Bu makale Gözlerimizin Önünde kitabından alıntılanmıştır.
Bakınız İçindekiler.

Katar Emiri için her şeyin en iyisi.

20- Suriye’ye karşı savaşın başlangıcı

El Cezire, Tunus, Libya ve Mısır’dan yaptığı tüm röportajlarını olayların ne zaman Suriye’ye sıçrayacağı sorusuyla noktalarken, operasyonun başlangıcı için 18 Mart 2011’i beklemek gerekecektir: Deraa’da yapılan bir gösteri çığırından çıkar ve dört kişinin ölümüyle sonuçlanır. Kent askerler tarafından kontrol altına alınırken, protesto gösterileri birkaç gün içinde yayılır. Çatışmalarda yüzden fazla kişi ölür ve şehir merkezi harabeye dönüşür. El Cezire’ye göre polis hükümet karşıtı sloganlar atan çocukları yakalamıştır. Çocuklara işkence yapmış, tırnaklarını sökmüştür.

Humus kenti de yine aynı şekilde kontrolden çıkan geniş bir gösteriye sahne olur. Bu kent de askerler tarafından kontrol altına alınır. 10 Mayıs’ta Almanya, Fransa, Hollanda ve İsveç, Avrupa Birliği’ne yaptırım uygulama kararı aldırırlar: polisin kullanımına yönelik malzemelere ihracatı yasağı ve aralarında Mahir Esad’ın (Cumhurbaşkanlığı Muhafız Komutanı ve Başkanın küçük kardeşi) da yer aldığı on üç yetkili isme yaptırım uygulanır.

Hamza Ali El-Katip’in kimlik fotoğrafı ve ailesine teslim edilen bedeninin fotoğrafı. SyrianRevolution2011’e göre, işkence gördü. Adli tabiplere göre bedeni morgda çürüdü.

25 Mayıs’ta, Almanya, Fransa, Portekiz ve Birleşik Krallık Güvenlik Konseyinden Suriye’yi Libya ile aynı konuma sokan bir karar tasarısını geçirmeyi denerler. Ama başarısız olurlar. Güney Afrika, Brezilya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ve Rusya Federasyonu, uluslararası toplum adını verdikleri şeyin Suriye Arap Cumhuriyetine nasıl davranması gerektiğini dikte etmesine karşı çıkarlar. Tam da bu sıralarda BaradaTV, 13 yaşındaki erkek çocuğu Hamza Ali el-Katip’in cesedinin fotoğraflarını yayınlar. Hava Kuvvetlerinin istihbarat servisi tarafından işkence gördüğü ve hadım edildiği söylenir. El Cezire’ye göre rejim çocuklara işkence yapmakta ve onları öldürmektedir.

31 Mayıs ve 16 Temmuz 2011’de, Fransa, Katar ve Türkiye, siyasi muhalefetin biri Antalya’da, ikincisi İstanbul’da olmak üzere iki konferansının organizasyonunu himaye ederler. Son toplantıya, 2007 yılında Müslüman Kardeşler tarafından kurulan « Ulusal Selamet Cephesi »ne göndermeyle « Ulusal Selamet Konferansı » adı verilir.

ABD, İstanbul’da Esad karşıtı 350 göçmeni bir araya getirirken, Fransa onlara bir « Suriye Ulusal Konseyi » seçtirmekle görevlendirildi.

Eylül ayındaki İstanbul Konferansı, Batılıların Libya Arap Cemahiriyesine güvenli seçenek olarak sunduğu Libya Ulusal Geçiş Konseyi örnek alınarak Suriye Ulusal Konseyinin doğmasına olanak verir. Libya ve Suriyeli her iki örgüt de, CİA’nın önceki yıllarda seçtiği kişiler kullanılarak Fransa tarafından oluşturulmuştur. Libyalı üyeler gibi, Suriyeli üyeler de hemen maaşa bağlanırlar. Katılımcıların çoğunluğu Müslüman Kardeşler üyesidir, ama her iki örgüt de kamuoyuna laik olarak sunulduğu için toplantılar sırasında hiçbir zaman bu etiketi kullanmazlar. Suriyeli konseye, Paris Panthéon-Sorbonne Üniversitesi Sosyoloji Profesörü ve National Endowment for Democracy’nin (NED) işbirlikçisi Burhan Galyum başkanlık yapmaktadır. Basın bu « büyük laik » adamın aslında Cezayirli İslami Selamet Cephesi (FİS) Başkanı Abassi Madani’nin eski danışmanı olduğunu herkese duyurmaktan kaçınır.

