Batılıların bu yönde verdiği bir karar tasarısını Çin ve Rusya’nın veto etmesinden sonra, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Suriyelileri yargılamasının imkansız hale geldiğini düşünüyorduk. Ama öyle olmadı: bir hukuksal hilenin, Güvenlik Konseyi kararının atlatılmasına imkan tanıdığı anlaşılıyor. Mahkeme Devlet Başkanı Beşar Esad’ı, Refik Hariri cinayetinden dolayı değil (bu hile tutmadı), ama « insanlığa karşı suç işlemek » gerekçesiyle mahkum etmeyi ummaktadır.
Birleşmiş Milletler 1998’de, Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulmasıyla sonuçlanan Roma Konferansını topladı. Tabi ki, insanlık adına üye devletler yerine yargılama yapacak bir yüce mahkeme kurulması değil, ama bir savaşın sonunda, ülkenin kurumları işlevsiz kaldığında, hatta ortadan kaldırıldığında, suç işleyenleri yargılayacak bir araca sahip olunması söz konusuydu.
Bu nedenle Mahkemenin tüzüğü, ancak yerel yargı kurumlarının onayıyla dava açılabileceğini vurgulamaktadır. Oysa aynı tüzük;
– Mahkemeye üye olmayan bir ülke vatandaşı tarafından işlenen suçun, o ülke yerine başka bir üye ülkede yargılanabilmesini;
– aynı şekilde, suçun nerede ve kim tarafından işlenildiğine bakılmaksızın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başvurusuyla yargılanabileceğini öngörmektedir.
Her iki durumda da, BM’de geliştirilen ve bazı üye devletler tarafından imzalanan Roma Tüzüğü, üye olmasalar da tüm devletlere uygulanabilmektedir.
Bu nedenle, dünyanın önde gelen üç büyük gücü, Çin, ABD ve Rusya, tüzüğü imzalamaktan kaçınmışlardır. Tüzüğün, haklı olarak, XVIIInci yüzyılda avukat Emer de Vattel tarafından formüle edilen ve 1969 tarihli Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde yer alan egemenlik ilkesini ihlal ettiğini düşünmektedirler [1].
UCM, geçtiğimiz Eylül ayında, Rohingyaların göçüne neden olan vahşeti uyguladıkları için, üye olmamasına karşın, Myanmar yetkililerine karşı yapılan bir şikayet başvurusunu kabul edilebilir bulduğunu açıkladı. Kurbanlar Roma Tüzüğünü imzalayan Bangladeş’e kaçtığı için mahkeme kendisini yetkili görmektedir [2].
Suriye Arap Cumhuriyetinin üye olmamasına rağmen, bunu örnek alan Müslüman Kardeşler üyesi bir aile, geçtiğimiz günlerde Devlet Başkanı Beşar Esad ve Suriye yetkililer hakkında şikayette bulundu. Aile çeşitli vahşetlere maruz kaldığını ve Ürdün’e kaçmak zorunda bırakıldığını iddia etmektedir. Mahkemenin Müslüman Kardeşler’in İslamcı terörün matrisi olduğunu ve cemaatin birçok ülkede terörist örgüt olarak kabul edildiğini görmezden gelmesi gerekecektir. Mantıken, Ürdün tüzüğe imza attığı için, mahkemenin yargılamaya yetkili olduğunu açıklaması bekleniyor.
Oysa 22 Mayıs 2014’te, Batılılar ve Körfez’deki müttefikleri, Suriye’deki olaylar konusunda Güvenlik Konseyi aracılığıyla UCM’ye şikayette bulunmak istediğinde, Çin ve Rusya’nın vetolarıyla engellenmişti [3].
Ne olursa olsun, mahkeme özerkliğe sahiptir. Artık devletlere adalet temin etmede yardım etme iddiasında değildir ve kendini devletlere karşı insanlığın müdafii olarak ilan etmektedir.
Ne olup bittiğini iyi kavramamız gerekir: son yıllarda UCM esas olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmiş ve kendi kanununu yazmıştır. 2016’ya kadar, kendi yasalarına göre, sadece Afrikalı sanıkları yargılamış ve bunların tamamını mahkum etmiştir [4]. Burundi, parlamentoda gerçekleştirilen oylamadan sonra, UCM’nin « büyük güçlerin etkisiyle yoksul ülke hükümetleri üzerinde bir baskı ya da istikrarsızlaştırma aracı » haline dönüştüğü gerekçesiyle, Roma Tüzüğünden imzasını geri çekme kararı almıştır. Onun bu tavrını üç devlet de izlemiştir: Gambiya, Filipinler ve Güney Afrika Cumhuriyeti. Bununla birlikte, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Gambiya, Gambiyalı Fatou Bensouda’nın mahkemenin yeni savcısı olarak atanması sonrasında kararlarını gözden geçirmiştir.
