Eski Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Spitzenkandidat Manfred Weber için ayrılmış yerde Avrupa Komisyonu Başkanı olarak göreve başladı. Bu rol bugüne kadar Atlantikçi çıkarları temsil eden biri tarafından üstlenilmekteydi.

Avrupa Birliği, üyelerine daha önce güç kullanarak kendi imparatorluklarında edindikleri statüyü geri kazandırmayı amaçlamaktadır. Dünya değiştiği için, artık sömürgeci gerçekliğini Yabanileri Medeniyet’ten ayıran eğitim uçuruma dayandırmak mümkün değildir. Bu nedenle, Avrupa’nın asil ideallerinin hakimiyetini örten yeni bir ideolojiyi öne sürmek gereklidir.

Bu ideoloji zaten embriyon formunda mevcuttur ve ABD tarafından kendi liderliğini meşrulaştırmak için kullanılıyordu. Bunun daha tutarlı hale getirilmesi ve netleştirilmesi söz konusudur.

Temel sloganı, artık « evrenselciliğin » kökeni, serveti ve dini ne olursa olsun yasa önünde herkesin eşitliği olarak değil, herkesin seyahat ettiği ülkelerde tadını çıkarabileceği eşit muamele olarak anlaşılması gerektiğini doğrular. Bu açıdan, gerçek düşman artık düzensizlik ve neden olduğu güvensizlik değil, bizi koruması gereken ve uyruklarımıza göre aramızda uygunsuz farklılıklar yaratması beklenen devletlerdir; uluslarüstü bir devlet için mükemmel bir doktrindir bu! (önce ABD federal devleti, ardından da Avrupa federal devleti).

 Bu ideoloji, sosyolojik açıdan ayrım gözetmeksizin her türlü göç şeklini (insanlar arasındaki sınırların ortadan kalkmasını mümkün kıldığı için) ve cinsiyet karmaşasını (fiziksel farklılıklara dayalı eşitsizliklerin ortadan kaybolmasını mümkün kıldığı için) ayrım yapmadan destekler.
 Ekonomik alanda, sermayenin serbest dolaşımı (devletler tarafından engellenemeyecek olan) ve ticaretin küreselleşmesi (insanları ticaret yoluyla birbirine bağlar) için mücadele eder.
 Askeri alanda, « uluslararası toplumun » « küreselleşmemiş devletlere » (Yeni Dünya Düzeni’ne boyun eğmedikleri için) müdahalesini ve devlet dışı silahlı kuvvetlerin kullanımını (bazı devletlerin ortadan kalkması gerektiği için) destekler.
 Siyasi alanda, küresel ısınmadaki insan sorumluluğuna karşı mücadele gibi her türlü küresel davayı desteklemektedir. Son olarak, yerine küresel bir kanun (yani herkese dayatılan) ikame edebilmek için uluslararası hukuku (yani, ulusların üzerinde anlaşmaya vardığı) reddeder [1].

Her ne kadar Şansölye Merkel’in 2015 yılında başarısız olmasının ardından göç konusu Avrupa’daki seçkinler için tabu haline gelse de, diğer tüm konular herkes tarafından kabul edilmiştir.

 Kadın-erkek eşitliğinin bir parçası olan toplumsal cinsiyet karışıklığı, bugün transseksüel modelin değer kazanmasıyla sürdürülmektedir. Hiç kimse Parlamenter Meclisleri ve Yönetim Kurulları’ndaki kadın-erkek eşitliğinin halk katmanlarına hiç fayda sağlamadığını, sadece seçkinlere hizmet ettiğini gözlemlemeye cesaret edememektedir.
Transseksüelleri toplumla bütünleşmesinden cinsiyet belirsizliğini savunmaya geçişin neden her şeyi ilerlettiğini anlamak zordur.
 Sermayenin serbest dolaşımı, Avrupa Tek Senedi’nden (1986) beri tesis edilen « Dört Özgürlükler »den biridir. Büyük şirketlere ulusal vergilerden kaçma fırsatı tanır; kimsenin onu beğenmemesinin, ama hiç kaldırmak istememesinin nedeni budur.
Ticaretin küreselleşmesi Avrupa’da milyonlarca istihdamı yok etmiş ve orta sınıfları güçsüzleştirmeye başlamıştır [2].
 Küreselleşmemiş devletlere yönelik askeri müdahale, 2001 yılında ABD tarafından kabul edilen Rumsfeld/Cebrowski doktrininin esasıdır. Batılı seçkinlerin bunu hala görmezden geldiklerini görmek şaşırtıcıdır. ABD’nin 18 yıldır Afganistan’a barış getirme çabasındaki « başarısızlığı »na ilişkin geniş kapsamlı soruşturmanın yayınlamasını çok sayıda yoruma yol açmasının nedeni budur. Ama kesinlikle hiç kimse bunun bir başarısızlıktan daha çok, 2001 yılında Savunma Bakanı Donald Rumsfeld tarafından Pentagon’a verilen bir görev olduğunu söylemeye cesaret edemedi; « Bitmeyen Savaş » 18 yıldır her geçen gün daha fazla harekat sahnesinde sürdürülmektedir [3].
Devlet dışı askeri güçlerin kullanımı cihatçı örgütlerle birlikte zirve yapmıştır. Bunlardan biri olan IŞİD tanınmayan bir devlet kuracak kadar ileriye gidebilmiştir. Bugün, Avrupa Birliği’nin Türkiye’de değil Suriye’de faaliyet göstermesi koşuluyla terör örgütü PKK’ya resmi desteği ile devam etmektedir [4].
 Küresel ısınmanın insan kaynaklı nedenine karşı mücadele, her şeyden önce, artık döngüsünün sonuna gelmiş olan otomotiv endüstrisini yeniden yaratmayı amaçlayan bir politikadır: benzinden elektrikli motorlara geçiş. Milutin Milanković’in teorisinin (Dünyanın Güneş’e göre konumu) mevcut değişiklikleri açıklamak için yeterli olması, beşeri endüstriden kaynaklandığının « bilimsel olarak kanıtlanmış » olduğunun iddia edilmesini engellememektedir [5].

Bunun daha da kötüsü, küresel bir hukukun icadı ile gelmektir.

Dünyadaki farklı hukuksal gelenekleri görmezden gelen Avrupa Birliği, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne mali destek sağlamaktadır. Bu kurum uzun süre Afrika’da Avrupa sömürgeciliğinin aracı olduktan sonra, Avrupalıların diğer insanların geneli üzerindeki üstünlüğünü olumlamayı amaçlamaktadır.

Mahkeme, Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’yi insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle yargılamak için boşuna çabaladıktan sonra, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı Müslüman Kardeşler cemaatine direndiği için ve İsrail’i de Filistin topraklarında işlediği suçlarından dolayı yargılamayı ummaktadır. Avrupalıların ne Rohingyalılar, ne Suriyeliler, ne de Filistinliler için özel bir kaygısı olmadığı düşünüldüğünde, Birliğin ABD’den tamamen ters bir yol izlediğini, laiklik geleneğini tasfiye edecek şekilde kendini Müslümanların savunucusu olarak sunmaya çalıştığını gözlemlememek mümkün değildir [6].

Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, geçtiğimiz Nisan ayında Avrupa Parlamentosunun talep ettiği gibi (B8-0181/2019), insan hakları ihlallerine karşı kapsamlı bir yaptırım sistemi oluşturulacağını duyurdu. ABD’nin Global Magnitski Act [7] örneğinden esinlenen Avrupa Birliği, bir öğretmen gibi, İyi ve Kötüyü öğretecek ve herkese iyi ve kötü puanlar verecektir.

Sözcüklerin anlamı değişmektedir. XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyıla dek evrenselcilik sömürgeciliğe karşı mücadeleyi emrediyordu. XIX. ve XX. yüzyıllarda, « beyaz adamın görevini » dikte ediyor ve « gelişmiş » ülkelerin « az gelişmişleri » manda yönetimi altına almasına izin veriyordu. XXI. yüzyılda neo sömürgeciliğin gerekçesi haline gelir.

Başkan Ursula van der Leyen, Avrupa egemenliğini geri getirme programını şu sözlerle özetlemektedir: Zamanı gelmiştir, « güç kullanmalıyız ».

Çeviri
Osman Soysal

[1Çok taraflılık mı, uluslararası hukuk mu?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 4 Aralık 2019.

[2Global Inequality. A New Approach for the Age of Globalization, Branko Milanovic, Harvard University Press, 2016.

[3The Pentagon’s New Map, Thomas P. M. Barnett, Putnam Publishing Group, 2004. « Agression masquée en guerres civiles », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 27 février 2018.

[4IŞİD ve PKK/YPG’nin çözümsüz çelişkileri”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 12 Kasım 2019.

[5Barış ya da CO2’ye karşı mücadele: önceliğimizi belirlemeliyiz”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 29 Ekim 2019.

[6UCM’nin Güvenlik Konseyi kararını ihlal ederek Beşar Esad’ı suçlaması bekleniyor”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 12 Mart 2019.

[7Anglosaksonların Rusya’ya yönelik suçlamalarınnı ardında gizlenenler”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 24 Temmuz 2018.