Fransız Dışişleri Bakanlığı, bir aktrisin yardımıyla kendi televizyon kanalı France24’te, Suriye Büyükelçisi Lamia Şakkur’un istifasını sahneye koyar. Ardından Suriye’nin dünyadaki tüm büyükelçileri üzerinde baskı kurar, istifa etmelerini, aksi taktirde bir uluslararası mahkemeye çıkarılacaklarını söyler. Gerçek büyükelçi çok itiraz etse de, bu savaş propagandasından hiçbir zaman arkası gelmedi.

7 Haziran’da, Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak çalışan France24 televizyon kanalı, Fransa’daki Suriye Büyükelçisi Lamia Şakkur ile gerçekleştirilen çok acıklı bir telefon görüşmesini yayınlar. Büyükelçi ülkesindeki katliamları protesto etmek için istifa ettiğini duyurur. France24’ün yardımcı yayın yönetmeni Renée Kaplan, yayındaki sesin, çok iyi tanıdığı Büyükelçiye ait olduğuna yemin etse de, aslında kanala ait başka bir stüdyodan konuşan gazeteci Fahd Alargha-Almasri’nin eşidir [1]. France24 ile koordineli bir şekilde, Fransız Dışişleri Bakanı dünyadaki bütün Suriyeli büyükelçileri arayarak meslektaşları Lamia Şakkur’un canlı yayındaki « istifasını » duyurur ve onları da aynı şekilde istifaya zorlayarak aksi takdirde Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanacakları tehdidinde bulunur. Asıl büyükelçi hemen yapılanlara karşı çıkar ve France24’ten düzeltme talebinde bulunur. Ama tabi ki talebi reddedilir. BFM TV ona söz hakkı tanıyınca, zehirlemenin etkisi büyük olur ve baskılar karşısında hiçbir Suriye Büyükelçisi çözülmez. Üç Cumhurbaşkanı, Ulusal Meclis ve Senato tarafından atanan Fransız Radyo Televizyon Yüksek Konseyi, bu olay hakkında hiçbir zaman soruşturma açmayacaktır.

Bernard-Henry Lévy’nin sunuculuğunu üstlendiği 4 Temmuz 2011 tarihli toplantı, kendisi tarafından değil, ama Müslüman Kardeşler’in Yüce Rehberinin bir temsilcisinin varlığında İsrail Savunma Bakanı tarafından düzenlendi.

4 Temmuz’da lobici Bernard-Henry Lévy, Suriye demokratik muhalefetini ve zalim Beşar Esad’ın devrilmesini desteklemek için Saint Germain-des-Près Sinemasında bir toplantı düzenler. Sarkozy yanlısı eski Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner ve gelecekteki mevkidaşı Hollande yanlısı Laurent Fabius ile birlikte toplantıya başkanlık yapar. Üç adam, sağ ve sol kesimin yönetici sınıfını girişimlerine katılmaya davet eder. Sağ, sol ve yeşiller arasından önemli şahsiyetler gönüllü olarak imza verirler. Kimse salonda bulunan İsraillileri ve Müslüman Kardeşler yöneticilerini fark etmez. Talepte bulunulan herkes hayırlı bir şey yaptığını düşünmektedir ve aralarından hiçbiri imza attıkları metnin yaratacağı sonuçları düşünmez [2].

Arap Baharları’nın sözde « devrimci »lerinin gerçek hedefleri bayraklarında kendini gösteriyor: Libyalıların 1951’de Kral İdris’inki olması gibi, 1932 yılında Fransız sömürgeciler tarafından kullanılan Suriyelilerin bayrağı.

8 Temmuz’da, ABD ve Fransa’nın Şam büyükelçileri Robert Ford ve Éric Chevallier, Hama’da düzenlenen bir gösteriye katılırlar [3]. Suriye Hükümeti muhalefeti desteklemek ve ülkede karışıklığı yaymakla suçladığı büyükelçileri bakanlığa davet eder. Ülkedeki Cumhuriyet taraftarları, ABD ve Fransız büyükelçilikleri önünde gösteri düzenlerler. Robert Ford alay geçer gibi, Hama’da muhalefetin şiddete başvurmadığını iddia eder ve BAAS taraftarlarının diplomatik temsilciliğe saldırdığı suçlamasında bulunur. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Esad’ın « vazgeçilmez olmadığını » belirtir. Güvenlik Konseyi yaptığı başkanlık açıklamasında, elçiliklere yapılan saldırıyı kınar.