Bensouda’nın atanmasına kadar UCM’nin, tarafsız bir yargı kurumundan beklenen hiçbir güvenceyi sunmadığını belirtmemiz gerekir. Örneğin NATO’nun Libya saldırısı sırasında, Arjantinli savcı Luis Moreno Ocampo’nun Güvenlik Konseyi’nin görevlendirmesini ihlal ederek, Muammer Kaddafi, oğlu Seyfülislam ve kayınbiraderi Abdullah el Senussi’ye karşı bir araya getirdiği « kanıtlar », sadece ve sadece saldırgan devletlerdeki gazete kupürlerinden ibaretti. Daha da kötüsü, NATO Trablus’u bombaladığından, savcı Seyfülislam Kaddafi’nin Batılılar tarafından tutuklandığını ve bölümünün onun yargılanmak üzere Lahey’e nakline hazırlandığını açıklar. Bunu yaparken açıkça yalan söylüyor ve NATO’nun saldırısı karşısında direnmemeleri için Libyalıların moralini bozmaya çalışıyordu. Aslında Seyfülislam, benim de bulunduğum Rixos Otelin sığınağında güven içerisindeydi.
Aynı Luis Moreno Ocampo, mahkemedeki ofisinde bir kadın gazeteciye tecavüz eder. Uluslararası savcı dokunulmazlığı sayesinde yargılanmaktan kurtulur [5]. Baştan çıkarılarak, devre dışı bırakılacak kişileri suçlaması için gizlice para almayı kabul eder [6]. Savcının gizli banka hesapları daha sonra, gazetecilerin Panama ve Virgin Adaları’ndaki araştırmaları sonucunda ortaya çıkarılacaktır [7]. Ancak Luis Moreno Ocampo’nun huzuru hiç bozulmamıştır.
Gerçi ardılı Fatou Bensouda daha düzgün görünüşlüdür. Ama kurumun yapısı değişmemiştir. Merkezdeki hakimler bunu o kadar iyi bilmektedirler ki, 15 Ocak 2019’da isyan bayrağı çekerek, Fransa’nın Fildişi Sahili’ne dayattığı « rejim değişikliğini » meşrulaştırmaya yarayan « insanlığa karşı suç » işlemekle suçlanan Laurent Gbagbo ve Charles Blé Goudé’yi aklamışlardır. UCM böylece Batılılar tarafından kendisine dayatılan siyasi işlevden ilk kez ayrılabilmiştir.
29 Temmuz 2015’te Batılılar, MH 17 sefer sayılı uçağın imhası olayını Ukrayna adaletinin elinden alan ve konuyu UCM’ye aktaran bir karar tasarısını Güvenlik Konseyi’nde onaylatmaya kalkışırlar. Aslında, Rusya’nın Roma Tüzüğü’ne imza atmamasına karşın, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in suçlanmasının alt yapısının hazırlanması söz konusudur. Sorun burada bu uçağın kimin tarafından vurulduğunu belirlemek değil, Uluslararası ceza adaletine yönelik siyasi yönlendirmeyi gözlemlemektir. Rusya, Batılıların karar tasarısını veto eder.
Dolayısıyla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, isimlerini henüz bilmediğimiz diğer Suriyeli yetkililerle birlikte UCM’de gıyabında yargılanacaktır. Bunu daha önce de yaşamıştır. 2005 yılında, bu kez Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un işbirliğiyle, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’in öldürülmesi talimatını vermekle suçlanmıştı. Oluşturulan Alman-İsrail ekibi tarafından bir uluslararası soruşturma yürütülmüştü [8]. Ardından, ABD’nin Beyrut büyükelçisi Jeffrey Feltman’ın girişimiyle bir sözde mahkeme kurulmuştu. Güvenlik Konseyi’nin onayıyla, BM genel sekreteri ve Lübnan’ın yeni Başbakanı arasında –ne hükümetin, ne de meclisin onayı alınmadan– bir anlaşma imzalanmıştı.
