Aralık 2017’den beri gerçekleştirilen İsrail bombardımanları.

İsrail, 29-30 Nisan 2018 gecesi Suriye’nin iki askeri üssüne dokuz füze fırlatarak ağır hasara yol açtı.

Bu harekat sırasında Rus radarlarının Suriye yetkililerine uyarıyı iletmemiş olması dikkat çekicidir. Rusların İsrail füzelerini algılayamadığı anlaşılıyor.

Söz konusu saldırının Suriye güçlerini değil ama Suriye üslerindeki İran güçlerini hedef aldığı görülüyor.

İran savaş öncesinde varılmış bir anlaşma kapsamında, 2011’de yabancı müdahalesiyle birlikte Suriye’nin yardımına koştu. İran’ın yardımı olmasaydı Suriye yenilmiş, Cumhuriyet devrilmiş ve Müslüman Kardeşler iktidara yerleşmiş olurdu. Öte yandan Suriye, Eylül 2015’ten beri aynı zamanda ateş gücü çok daha yüksek olan Rusya tarafından da desteklendi. Rus Hava Kuvvetleri sığınak delici bombaları (ya da Nüfuz Edici Bombaları –ç.n.) yardımıyla NATO ve Lafarge tarafından inşa edilen yeraltı sığınaklarını imha etmiş ve böylece Suriye Arap Ordusu kaybettiği toprakları geri alma imkanı bulmuştur.

Bugün itibariyle İranlıların ve Rusların amaçları birbirinden ayrılmaktadır.

İran-Rus ihtilafı

Rusya cihatçı örgütlerin kökünü kurutmak ve bölgenin geneline barış getirmek niyetindedir. Ardından Büyük Katerina tarafından XVIIInci yüzyılda belirlenen stratejiye uygun olarak, Ortodoks kültürü ile Hıristiyanlığın ilk kenti Şam arasındaki tarihsel bağı yeniden kurma umudundadır.

İran artık üç farklı iktidar arasında bölünmüş bir ülkedir. Bir tarafta Devrim Muhafızları, diğer tarafta Cumhurbaşkanı Ruhani ve son olarak onların anlaşmazlıklarına hakemlik eden Rehber Hamaney.

Devrim Muhafızları, düzenli ordudan ayrı bir seçkin birliktir. Ordu İslam Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına bağlı iken, Devrim Muhafızları Rehberin emri altındadır. Ortadoğu’yu Anglosakson emperyalizminden kurtarmayı denemektedirler. Tüm dünyada Şiilerin korumacılığını üstlenmekte ve karşılığında İran’ı korumak için onların desteğine güvenmektedirler. Özellikle Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’da konuşlanmış durumdadırlar.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülkesini İmam Humeyni’nin devriminin yol açtığı diplomatik tecritten kurtarma arayışındadır. Uluslararası ticareti geliştirmek ve ülkesinin Şah döneminde sahip olduğu güçlü statüyü yeniden sağlamak niyetindedir.

İdeolojik olarak Devrim Muhafızlarına yakın duran Ayetullah Hamaney bu iki güç odağı arasındaki dengeyi ve ülkesinin birlik ve beraberliğini korumak için çaba harcamaktadır. İki grup arasındaki gerilim doruk noktasında olduğu için bu rolü sürdürmesi daha da zorlaşmaktadır. Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad (Devrim Muhafızları kökenli) ve eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hamid Bekayi, Anayasa Koruma Konseyi tarafından « kötü Müslüman » ilan edildiler. Birincisi yakın zaman önce zorunlu ikamete mahkum edilirken, ikincisi gizli celse ile görülen davada 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İran’ın, Ocak 2015’te Golan’daki Suriye-İsrail sınır hattında Cihad Muğniye (Lübnan Hizbullah’ının askeri lideri İmad Muğniye’nin oğlu) ve Devrim Muhafızları subaylarının öldürülmesinden beri, Suriye’nin güneyinde askeri üsler kurma girişiminde bulunduğu biliniyor. Gazze, Lübnan ve Suriye’den İsrail’e yönelik eşgüdümlü bir saldırının planlanması söz konusudur.

İsrail’in önlemeye çalıştığı ve Rusya’nın kefil olmayı reddettiği bu projedir.

Siyasi mevzilerin değişmesi

Rusların bakış açısıyla İsrail, bir milyondan fazla yurttaşı eski Sovyetler Birliği kökenli olan uluslararası olarak tanınmış bir ülkedir. Toprakları ilhak etmesi ve bugünkü Apartheid rejiminin ortaya koyduğu sorunlardan ayrı olarak, kendini savunma hakkına sahiptir.

Aksine İranlıların bakış açısıyla ise İran bir devlet değil ama Filistin’i işgal eden ve buranın tarihsel sakinlerine zulmeden bir gayrimeşru oluşumdur. Dolayısıyla onunla savaşmak meşrudur. Böylece İslam Cumhuriyeti, kurucusunun yaptığı tahlilin de ötesine geçmektedir. İmam Humeyni için İsrail, en büyük iki sömürgeci güç olan ABD (« Büyük Şeytan ») ve Birleşik Krallık tarafından kullanılan bir araçtan ibarettir. Son yıllarda İran’ın Filistin söylemi, siyasi ve dini gerekçeleri birbirine karıştırarak ve antisemit stereotiplere başvurarak özellikle çelişkili bir hal almıştır.

İsrail üç yıldan beri, Rusya’dan ısrarla İran’ın sınır hattına 50 kilometreden yakında askeri üsler kurmasına engel olmasını istemektedir. Başlarda Rusya, İran’ın Suriye’deki savaşı kazandığını ve İsrail’in kaybettiğine dikkat çekiyordu. Dolayısıyla da Tel Aviv herhangi bir dayatmada bulunacak konumda değildi. Ancak şimdi savaşın olası sonuna gelmek üzereyiz ve Rusya’nın pozisyonu değişmiştir: İran’ın yeni bir çatışma başlatmasına izin verilmesi söz konusu değildir.

Rusya’yı 2008 yılında Gürcistan’da kiralanan iki havalimanını bombalamaya iten de tamamen aynı tavırdı. O dönemde de Tel Aviv’in Tahran’a yönelik bir saldırısının engellenmesi söz konusuydu. Sadece bu seferki müdahale etmeme politikası İsrail’in değil ama İran’ın girişimine karşı çıkmaktadır.

Suriye’nin pozisyonu

Suriye’nin bakış açısıyla İsrail, Golan’ı gayrimeşru olarak işgal eden bir düşmandır. Savaş sırasında fiili olarak cihatçıları desteklemiş ve bugüne kadar yüzden fazla kez ülkeyi bombalamıştır.

İran’ın projesi o kadar da iyi karşılanmamaktadır. Gerçekten de Moskova gibi Şam da Yahudi devletinin varoluşunu değil ama sadece Filistinlileri hesaba katmayan rejimin yapısını sorgulamaktadır. Suriye Arap Cumhuriyeti komşusuyla çatışma değil ama özellikle barışma arayışındadır. Hafız ve Beşar Esad’ın her ikisi de sonuçsuz kalmış olsa da barışı müzakere etme –özellikle de ABD Başkanı Bill Clinton ile– girişiminde bulunmuşlardır.

Öte yandan İsrail Ordusunun ABD tarafından kayıtsız şartsız desteklendiğini ve ona saldırmanın, Washington’a saldırmak anlamına geldiğini herkes bilmektedir. Yedi yıl süren yabancı saldırısı furyasını atlatan ve büyük bölümü yıkıntıya dönen Suriye istese dahi bu yola giremeyecektir.

Sonuç olarak İran’a kendi topraklarında askeri üsler kurma izni veren Şam bunun ötesine geçemeyecektir.

İran-ABD bağlamı

Savaşın sonuçlanması olasılığı bugünkü krize neden olmakla birlikte 5+1 mutabakatının geleceği üzerinde de etkili olmaktadır. ABD muhtemelen bu mutabakata kefil olmayı sürdürmeyecektir.

Bu çok taraflı mutabakat hakkında aslında tüm bilgilere sahip değiliz. 14 Temmuz 2015’te imzalanan metin, 4 Nisan’da müzakere edilen metnin tıpatıp aynısıdır. Son aylar süresince Washington ve Tahran kimsenin içeriğini bilmediği iki taraflı gizli maddeleri baş başa müzakere etmişlerdir.

Bu arada bu gizli mutabakata varılmasından beri Ortadoğu’nun her yerinde mevcut olan ABD ve İran birliklerinin hiçbir zaman doğrudan karşı karşıya gelmediğini herkes görebilmektedir.

Mutabakatın kamuoyuna açıklanan kısmı en az on yıllık bir süre için İran’ın nükleer programının askıya alınmasını, İran’a karşı uygulanan uluslararası yaptırımların kaldırılmasını ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimlerinin arttırılmasını öngörmektedir. Bu mutabakatın, örneğin nükleer fizik eğitim kurumunu kapatmak zorunda bırakılan Tahran için çok ağır sonuçları vardı. Ama buna karşın mutabakatı ekonomisine çok ağır darbeler vuran yaptırımların kaldırılması umuduyla imzalamıştır. Oysa söz konusu yaptırımlar bir başka gerekçeyle (füze programı) yeniden uygulanmaya başlanmıştır. İranlıların yaşam düzeyi kötüleşmeye devam etmektedir.

Yaygın önyargının aksine, İmam Humeyni ülkeyi kitlesel imha silahlarının İslam’a aykırı olduğuna ikna ettiği için, İslam Cumhuriyeti daha 1988 yılında atom bombası sahibi olma arayışına son vermişti. Bu arada sivil nükleer faaliyetlerini ve taktik askeri uygulamalara ilişkin kimi araştırmalarını sürdürmüştü. Bugün sadece Şah’ın izinden gitmek isteyenler –yani Cumhurbaşkanı Ruhani’nin grubu– askeri nükleer programını kaldığı yerden sürdürme yanlısı olabilirler. Ancak Washington ile aralarındaki mükemmel ilişki dikkate alındığında bunu yapmayacaklardır.

Halen Cenevre’de Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasının takibine ilişkin küresel konferansın hazırlık toplantısı yapılmaktadır. İran ve Rusya burada, İsrail, Suudi Arabistan ve Batılıların karşı çıktığı, Ortadoğu’nun « nükleer silahlardan arınmış bölge » olarak ilan edilmesine yönelik bir teklifi savunmaktadırlar.

Tahran’ın Suriye üzerinden yürüttüğü tehdit belki de 5+1 mutabakatına paralel olarak oluşan gizli maddelerin korunması için bir baskı aracı olarak anlaşılabilir.

Çeviri
Osman Soysal