Bu makale Gözlerimizin Önünde kitabından alıntılanmıştır.
Bakınız İçindekiler.

Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, komünist Afgan hükümetine karşı düzenlenecek terörist operasyonlarda Müslüman Kardeşler’in kullanılmasını tasarladı; bu da SSCB’nin müdahalesine yol açtı.

3- Cemaat, Carter-Brzeziński stratejisinin hizmetinde

Ortadoğu uzmanı Sör James Macqueen Craig, Müslüman Kardeşler’in Mısır dışında gizli operasyonlarda kullanılması konusunda Birleşik Krallık’ı ikna etti. 1915’te Arabistanlı Lawrence tarafından gerçekleştirilen operasyon örnek alınarak « Arap Baharları » planını tasarlayan yine aynı kişidir.

1972-73 yıllarında, James Craig adlı bir Foreign Office yetkilisi –ve muhtemelen MI6’ya bağlı- ve İngiltere’nin Mısır Büyükelçisi Sör Richard Beaumont, sadece Mısır’da değil ama bütün Müslüman dünyasında Marksist ve milliyetçilere karşı, ülkelerinin ve ABD’nin Müslüman Kardeşler’e destek vermesi için çok yoğun lobi faaliyetlerine girişir. Sör Craig, kısa süre sonra Majestelerinin önce Suriye, ardından da Arabistan Büyükelçisi olarak atanacak ve CIA’nın söylediklerini harfiyen yerine getirecektir. Bu kişi çok daha sonra « Arap Baharının » tasarımcısı olacaktır.

1977 yılında ABD’de Jimmy Carter Başkan seçilir. Zbigniew Brzeziński’yi Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atar. Brzeziński, Sovyetlere karşı İslamcılığı kullanmaya karar verir. Dünya İslam Birliğine yaptığı ödemeleri arttırması için Suudilere yeşil ışık yakar, Pakistan, İran ve Suriye’de rejim değişiklikleri düzenler, Afganistan’ı istikrarsızlaştırır ve ABD’nin « Genişletilmiş Ortadoğu » petrolüne erişimini bir ulusal güvenlik hedefi haline getirir. Son olarak Cemaate askeri imkanlar sağlar.

Bu strateji, NATO’nun 1979 Nisan’ında Avusturya’da düzenlediği Bilderberg Grubu [1] toplantısı sırasında Bernard Lewis tarafından ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. İngiliz-İsrail-ABD asıllı İslam Bilimci burada, Müslüman Kardeşler’in sadece Sovyetler karşısında etkin rol oynamak ve Orta Asya’da iç karışıklıklar çıkarmakla kalmayıp, aynı şekilde İsrail’in çıkarına uygun olarak Ortadoğu’yu da Balkanlaştırabileceğini anlatır.

Beklentilerin aksine, Kardeşler Brzeziński planını izlemekle yetinmezler, daha da ileri görüşlü davranarak, Cemaatin başka ülkelerde, daha sonra kendi başlarına başarılı olacak farklı kollarını oluşturmak için Riyad ve Washington’un desteğini elde eder. Arabistan Kralı, faaliyetlerini 120 ülkeye yayan ve savaşları finanse eden Dünya İslam Birliği’ne yıllık olarak ortalama 5 milyar dolar ayırır. Karşılaştırma yapmamız gerekirse, 5 milyar dolar, Kuzey Kore’nin askeri bütçesiyle eşdeğerdir. Birlik, BM’nin Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nde danışmanlık ve UNİCEF’te ise gözlemcilik statülerini elde eder.

Mısır dışında Müslüman Kardeşler’in ilk devlet başkanı General Muhammed Ziya ül Hak, Cemaat savaşçılarının Afgan komünistlerine karşı bir geri üsse sahip olmalarına izin verir.

Pakistan’da, ABD’de Fort Bragg’da eğitilen Genelkurmay Başkanı General Muhammed Ziya ül Hak, Cumhurbaşkanı Zülfikar Ali Butto’yu alaşağı eder ve onu astırır. Cemaat-i İslami yani Müslüman Kardeşler’in yerel sürümü üyesi olan Ziya ül Hak, toplumu İslamileştirir. Zamanla Şeriat tesis edilir –dine küfretmeye ölüm cezası dahil- ve geniş bir İslami okul şebekesi oluşturulur. Cemaat, ilk defa Mısır dışında iktidara gelmiştir.