Batı, o dönem sanığın suçlu olduğuna kendini ikna etmişti. Bir yıl süren ağır suçlamalardan sonra, savcı Devlet Mehlis çarpıcı bir skandal sonrasında istifa etmek zorunda kalır: iddiasını temellendirdiği tanıkların, dostları tarafından parayla satın alınan sahte tanıklar olduğu ortaya çıkar. Lübnan Özel Mahkemesi bu kez, örgütün saldırının yaşandığı yerin üzerinde İsrail’e ait bir insansız hava uçağına ait görüntü kayıtlarını yayınlamış olan Hizbullah’ı suçlayarak sinsi faaliyetlerini sürdürür. Adli tıp numuneleri bunun açıkça mümkün olamayacağını ortaya koymasına karşın mahkeme, Refik Hariri’nin bir kamyonetteki patlayıcıyla öldürüldüğünü iddia etmekte ısrar eder [9]. Olay sahnesini yeniden oluşturmak ve teorisini kanıtlamak için boş yere milyonlarca dolar harcamıştır. Dolayısıyla herkesin yanlış olduğunu bildiği bir tez üzerinde çalışmayı sürdürmektedir.
Suriye Arap Cumhuriyeti 8 yıl boyunca egemenliğini muhafaza etmek için savaşmıştır. Dolayısıyla yöneticilerinin Lahey’e gitmelerine izin vermemelidir. Ancak yine de yürütülen sürecin geçerliliğini sorgulama hakkına sahiptir.
Bu süreç, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı Katar’ın avukatı olarak da tanıdığımız, müşteki avukatı İngiliz Rodney Dixon tarafından başlatılmıştır. Ele aldıkları suçları aydınlatmakta başarısız olan iki kurum, eski Yugoslavya ve Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesinin başsavcısı Kanadalı Louise Arbour’un danışmanlarından biri olduğu için engin bir « uluslararası adalet » deneyimine sahiptir.
Rodney Dixon, daha önce de Suriyeli yöneticileri « insanlığa karşı suç » işledikleri için yargılama niyetini ortaya koymuştu. Dava, Cenevre 2 barış müzakerelerinden iki gün önce, 20 Ocak 2014’te, Londra’daki Carter-Ruck hukuk bürosu aracılığıyla, Katar tarafından kamuoyuna açıklanan bir belge olan Sezar Raporu’na dayandırılacaktır [10]. Suriye Arap Ordusu’nun bir fotoğrafçısı tarafından çekilen, savcılığa göre « rejim » kurbanlarına, Suriye hükümetine göre ise de aksine cihatçıların kurbanlarına ait 55 000 adet mağdur fotoğrafı söz konusudur. Bu rapor, Sierra Leone Özel Mahkemesi ya da eski Yugoslavya Ceza Mahkemesinde görev almış olan, utanç verici bir geçmişe sahip üç uluslararası savcı tarafından Suriye’ye karşı geçerli kabul edilmiştir.
– Sör Desmond Lorenz de Silva, bir İrlandalı avukatın ölümüne ilişkin İngiliz Başbakanı tarafından sipariş edilen ve kurbanın ailesi tarafından « utan verici » olarak nitelenen raporu hazırlayan kişidir. Raporda yetkililerin artık gizlenemeyecek sorumluluğunu kabul etmekte, ama kraliyetin aleyhindeki kanıtları gizlemekteydi.
– Sör Geoffrey Nice, iki yıl sürecince Slobodan Milošević hakkında soruşturma yürütüp, insanlığa karşı suç işlediğine ilişkin herhangi bir kanıt bulmayı başaramamasıyla dikkat çekmişti. Dava, sanığın hücresinde öldürülmesiyle son bulmuştu.
– David M. Crane, Suriye’ye karşı, Beşar Esad’ı hangi suçlamayla olursa olsun, herhangi bir uluslararası özel mahkemeye çıkarmayı amaç edinen bir programı yöneten eski bir CİA ve DİA yetkilisidir.
ABD Dışişleri Bakanlığı Eylül 2012’de, Dışişleri Bakan yardımcısı olan Büyükelçi Jeffrey Feltman’ın önerisiyle, Syria Justice and Accountability Centre (SJAC) adlı, Suriye hükümetine karşı suç kanıtlarını toplamakla görevli bir kurum oluşturdu. Bakanlık kuruma yılda 5 milyon dolar yardımda bulunuyor, masrafların geri kalanını ise başta Fas olmak üzere, « Suriye’nin Dostları » tarafından üstleniliyordu. Washington, iki yıl sonra bu aracı kullanmaktan vazgeçti. Oysa BM Siyasi İşler Direktörü olan Büyükelçi Jeffrey Feltman, SJAC’ı, bu kez Avrupalıların fonlarıyla yeniden faal hale getirdi.