29 Temmuz’da, Albay Riyad Esad, ordudan ayrıldığını ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) kurduğunu duyurur. Diğer askerleri kendisine katılmaya ve « rejimi » düşürmeye davet eder. Operasyon DGSE tarafından yürütülür. Albay Esad, Devlet Başkanı Beşar Esad ile olan isim benzerliği nedeniyle özellikle seçilmiştir. Ama ne yazık ki, soyadları Latin alfabesinde benzer olsa da Arap alfabesinde farklı yazılmaktadır. ÖSO « bağımsızlık bayrağını » kullanır. Gerçekte söz konusu bayrak, bağımsızlık sırasında kullanılmaya devam eden Fransız sömürgeciliğinin bayrağıdır. Pan Arabizm’in dört rengini içermektedir: Muhammed’in kırmızısı, Abbasilerin siyahı, Fatimilerin yeşili ve Emevilerin beyazı.

Bayrakta bulunan üç yıldız, Şam, Halep Hükümetlerini ve Nusayri topraklarını simgelemektedir. Bu bayrak Suriyelilere hiç de yabancı değildir çünkü 2006 yılından beri en ünlü yerli dizi olan ve Fransız işgali altındaki bir köyün öyküsü anlatan Bab el-Hara’da sık sık görülmektedir. Zavallı jandarma komutanı masasını bir tarafta Fransız işgalcinin, diğer tarafta ise ÖSO’nun gelecekteki bayrağıyla süslemektedir.

Ortadoğu’nun « demokratikleştirilmesi » süreci yürürlüktedir. En azından görüntü böyledir. Olan biteni çok iyi anlamamakla birlikte, zaten Tunus’ta gülünç duruma düşen « İnsan Haklarının anayurdu » Fransa, mutlaka harekete katılması gerektiğini zanneder.

21 - Libya ve Suriye’deki operasyonların ortak noktaları

ÖSO’ya Fransız mandasının ve Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ne ise Kral İdris’in bayrağının verilmiş olması, görev bölümünü ortaya koymaktadır. Libya bir kez daha İngiltere’nin, Suriye ise Fransa’nın etkisi altına girmeye adaydır.

Fransız Dışişleri Bakanı Libya Ulusal Geçiş Konseyi’nin ve Suriye Ulusal Konseyi’nin propagandasını kendi görsel işitsel birimlerine emanet eder: reklamcı Alain Duplassis de Pouzilhac tarafından yönetilen Fransa’nın dış görsel işitsel kurumu (France24, RFİ, Monte Carlo).

Başlangıçta Batı propagandası Fransa tarafından sağlandı. 5 Temmuz’da, Fransız Dışişleri Bakanlığının televizyon kanalı France24, uygun bir yönetime sahip olmamasını telafi etmesi için Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından görevlendirilir. Anlaşma Fransa’nın Yurtdışı Radyo Televizyon Kurumu (AEF)’nin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla Alain Duplessis de Pouzilhac ve Libya Ulusal Geçiş Konseyi Enformasyon Bakanı Mahmut Şammam arasında imzalanır. Fransız gazeteci sendikaları, meslek etiğine aykırı olan bu resmi taraf tutma tavrını kınarlar [4]. Oysa anlaşmanın kapsamı Ekim ayında, -daha da gizli bir şekilde- Suriye Ulusal Konseyi ile daha da genişletilir.

Mart 2011 sonunda, Fransız Bakanın « Haçlı Seferine » benzettiği Libya’ya karşı savaşın niteliği hakkında ortaya çıkan bir söz dalaşı, Fransız İçişleri Bakanı Claude Guéant ile Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı karşı karşıya getirir. Bu, Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppé’ye, Türk mevkidaşı Ahmet Davutoğlu ile yakınlaşmayı müzakere etme fırsatı verir.

I. Fransua’dan beri, Fransa ve Osmanlılar arasında uzun ve utanç dolu bir ittifak geleneği söz konusudur. XVIncı yüzyılda Paris, dinsel farklılığı göz ardı ederek, Müslüman olan Muhteşem Süleyman’ın « armağanlarıyla » baştan çıkarılmasına izin verir. Kendi arzusuyla yoldan çıkan I. Fransua, Kutsal Habsburg Alman İmparatorluğuna karşı « babasıyla » ittifak yapmayı kabul eder. Sultan Süleyman yazışmalarında ona « Fransa Valisi » diyerek hakaret eder. Osmanlı orduları Fransa’nın Midi bölgesine yerleşir ve I. Fransua onları ağırlamak için Tulon katedralini camiye dönüştürür.

Alain Juppé ve Ahmet Davutoğlu arasında imzalanan gizli anlaşma iki ülkenin hedeflerini içermektedir. Fransa, sanki bunu 20’li yıllarda yapıyormuş gibi, Kürt aşiretleri için bir devleti destekleyecektir. Türkiye, Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de devlet kurmaları için destekleyeceği bu Kürtlerden kurtulacaktır. Öte yandan, Suriye’de bir Kürt devletinin kurulması mümkün olmayacaktır ve bu gizli anlaşma Fransa-Türkiye ilişkilerini mayınlayacaktır.

Fransız Hukuku, Birinci Dünya Savaşının sona ermesinden beri gizli diplomasiyi yasaklasa da, Juppé-Davutoğlu anlaşması gizli kalır. Dolayısıyla hiçbir zaman parlamentoda onaylanmaz ve hiçbir hukuksal değeri yoktur.

Suriye’nin kolonizasyonu (Milletler Cemiyeti’nin mandası) Fransız Yüksek Komiseri, Halep ve Rakka’daki Arap milliyetçi isyanını bastırmak için Türklerin yardımıyla Kürt Milli aşiretinden 900 kişiyi devşirir. Bu paralı askerler, daha sonra bugünkü Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağı altında Fransız jandarması olarak çarpışacaklardır (5 Ocak 1921 tarihli telgraf).
Fransız Kara Kuvvetleri arşivi.

Nicolas Sarkozy ve Alain Juppé, birincisi için Yüce Divan, ikincisi ise Cumhuriyet Adalet Divanına anında çıkarılma tehlikesini göze almadan, bu belgeyi yayınlayamazlar. Plan, Türkiye’nin Libya’da henüz yeni başlayan, Suriye’de ise daha başlamamış olan savaşlara katılmasını öngörüyor. Türkiye, Koalisyonun Libya Arap Cemahiriyesini devirmesine yardım etmek için Mısrata sakinlerini –çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğundaki Yahudi askerlerin torunları olan Adgamlardan ve Jön Türklere destek vermiş olan göçebe siyahi köle tüccarları Müntasırlardan oluşan- harekete geçirmeyi taahhüt eder. Türkiye aynı zamanda, Suriye Arap Cumhuriyetini devirmek üzere Suriye’nin kuzeyindeki Türkmen halklarını da seferber edecektir. Bunun karşılığında Fransa, her ne kadar Sarkozy seçim kampanyasında seçmenlerine tam tersini söz vermişse de, Avrupa Birliğine girmesi konusunda Ankara’ya yardımcı olma sözünü verir. Özellikle de iki ülke Kürt sorununu Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bozmadan çözecektir. Başka bir deyişle, Suriye’de « Kürdistan » adı verilecek bir bağımsız devlet kurulacak, ardından da Türkiye’deki Kürtlerin bir bölümü buraya sürülecektir. Bu proje akla aykırıdır zira Kürdistan tarihsel olarak sadece Türkiye topraklarında yer almaktadır. Ne bir eksik, ne bir fazla, söz konusu olan Libya’nın ve Suriye’nin fethi ve Türkiye’nin etnik temizliği planıdır.

Hatırlatmamız gerekirse, Alain Juppé kendisine yararlı olacağını gördüğünde, soykırım yapanlara yardım etmekten hiçbir zaman kaçınmadı. 1995 yılında, Ruanda katliamları sırasında François Mitterrand ile birlikte Türkuaz operasyonunu düzenledi. Gerçi tehlike içerisinde olan halk için bir « insani güvenli bölge » oluşturulması ama aynı zamanda ve özellikle el altından ordudan habersiz olarak, dostlarını yurtdışına kaçırmak için DGSE’nin kullanılması söz konusuydu.

Yararlı olanla hoş olanı bir araya getiren Erdoğan Hükümeti, Türk işverenlerine Alain Juppé’ye bir « armağan » verdirtir.

Türkiye ile varılan mutabakata paralel olarak, Alain Juppé de Gaulle’cü senatör Adrien Gouteyron’a, Doğu’daki Hıristiyan cemaatinin durumuyla ilgili bir görev yükler. Gouteyron, uzun süre Suriye’dekiler hariç Ortadoğu’daki cemaatleri ziyaret eder ve beklendiği üzere Hıristiyanların kendi ülkelerinde kalmaları için kendilerine yardımcı olunması gerektiği ve Fransa’ya göç ettiklerinde daha iyi ağırlanmaları gerektiği sonucuna varır [5]. Parlamenter, farkında olmadan Marunilerin naklinin önünü açar.

El Tani çifti için, asıl iktidar gizlice Sheikha Mozah’ın elindedir. Fransa üzerinde nüfuz kurmak için, Katar Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi yolsuzluğa bulaştırmayacak ama eşi Carla Bruni emrine şatafatlı imkanlar sunacaktır.

Cumhurbaşkanı Sarkozy tüm görev süresi boyunca, Katarlıların çıkarlarıyla uyum içerisinde hareket etti. Katar Emiri dünyanın en çok nakit parasını yöneten kişidir. İnsan ve mevki satın alarak büyük güç statüsünü elde etmeyi dener. Bu yolla Sudan’da barışı sağlamayı ve Lübnan’da anayasaya aykırı bir « Cumhurbaşkanı » atamayı başarır. Fransız Cumhurbaşkanının kendisine sunulan değerli armağanları devlete aktarma zorunluluğunu göz önünde bulunduran Emir, lüks seyahatler ve özel uçaklarından birinin sürekli kullanımı gibi her türlü kişisel avantajı Sarkozy çiftinin kullanımına sunar. Nicolas Sarkozy, Fransa ve Katar arasındaki mali konvansiyonu, elçiliğin yararlandığı vergi muafiyetini Emir ve ailesinin tüm yatırımlarına uygulanacak şekilde değiştirir. El Tani’ler birkaç yıl içerisinde 5 milyar Euro değerinde taşınmaz edinirler. Büyük oteller ve kumarhaneler satın alırlar. Total, EADS ya da Areva gibi prestijli şirketlerin sermayesine dahil olurlar. Bir futbol kulübünü, Paris-Saint-Germain’i satın alırlar ve spor televizyon kanalları kurarlar. Emir’in çıkara dayalı cömertliği Fransız toplumundaki tüm sektörlere uzanır. Tüm siyasi partilere mensup elliye yakın parlamentere rüşvet verir ve Müslüman banliyölerini denetimi altına alma girişiminde bulunur ama başarısız olur. Sonuç olarak, adım adım, küçük Emirliğin Güvenlik Konseyinde kendi Fransız sözcüsüne sahip olmasını ve arzusuna göre Fransız Ordusuna el koymasını sağlayacak şekilde ülkedeki siyasi ve ekonomik liderlerin çoğunu satın alır [6].

(Sürecek…)

Çeviri
Murat Özdemir

Bu kitap Türkçe olarak bilgisayar versiyonunda bulunmaktadır.

[1« L’Ambassadeur de Syrie en France victime d’une tentative de déstabilisation », par Frédéric Lacastille, InfoSyrie, 7 juin 2011.

[2«Escroquerie : Infosyrie était au meeting « pro-syrien » de BHL», Louis Denghien, InfoSyrie, 5 juillet 2011

[3«Hama : la France à la remorque de Washington ?», Louis Denghien, InfoSyrie, 11 juillet 2011.

[4«RFI: les syndicats exigent des garanties»; «RFI, le coup de com d’Alain Pouzilhac»; Marion d’Allard, L’Humanité, 17 et 19 juillet 2011.

[5Rapport sur la situation des Chrétiens d’Orient, Adrien Gouteyron, Rapport au Premier ministre, 23 juin 2011 –29 février 2012.

[6Qatar, Les secrets du coffre-fort, Christian Chesnot & Georges Malbrunot, Michel Lafon (2013); Une France sous influence : Quand le Qatar fait de notre pays son terrain de jeu, Vanessa Ratignier & Pierre Péan, Fayard (2014).