Brzeziński, İran’da Şah’ı görevden ayrılmaya ikna eder ve kendini bir « Şii İslamcı » olarak tanımlayan İmam Ruhullah Humeyni’nin geri dönüşünü örgütler. 1945 yılında, o zamanlar henüz genç olan Humeyni, Sünni-Şii çatışmasını körüklememesi için ikna etmek üzere Kahire’de Hasan el Benna ile görüşmüştür. Ardından, Seyyid Kutub’un iki kitabını çevirmiştir. Kardeşler ve İranlı Devrimci toplumsal konularda uzlaşsalar da siyasi konularda kesinlikle aynı düşüncede değildirler. Ayetullah Tahran’a varır varmaz, Brzeziński yanıldığını anlar. Humeyni, Şah rejiminde şehit düşenlerin mezarlarında dua edecek ve orduyu emperyalizme karşı isyana çağıracaktır. Brzeziński, Tahran Büyükelçiliğinde rehine olarak tutulan ABD’li casusları kurtarmak üzere Delta Force’u göndererek bir ikinci hata daha yapar. Batılıların gözünde aslında casus olan diplomatlarının öyle olduklarını gizlemeyi başarsa da, başarısız « Kartal Pençesi » harekatıyla askerlerini gülünç duruma düşürür ve Pentagon’da Müslümanları yenmek için imkanların geliştirilmesi gerektiği düşüncesinin iyice yerleşmesine neden olur.

"Suudi milyarder Usame bin Ladin, Sovyetlere karşı Batı’nın kahramanı"

Brzeziński, Afganistan’da « Siklon Operasyonu »’nu başlatır. Kırk’a yakın ülkeden gelen 17 ila 35 000 arası Müslüman Kardeş, Afganistan Demokratik Cumhuriyetinin talebi üzerine onu savunmaya gelen –ABD propagandasının iddia ettiği gibi hiçbir zaman « Sovyet işgali » yaşanmadı- SSCB’ye karşı savaşacaklardır [2]. Bu adamlar muhafazakar savaşçılar ve aralarında Peştun Gülbeddin Hikmetyar ve Tacik Ahmet Şah Mesud’un da yer aldığı yerel Müslüman Kardeşler koalisyonuna destek için gelirler. Silahların büyük bölümünü resmi olarak tescilli düşmanları, ama bundan böyle artık ortakları olacak olan İsrail’den alırlar [3]. Bu güçlerin tümüne Pakistan’dan General Muhammet Ziya ül Hak komuta etmekte ve bunlar ABD ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilmektedir. Cemaat savaşmaları için Anglosaksonlar tarafından ilk kez kullanılmaktadır. Savaşçılar arasında Kafkasya savaşlarının, Endonezya’daki Cemaat-i İslami’nin, Filipinlerdeki Ebu Seyyaf Grubunun ve tabi ki El Kaide ve IŞİD’in gelecekteki sorumluları bulunmaktadır. ABD’de Sovyet karşıtı operasyon Cumhuriyetçi Parti ve küçük bir aşırı sol hizip olan Social Democrats USA’nın Troçkistleri tarafından desteklenir.

Carter-Brzeziński stratejisi bir ölçek değişikliği anlamına gelmektedir [4]. O güne kadar İslamcı grupların finansmanını sağlayan Suudi Arabistan, Sovyetlere karşı yürütülen savaşın fonlarını yönetmekle görevlendirilir. Suudi istihbaratının başkanı Prens Türki (dönemin Kralı Faysal’ın oğlu), Batılı istihbarat zirvelerinin vazgeçilmez şahsiyeti haline gelir.

Filistinli Abdullah Azzam ve Suudi Usame bin Ladin, Riyad’ta Seyyid Kutub’un kardeşi Muhammed Kutup tarafından eğitildi. Bu kişiler sırayla Müslüman Kardeşler’in Afganistan’daki savaşçılarını yönetti.