UCM, başsavcısı yolsuzluğa bulaşmış bir suçlu olsa dahi hiçbir denetime tabi değildir. Mahkeme sadece ücretini ödeyenlerin hizmetindedir: Avrupa Birliği.
Geçmişte savaş, bir fetih ya da savunma aracı olarak kabul edilirdi. Bugün ise aksine, meşru müdafaa durumunda bile olsa özü itibariyle gayrimeşru bir eylem biçimini akla getiriyor gibi yapıyoruz. Bu nedenle, savaşa karar veren bunu ilan etmemeli, ancak bu suçu işlerken, iyiyi savunduğuna ilişkin kanıtı önceden oluşturmalıdır. Bunu da galip gelen taraf her zaman kolayca iddia edebilir.
Thierry Meyssan
[1] Defending the Society of States_ Why America Opposes the International Criminal Court and its Vision of World Society, Jason Ralph, Oxford University Press, USA (2007)
[2] « Examen préliminaire : Bangladesh/Myanmar », ICC/CPI.
[3] ABD, Roma Tüzüğü’ne imza atmamış olmasına karşın, Fransız-İngiliz ortak karar tasarısına imza atmıştır. « Réunion du Conseil de sécurité sur le Proche-Orient (vétos) », Réseau Voltaire, 22 mai 2014.
[4] Africa and the International Criminal Court, Gerhard Werle, Lovell Fernandez, Moritz Vormbaum, T.M.C. Asser Press (2014).The International Criminal Court at the Mercy of Powerful States.An Assessment of the Neo-Colonialism Claim Made by African Stakehold, Res Schuerch, T.M.C. Asser Press (2017).
[5] « Luis Moreno-Ocampo, pourfendeur du mal épris de lumière », Angélique Mounier-Kuhn, Le Temps, 29 juin 2011.
[6] « Les Secrets de la Cour : Dossiers manipulés, comptes offshore, conflits d’intérêts... : 40 000 documents confidentiels dévoilent les dessous de la CPI », Fabrice Arfi et Stéphanie Maupas, Médiapart, 29 septembre 2017.
[7] « CPI : Luis Moreno Ocampo, l’accusateur accusé », Damien Glez, Jeune Afrique, 4 octobre 2017.
[8] L’Effroyable imposture 2, Thierry Meyssan, éditions Demi-Lune, 2018.
[9] « Refik Hariri cinayetine ilişkin gerçekler », yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Оdnako (Rusya), Voltaire İletişim Ağı, 29 Kasım 2010.
[10] A Report into the credibility of certain evidence with regard to Torture and Execution of Persons Incarcerated by the current Syrian regime, Carter-Ruck, January 20, 2014
[1] Defending the Society of States_ Why America Opposes the International Criminal Court and its Vision of World Society, Jason Ralph, Oxford University Press, USA (2007)
[2] «Examen préliminaire : Bangladesh/Myanmar», ICC/CPI.
[3] ABD, Roma Tüzüğü’ne imza atmamış olmasına karşın, Fransız-İngiliz ortak karar tasarısına imza atmıştır. « Réunion du Conseil de sécurité sur le Proche-Orient (vétos) », Réseau Voltaire, 22 mai 2014.
[4] Africa and the International Criminal Court, Gerhard Werle, Lovell Fernandez, Moritz Vormbaum, T.M.C. Asser Press (2014). The International Criminal Court at the Mercy of Powerful States. An Assessment of the Neo-Colonialism Claim Made by African Stakehold, Res Schuerch, T.M.C. Asser Press (2017).
[5] «Luis Moreno-Ocampo, pourfendeur du mal épris de lumière», Angélique Mounier-Kuhn, Le Temps, 29 juin 2011.
[6] «Les Secrets de la Cour : Dossiers manipulés, comptes offshore, conflits d’intérêts...: 40 000 documents confidentiels dévoilent les dessous de la CPI», Fabrice Arfi et Stéphanie Maupas, Médiapart, 29 septembre 2017.
[7] «CPI : Luis Moreno Ocampo, l’accusateur accusé», Damien Glez, Jeune Afrique, 4 octobre 2017.
[8] L’Effroyable imposture 2, Thierry Meyssan, éditions Demi-Lune, 2018.
[9] “Refik Hariri cinayetine ilişkin gerçekler”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Odnako (Rusya) , Voltaire İletişim Ağı , 29 Kasım 2010.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter