Başkan Carter ile İran’ı karşı karşıya getiren 1979 yılındaki « rehineler krizini » dile getiren Başkan Trump, ABD’nin gururunu okşadı. Ancak bu hikaye, gazeteci Walter Cronkrite’in taraflı sunumundan ibarettir. Trump buna atıfta bulunarak, Başkan Reagan ile kendisi için başarılı bir sonuç elde eden İran’a bir mesaj gönderiyordu.

Bölünmüş iki ülke

Her iki devlet de derinden bölünmüş durumda olduğu için, ABD ve İran arasındaki ilişkilerin anlaşılması daha zorlaşmaktadır:

 Amerika Birleşik Devletleri Başkan Donald Trump tarafından yönetilmektedir, ancak tüm uzmanlar federal yönetimin kendisine şiddetle muhalefet ettiğini, talimatlarına uymadığını ve görevden alınması için devam eden parlamento sürecine katıldığını görmektedir.
• Burada söz konusu olan, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki politik bir bölünme değildir, çünkü Başkan Trump adaylığına hak kazanmış olsa da bu partiden değildir, üç Anglosakson iç savaşı sonucunda oluşan (İngiliz iç savaşı, Amerikan bağımsızlığı ve Amerikan İç Savaşı) kültürel bir bölünmenin ürünüdür. Bugün, « Batı’nın fethi » nin mirasçısı rednecks kültürüyle, Mayfower’in « gezgin rahiplerinin » mirasçısı püritenleri karşı karşıya getirmektedir [1].

 İran’da iki rakip güç vardır: bir yanda Şeyh Hasan Ruhani hükümeti, diğer yanda Devrim Rehberi, Ayetullah Ali Hamaney. Batı medyasının iddia ettiğinin aksine, ülkeyi felç eden şu ya da bu grup değil, bu iki grubun birbirlerine karşı yürüttüğü ölümüne mücadeledir.
• Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran ve İsfahan burjuvazisinin, uluslararası ticarete yönelen ve ABD yaptırımlarından sert bir şekilde etkilenen tüccarların çıkarlarını temsil etmektedir. Şeyh Ruhani, ABD derin devletinin kadim dostudur: 1985’te İran-Kontra olayı sırasında Reagan yönetimi ve İsrail, İran tarafında ilk teması onunla kurdu. Haşimi Rafsancani’yi, onun silah satın almasına, ardından genelkurmay başkanı olmasına ve tesadüfen ülkenin en zengin adamı, ardından da İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmasına olanak sağlayan, Oliver North’ın adamlarıyla tanıştıran odur. Şeyh Ruhani, 2013 yılında Umman’da yürütülen gizli müzakereler sırasında, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın laik milliyetçiliğine son vermek ve iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmek üzere, Obama yönetimi ve Ali-Ekber Velayeti tarafından seçilmiştir.
• Aksine Devrim Rehberi, İmam Ruhullah Humeyni tarafından Platon’un Cumhuriyeti’nin bilgeliği örnek alınarak –içeriğinde Müslümanlıkla ilgili hiçbir şey yoktur– yaratılan bir işlevdir. Ayetullah Hamaney, siyasi kararların İslam’ın ve 1978’deki anti-emperyalist devrimin ilkelerine aykırı olmamasını sağlamakla görevlidir. General Kasım Süleymani’nin de mensubu olduğu Devrim Muhafızları milislerini yöneten odur. Petrol gelirlerinde öngörülemeyen dalgalanmalara bağlı olarak son derece değişken bir bütçeye sahiptir. Dolayısıyla ABD yaptırımlarından en çok etkilenen Ruhani yönetimi değil odur. Son yıllarda, en azılı rakipleri de dahil olmak üzere Müslüman dünyasındaki tüm dini ve siyasi liderleri Tahran’a davet ederek, genel olarak İslam içerisinde referans kişi haline gelme girişiminde bulundu.

ABD’de olduğu gibi, İran’da da, şu ya da bu iktidarın verdiği kararların çoğu, rakibi tarafından hemen olumsuzlanmaktadır.

Neler olup bittiğini anlamanın bir başka zorluğu da, bu iki gücün yıllar boyunca biriktirdiği ve birçoğu bugün hala fazlasıyla varlığını sürdüren yalanlardan kaynaklanmaktadır. Biz sadece son günlerde dile getirilenleri saymakla yetineceğiz:

 1979’da hiçbir zaman rehine krizi yaşanmadı. Tutsak edilen ABD’li diplomatik personel casusluk yaparken suçüstü yakalandı. Tahran Büyükelçiliği, CİA’nin tüm Ortadoğu bölgesi için merkez karargahıydı. Diplomatik statü yükümlülüklerini ihlal eden İran değil, ABD idi. Büyükelçiliğin koruması olarak görev yapan iki Deniz Piyadesi CİA’nın faaliyetlerini itiraf etti, casusluk malzemeleri Büyükelçilik binasında hala görülebilir ve burada ele geçirilen çok gizli belgeler 80’den fazla cilt halinde yayınlandı.

 İran İslam Cumhuriyeti İsrail devletini hiçbir zaman tanımamış olsa da, Yahudi nüfusunu yok etmek gibi bir amacı da olmamıştır. « Bir insan, bir oy » ilkesini savunurken, bunun göç etmiş ve yabancı uyruk edinmiş tüm Filistinliler için de geçerli olduğunu düşünmeye devam etmektedir. 2019’da BM Güvenlik Konseyi’ne coğrafi Filistin’de (yani hem İsrail’de, hem de siyasi Filistin’de) kendi kaderini belirleme referandumu düzenlemiştir.

 İran ve İsrail, iki devletin ortak mülkiyeti olan Eilat-Aşkelon boru hattını ortaklaşa işlettikleri için iflah olmaz düşman değildirler [2].

 İran, İmam Humeyni’nin kitlesel imha silahlarını İslam anlayışıyla bağdaşmadığını ilan ettiği 1988 yılında atom silahıyla ilgili tüm araştırmalarını durdurmuştur. İsrail tarafından çalınan ve Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından 2018’de ortaya çıkarılan belgeler, daha sonra gerçekleştirilen araştırmaların sadece bir şok dalgası jeneratörüne (bir atom bombası kapsülünün üretiminde kullanılan parça) odaklandığını ortaya koymaktadır [3]. Nükleer bir parça değil, başka amaçlarla da kullanılabilecek mekanik bir parça söz konusudur.

Batı gözüyle, Başkan Trump Kasım Süleymani’yi infaz edilen terörist avcı tablosuna eklemiş bulunmaktadır. Ancak Ortadoğu’dan bakıldığında, taraf değiştirmiştir: Halife Ebubekir el-Bağdadi’yi vurduktan sonra, IŞİD’in başlıca düşmanı Kasım Süleymani’yi öldürmüştür.

Bu temelleri oturttuktan sonra, General Kasım Süleymani’nin öldürülmesini ve neden olduğu krizi inceleyelim.

General Süleymani çok özel bir askerdi. Kariyerine Irak’ın dayattığı savaşta başladı (1980-88). Ona bağlı Özel Kuvvetler, El-Kuds (yani Arapça ve Farsça Kudüs) birimi, Ortadoğu’da emperyalizmin kurbanı tüm halkların yardımına koştu. Örneğin, 2006’da İsrail saldırısıyla karşı karşıya gelen Beyrut’ta, Lübnanlı Seyid Hasan Nasrallah ve Suriyeli General Hasan Turkmani ile aynı saflardaydı. Emperyalizm ile ABD’yi birbirinden ayırarak, 2001’de Başkan Oğul George Bush ile Afgan Talibanlara karşı olduğu gibi, duruma göre ittifaklar da önererek Washington ile birçok müzakere yürüttü. Bununla birlikte, Mayıs 2018’den itibaren sadece Şii topluluklarıyla birlikte savaşmasına izin verildi. 1973 savaşındaki ateşkesi ihlal ederek, Suriye topraklarından İsrail’e saldırarak, Şam için büyük sıkıntılara yol açtı.

Başkan Trump, Ayetullah Hamaney’in emri altında oynadığı askeri rolü iyi anlamakla birlikte, simge haline geldiğini ve dünyadaki tüm askeri akademilerde kendisine karşı duyulan hayranlığı kavrayamadı. Ortadan kaldırılmasına onay vererek büyük bir risk aldı ve Ortadoğu’da sahip olduğu itibarı zedeledi. Gerçekten de, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak, ülkesinin El Kaide ve IŞİD’e verdiği desteğe sürekli olarak karşı çıkmamakla birlikte, birçok harekat sahnesinde bu kavgayı kanıyla yeniden canlandıran birinin ölümünden sorumlu hale geldi. Bu suikastın yasadışı niteliği üzerinde durmaya gerek yoktur. Bu gerçek, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşundan bu yana davranışlarını hiç değiştirmemektedir.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, Washington’un Devrim Muhafızlarını « terör örgütü » ilan etmesi sonrasında gerçekleştirildi. İranlılar, bir halk, bir medeniyet oluşturma duygusunu derinden hissetmektedirler. Dolayısıyla ölümü, iki siyasi gücü tek bir duygu içinde geçici olarak yeniden bir araya getirdi. Cenaze töreninde milyonlarca insan sokaklara döküldü.

Bu ölümün bir Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açmayacağı anlaşıldığında ve sadece bu anda İsrail, CBS aracılığıyla Pentagon’a General Süleymani’nin yerini teyit ettiğini ve New York Times aracılığıyla harekat öncesinde haberdar edildiğini üstlendi. Bu bilgilerin doğruluğu teyit edilememektedir.

Çatışma yaşanmayacaktır

Tüm Batı medyası, İran’ın birkaç yıldan beri hazırlamış olduğu misilleme planlarını ortaya koydu. Ancak ne Cumhurbaşkanı Ruhani, ne de Rehber Hamaney, bu planlardan hareketle tepki verdiler. İranlıları okul bahçesinde kavga eden çocuklar yerine koymamak gerekir. Bir ulus oluşturmaktadırlar. İki lider, algıladıkları şekliyle ülkelerinin yüksek çıkarlarına göre hareket etti. Bu nedenle intikam isteyen şatafatlı beyanlara önem verilmemelidir. Hizbullah, 2008 yılında Şam’da İmad Muğniye’nin İsrail tarafından gayrimeşru bir şekilde öldürülmesinin intikamını nasıl almadıysa, İran’ın da bir intikamı olmayacaktır.

Şeyh Ruhani için, General Süleymani’nin ölümünden bağımsız olarak, Washington ile yeniden bağlantı kurmak şarttır. Şimdiye kadar, Obama yönetimini onun iktidara gelmesine olanak tanıyan bir muhatap olarak gördü. Donald Trump ise daha başkanlığının başlangıcından beri görevden alınma çağrısında bulunulan (Russiagate ve artık Ukrainegate) bir talihsizlikten ibaretti. Zaten sayısız müzakere çağrısını reddetmişti. Oysa Başkan Trump hala buradadır ve önümüzdeki dört yıl boyunca da burada kalması bekleniyor. Yasadışı yaptırımlarından etkilenen İran ekonomisi çökmüş durumdadır. Bu nedenle, General Süleymani’nin yasadışı bir şekilde öldürülmesi karşısında gösterilen uluslararası empati duygusu, bu müzakereleri yenik değil ama güçlü bir konumda yürütme imkanı vermektedir.

Ayetullah Hamaney’e göre, ABD’nin bir yüzyıldan beri İran’ın yok edilmesini isteyen bir güç olmasının yanı sıra, Donald Trump da sözünün eri biri değildir. Kendi verdiği sözleri tutmadığı için değil, selefinin sözlerini tutmadığı için. 5+1 anlaşması BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmıştır. İran bunu mermere kazınmış bir kanun olarak görüyordu. Oysa Donald Trump onu parçaladı ve buna tamamen hakkı da vardı. Kamuoyunun bilgisi dahilindeki bu anlaşmanın yanında, bir başka gizli anlaşma, Ortadoğu’daki nüfuz alanlarını belirliyordu. Bu ikinci metin de aynı şekilde Başkan Trump tarafından iptal edildi ve bunu iki taraflı olarak yeniden müzakere etmeyi planlamaktadır.

İran zaman kaybetmeden 5+1 anlaşmasına artık uymayacağını açıklarken, Iraklı Şii milletvekilleri ABD birliklerinin ülkelerinden ayrılmasını talep etti. Batı medyasının anladığını sandığının aksine, bu iki karar birer pey sürme değil, barış teklifleriydi. 5+1 anlaşması ABD’nin çekilmesinden bu yana artık varlığını yitirmiştir. İran onu kurtarmak için boşuna çabaladıktan sonra artık bunu kabullenmektedir. ABD birliklerinin yalnızca Irak’tan değil, ama tüm Ortadoğu’dan ayrılması, Donald Trump’ın başkanlık kampanyası sırasında bulunduğu bir taahhüttür. Yönetiminin muhalefeti göz önüne alındığında bunu gerçekleştirmesi mümkün değildi. İran onun tarafında saf tutmaktadır.

Lübnan ve Irak’taki İran karşıtı ve İran’daki rejim karşıtı gösteriler birden kesildi.

Güçlü ABD petrol lobisi, « Carter Doktrini »ni sorgulayarak Başkan Trump’a destek verdi. 1980’de Başkan Jimmy Carter, Körfez petrolünün ABD ekonomisi için elzem olduğunu söylemişti. Bunun sonucunda, halefi tarafından CentCom kuruldu ve Pentagon ABD şirketlerinin Körfez petrolüne erişimini güvence altına aldı. Fakat bugün ABD enerji anlamında artık bağımsızlığını kazanmış durumdadır. Artık bu petrole ihtiyaç duymamaktadır ve dolayısıyla birliklerini bu bölgede konuşlandırmak zorunda değildir. Onlar için risk yer değiştirmiştir. Artık Arap-Fars petrolüne el konulması değil, ama dünya petrol ticaretinin kontrol edilmesi söz konusudur.

Siyasi liderler iletişim araçlarının gelişimine uyum sağlayamadılar. Çok fazla ve çok hızlı konuşmaktadırlar. Tavırları ve duruşları vardır ve bundan geri dönmeyi becerememektedir. Benzeri görülmemiş intikam çağrıları yapan Devrim Muhafızları harekete geçmek zorundaydılar. Ama sorumlu davranmaları ve işleri daha da kötüleştirmemeleri gerekiyordu. Bu nedenle herhangi bir kayba yol açmadan Irak’taki iki askeri üssü bombalamayı seçtiler. Tıpkı Fransa gibi, ABD ve Birleşik Krallık da kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Suriye’yi kınamışlardı. Daha sonra, nihai olarak herhangi bir kayba yol açmadan (üssün çevresinde asker ve sivillerin ölümüne neden olan bir yangına yol açtılar) bir askeri üssü bombalamışlardı.

Başkan Trump’a yanlış bilgilendiren ABD derin devleti, Başkan Trump’ı öldürme çağrısında bulunan bir sesin araya girmesine neden oldu. Ses, 80 milyon dolarlık ödül sözü veriyordu. Artık başkan öldürülürse herhangi bir soruşturma yapmaya gerek kalmayacaktır, İran öncelikli olarak suçlu ilan edilecektir. Bu arada İmam Humeyn, Salman Ruşdi’nin öldürülmesi çağrısında bulunduğunda herhangi bir ödül sözü verilmemişti. Bu tarz daha çok Fah West’e aittir.

Bu zor dönemde, Devrim Muhafızları Tahran’dan Ukrayna’ya ait bir tarifeli yolcu uçağını yanlışlıkla düşürdü. Bunun üzerine Birleşik Devletler büyükelçisi Tahran’da Ayetullah Hamaney’in istifası talepli küçük bir gösteri örgütledi. Bu olay, İran’da kartları yeniden dağıtmakta ve milisleri kurban olma avantajından mahrum etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin karşılığı olmadan hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğini söylemeye gerek yoktur. Askeri olarak geri çekilmeleri, ancak İran’ın askeri geri çekilmesiyle eşgüdümlü olarak gerçekleşecektir. General Kasım Süleymani, tam olarak İran’ın askeri konuşlanışını somutlaştırıyor. Bugün müzakere edilen bu çifte geri çekilmedir. Bugün itibariyle ABD’nin Suriye ve Irak’tan Kuveyt’e çekilmesine zaten tanıklık etmekteyiz. ABD askerlerinin Irak’tan ayrıldığını açıklayan General William Sheely III tarafından gönderilen ve daha sonra iptal edilen mektup serüveni, bu müzakerelerin yürütülmekte olduğunu kanıtlamaktadır.

Barışın ilkeleri bugünden tespit edilebilir, ama barışın hemen tesis edilmesi mümkün değildir.

– General Süleymani’nin yası sürerken İran’ın onun katiliyle bir mutabakata vardığını kamuoyu önünde kabul etmesi mümkün değildir.

– Varılacak bir mutabakat ancak Irak, Lübnan, Suriye, Türkiye ve tabi ki Rusya (yaptığı kışkırtmalara karşın Birleşik Krallık bunu başarısız kılma olanağına sahip değildir) tarafından onaylanırsa geçerli olabilecektir. Dolayısıyla bunu bir bölgesel konferans sırasında uygulamaya koymak uygun olacaktır.

Ölümünün bölgesel barışın sağlanmasına katkısı olacağını görseydi, Kasım Süleymani kesinlikle hayatından gurur duyardı.

Çeviri
Osman Soysal

[1ABD’de reform mu olacak yoksa parçalanacak mı?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 26 Ekim 2016.

[2İsrail ve İran Eylat-Aşkelon boru hattını birlikte işletiyorlar”, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 3 Ocak 2018.

[3"Shock Wave Generator for Iran’sNuclear Weapons Program:More than a Feasibility Study », David Albright and Olli Heinonen, FDD, May 7, 2019. (PDF - 4.3 Mo).