Arap ve Afganlar arasında düzenli aralıklarla sorunlar yaşandığı için, Prens Türki, Kardeşler arasındaki ilişkilere çeki düzen vermesi ve Dünya İslam Birliğinin yerel şubesini yönetmesi için önce « cihadın imamı » Filistinli Abdullah Azzam’ı, ardından da milyarder Usame bin Ladin’i gönderir. Azzam ve bin Ladin, Seyyid Kutub’un kardeşi tarafından Suudi Arabistan’da eğitilmiştir.

Müslüman Kardeşler, Carter’in görev süresi boyunca, Suriye Halep Askeri Akademisi’ndeki Sünni olmayan gençlerin « akıncılar » tarafından öldürülmesi de dahil olmak üzere uzun süren bir terör kampanyasına girişirler. Müslüman Kardeşler Ürdün’de, İngilizlerden askeri eğitim aldıkları kamplara sahiptir. Bu kurşuni yıllar süresince CIA, Müslüman Kardeşler ile Riyad el-Türk’ün eski Komünistlerden oluşan fraksiyonu arasında bir ittifak kurmayı başarır. El-Türk ve arkadaşları Georges Sabra ve Michel Kilo, Lübnan İç Savaşı süresince Batılı kampı desteklemek için Moskova ile ilişkilerini kesmişlerdir. ABD’li Social Democrats USA adlı gruba katılırlar. Üç adam, Müslüman Kardeşler’in yeni proletaryayı oluşturduğu ve Suriye’nin ancak bir ABD müdahalesiyle kurtarılabileceği görüşlerini ifade ettikleri bir manifestoyu kaleme alırlar. Sonuç olarak Kardeşler, Irak BAAS’ının (İran’a karşı Washington ile işbirliği yapan) ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle 1982’de bir askeri darbe girişiminde bulunurlar. Hama’daki çatışmalarda Pentagon’a göre 2 000, Cemmat ve CIA’ya göre ise 40 000 kişi ölür. Ardından, daha sonra kendisi de öz kardeşine karşı bir darbe girişiminde bulununca görevden alınan ve Paris’te sürgüne gönderilen Devlet Başkanı Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat, Palmira’da yüzlerce mahkumu öldürür. Troçkistler hapse atılır ve Kardeşler’in büyük bölümü, Şansölye Helmut Kohl ve Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın siyası sığınma hakkı tanımasıyla ya Almanya’ya (eski Suriye Mürşidi İssam el Attar’ın yaşadığı), ya da Fransa’ya (Suriyeli Ebu Mussab gibi) kaçar. İki yıl sonra, paylaşım sırasında artık sürgünde olan muhalefet içerisinde bir skandal boy verir: Dünya İslam Birliği tarafından verilen 10 milyonluk bir zarfın içerisindeki üç milyon dolar ortadan kaybolmuştur.

4- Bir cihat enternasyonalinin oluşturulmasına doğru

Dünya İslam Birliği 80’li yıllar boyunca, Washington’dan Cezayir toplumunu dönüştürme emri alır. Riyad, on yıl boyunca köylerde camiler inşa eder. Her seferinde, camilere sağlık ocakları ve medreseler de eklenir. Toplumun tüm kesimlerinin sağlık ve eğitime erişimini bir türlü sağlayamayan Cezayirli yetkililer bu yardımı memnuniyetle karşılar. Cezayir’deki emekçi sınıflar kendilerine çok yardım sunamayan devletten uzaklaşır ve çok cömert davranan camilere yaklaşır.

Eski CİA başkanı Başkan baba Bush, daha sonra ülkesinin istihbarat servislerinin başına geçerek mevkidaşı olacak olan Büyükelçi Prens Bender bin Sultan bin Abdülaziz el Suud’a oldukça samimi davranır. Ona Bender Bush ismini takarak evlatlık oğlu olarak kabul eder.

1982 yılında Prens Fahd Suudi Arabistan Kralı olunca, Prens Bender’i (Savunma Bakanının oğlu) Washington Büyükelçisi olarak atar ve Prens, Kralın hükümdarlığı boyunca bu görevini sürdürür. Çifte görev üstlenmiştir: bir yandan Suudi-ABD ilişkilerini yönetirken, diğer yandan İstihbarat Başkanı Türki ve CIA arasında aracılık yapar. Kendisini « manevi evladı » olarak kabul eden, Başkan Yardımcısı ve eski CIA Başkanı George H.W. Bush; ardından da Savunma Bakanı Dick Cheney ve CIA’nın gelecekteki Başkanı George Tenet ile dostluğunu geliştirir. Seçkinlerin sosyal yaşamına dahil olur ve Pentagon’un genelkurmay başkanlarının Hıristiyan tarikatı The Family’ye olduğu gibi, San Francisco’nun ultra-muhafazakar Bohemian Club’üne de katılır.

Bender, cihatçıları Dünya İslam Birliği üzerinden yönetir. British Aerospace’tan petrol karşılığı silah alımı için Londra ile Krallığı arasında pazarlıklar yürütür. « Güvercin » yani Arapça El Yamamah kontratları, Riyad’a 40 ila 83 milyar dolar arasında bir maliyete yol açacak ve bunun büyük bir bölümü İngilizler tarafından, bu yolla cihat paralarını aklayan Prense geri ödenecektir.

1983’te Başkan Ronald Reagan, Social Democrats USA’nın eski lideri Carl Gershman‘a yeni kurulan National Endowment for Democracy’nin yönetimini emanet eder [5]. Bu, « Beş Göz » anlaşmasına tabi, STK görünümünde olan bir istihbarat örgütüdür. Avustralyalı, İngiliz, Kanadalı, ABD’li ve Yeni Zelandalı gizli servislerin yasal vitrinidir. Gershman, eski Troçkist yoldaşları ve Müslüman Kardeşler’deki dostlarıyla Lübnan, Suriye ve Afganistan’da daha önce birlikte çalışmıştır. CIA ve MI6’nın Cemaati mümkün olan her yerde desteklemek için kullandığı dernek ve vakıflardan oluşan geniş bir şebeke oluşturur. « Kirkpatrick Doktrini »’ne bağlı olduğunu beyan eder: ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiği sürece bütün ittifaklar doğrudur.

1985’te Birleşik Krallık, akademik uzmanlık geleneğine sadık kalarak, Müslüman toplumlarını ve Kardeşler’in bunları nasıl etki altında bırakabileceğini incelemekle görevli bir enstitü olan Oxford Centre for Islamic Studies’i kurar.

Hasan el-Turabi ve Ömer el-Beşir Sudan’a Müslüman Kardeşler’i dayatırlar. Ülkelerinin özellikle sekter ve geri kalmış bağlamında, karşılıklı olarak kendilerini yok etmeden önce Cemaat ile birlikte yasadışına geçeceklerdir.

1989’da Kardeşler, bu kez Sudan’da Albay Ömer el Beşir yararına bir ikinci askeri darbeyi başarıyla gerçekleştirir. Beşir, ülkenin Mürşidi Hasan el Turabi’yi Millet Meclisi Başkanlığına yerleştirmekte gecikmez. Turabi, Londra’da düzenlenen bir konferansta, ülkesinin dünyadaki İslamcı grupların geri üssü haline geleceğini duyurur.

Yine 1989 yılında, iktidardaki parti çeşitli skandallarla çökerken, Abbasi Madani çevresinde Cezayir’de İslami Selamet Cephesi (Fransızca kısaltmasıyla FİS) ortaya çıkar. FİS, Suudilerin « armağanı » camiler ve bunun sonucu olarak on yıllardır buralara gidip gelen Cezayirliler tarafından desteklenir. İdeolojisine bağlılıktan daha çok mevcut idarecilerin reddedilmesi nedeniyle FİS yerel seçimleri kazanır. Siyasetin başarısız kaldığını ve İslamcılarla ontolojik olarak müzakere etmenin imkansız olduğunu değerlendiren ordu bir askeri darbe düzenler ve seçimleri iptal eder. Ülke, birçok belirsizliğe sahip, uzun ve kanlı bir iç savaşa saplanır. Gerillalar 150 000’den fazla insanı öldürür. İslamcılar hem bireysel, hem de toplu cezalandırma eylemleri yapmaktan çekinmezler. Örneğin, yayınlanan fetvaya karşın oy kullanmış olmakla suçlanan Ben Talha sakinlerini katledip köyü yerle bir ederler. Cezayir, yeni operasyonlar için bir açık laboratuar işlevi görür. Köylüleri katledenlerin İslamcılar değil de askerler olduğuna ilişkin söylentiler yayılır. Gerçekte ABD’de eğitim gören birçok üst düzey gizli servis yetkilisi İslamcıların arasına karışır ve karışıklık çıkarırlar.

1991’de, « Sururiciler » monarşiye karşı başkaldırırken, Afganistan Savaşı sonunda Suudi Arabistan’a geri dönen ve anti-komünist mücadelenin kahramanı gibi karşılanan Usame bin Ladin, Kral ile resmi olarak ihtilafa düşer. Bu isyan, bu « İslami Uyanış » dört yıl sürer ve başlıca liderlerin hapse atılmasıyla sona erer. Tam otoriteye sahip olduğunu sanan monarşiye, Kardeşler’in siyasetle dini birbirine karıştırmayı sürdürerek camiler aracılığıyla isyan koşullarını yarattığını gösterir.

Bu bağlam içerisinde, Usame bin Ladin Iraklılara karşı daha önce Afganistan’da çarpışmış birkaç bin savaşçının yardımını önerdiğini iddia eder ama ne ilginçtir ki Kral, ABD ve müttefiklerinin milyonlarca askerini tercih edecektir. « Dolayısıyla », bin Ladin, gerçekte Kardeşler’in otoritesinden uzaklaşan ve monarşiye karşı başkaldıran İslamcıların kontrolünü yeniden ele geçirme göreviyle Sudan’a sürgüne gider. Hasan el Turabi ile birlikte, elliye yakın ülkeden İslamcı ve milliyetçi hareketin temsilcilerini davet ettiği Pan-Arap ve Pan-İslamist halk konferansları düzenler. Suudi Arabistan’ın devletleri bir araya getiren İslam Konferansı Örgütü ile daha önce yaptığının bu kez partiler düzeyinde oluşturulması söz konusudur. Katılımcılar, toplantıların giderlerinin Suudiler tarafından karşılandığından ve bunların düzenlendikleri otelleri CIA’nın izlediğinden habersizdirler. Yaser Arafat’tan Lübnan Hizbullah’ına kadar herkes bu toplantılara katılır.

FBI, CIA’nın başta Afganistan savaşı –ama aynı zamanda Latin Amerika’daki uyuşturucu kaçakçılığını da- olmak üzere, gizli operasyonlarının finansmanında kullandığı büyük Müslüman bankası BCCI’yi mahkum ettirmeyi başarır [6]. Bankanın iflası duyurulduğunda, küçük mevduat sahiplerine paraları iade edilmez ama Usame bin Ladin, Washington’un hizmetinde Müslüman Kardeşler’in davasını sürdürmek için 1,4 milyar dolarını geri almayı başarır. CIA bunun üzerine faaliyetlerini Faysal Islamic Bank ve bağlı şirketi Al Baraka’ya aktarır.

(Sürecek…)

Çeviri
Murat Özdemir

Bu kitap Türkçe olarak bilgisayar versiyonunda bulunmaktadır.

[1« Ce que vous ignorez sur le Groupe de Bilderberg », par Thierry Meyssan, Komsomolskaïa Pravda (Russie) , Réseau Voltaire, 9 avril 2011.

[2« Brzezinski : "Oui, la CIA est entrée en Afghanistan avant les Russes …" », par Zbigniew Brzeziński, Nouvel Observateur (France) , Réseau Voltaire, 15 janvier 1998.

[3Charlie Wilson’s War: The Extraordinary Story of How the Wildest Man in Congress and a Rogue CIA Agent Changed the History of Our Times, George Crile, Grove Press (2003).

[4Les dollars de la terreur, Les États-Unis et les islamistes, Richard Labévière, Éditions Bernard Grasset (1999). English version: Dollars for Terror: The United States and Islam, Algora (2000).

[5CİA’nin yasal penceresi NED”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Odnako (Rusya) , Voltaire İletişim Ağı, 16 Ağustos 2016.

[6The BCCI Affair, John Kerry & Hank Brown, US Senate (1992); Crimes of a President: New Revelations on the Conspiracy and Cover Up in the Bush and Reagan Administration, Joel Bainerman, SP Books (1992); From BCCI to ISI: The Saga of Entrapment Continues, Abid Ullah Jan, Pragmatic Publishing (2006).