin petrol gelirlerini kesecek şekilde, hattın sahibi Türk kamu şirketi BOTAŞ tarafından kapatılacaktır. Halen Kürt petrolünün büyük bölümü Fransız Total şirketi tarafından çıkarılmaktadır. Bu petrol, iç tüketimin hemen hemen tamamına karşılık geldiği Avrupa Birliği, Ukrayna ve İsrail’e satılmaktadır.

Türk ve İran hava sahası sözde Kürdistan’a kapatılacaktır. Savaş dolayısıyla Suriye hava sahası sivil uçuşları için elverişli değildir. Erbil’den çıkış ve varışlı tüm uçuşların zorunlu olarak Bağdat’tan geçmesi gerekmektedir.

Muhtemel yeni devletin gümrük gelirlerini kesecek şekilde, bir taraftan Türkiye ve İran, diğer taraftan sözde Kürdistan arasındaki sınır kapılarının hepsi kapatılacaktır. Türkiye ve İran arasındaki ticari alışverişi muhafaza edecek şekilde, Suriye-Irak sınırı boyunca Ankara’yı Bağdat’a bağlayacak yeni bir yol açılacaktır. Bu yol üzerinde yeni bir boru hattının inşaat çalışmaları hemen başlatılacak iken, Irak Ordusu yolun güvenliğini sağlamak için burada 13 000 asker konuşlandıracaktır.

Bu yol sözde Kürdistan ve Rojava arasındaki bağlantıyı kesecektir.

Türk Ordusu, Irak’ın egemenliğini ihlal ederek zaten 2015’ten beri Başika’yı (sözde Kürdistan) işgal etmektedir.

En geç 1 Kasım’da, bağımsızlıktan vazgeçmeye zorlamak üzere Barzani Ailesine bir ültimatom verilecektir. Reddedilmesi durulması, Türk Ordusu sözde Kürdistan’a karşı savaşmaya hazırlanmaktadır. Bir taraftan Türk sınırından, öte taraftan Irak Ordusu tarafından güvenliği sağlanacak olan yeni yolla Erbil’i kıskaca alacaktır.

1920’de Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Birinci Dünya Savaşının galiplerine karşı geldiği ve halkının çoğunluğu ya da azınlığı Müslüman olan yeni toprakların ilhakını talep eden bir Misak-ı Milli’yi kaleme alır.

Yeni Türkiye’nin hedefleri

Temmuz 2016’daki suikast girişimi ve engellenen darbe girişiminden üç ay sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendi adını taşıyan üniversitenin (RTEÜ) açılış konuşmasını yapar. Bu konuşma sırasında, kuruluşundan beri ve kendi yeni rejimine ait olan Türkiye Cumhuriyetinin heveslerine dair bir özet sunar. Açık bir şekilde 12 Şubat 1920’de Osmanlı Parlamentosu tarafından kabul edilen « Misak-ı Milli »ye göndermede bulunarak irredantizmini sergiler. Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine geçişin temellerini atan bu misak, Yunanistan’ın Kuzey-doğu topraklarını (Batı Trakya ve On iki Adaları), tüm Kıbrıs’ı, Suriye’nin Kuzeyini (İdlib, Halep ve Haseke dahil) ve Irak’ın Kuzeyini (Musul dahil) talep etmektedir.

Sadece Hatay (Suriye), 1939 yılında Fransa tarafından Türkiye’ye verilmiştir. Paris böylece Ankara’nın başpiskoposluk merkezi Antakya’da olan Hıristiyan Ortodokslardan kendisini kurtarmayı diliyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bütün bu toprakları tek tek saydıktan sonra bu kez de kendisi talepte bulunmuştur [1].

Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası düzeni yeniden sorgulayan ve gerekirse zor kullanarak da olsa herkesin önünde yeni toprak talebinde bulunan tek gelişmiş ülke devlet başkanıdır.

Çeviri
Osman Soysal

[1’We Are Present in the History of Mosul”, Presidency of the Republic of Turkey, October 15, 2016.