2013 yılında Volker Perthes tarafından hazırlanan plana göre Almanya, genişletilmiş Ortadoğu’daki ABD askerlerinin yerini almaya hazırlanmaktadır. 75 yıldır üzerine düşen uluslararası rolden mahrum bırakıldıktan sonra sabırsızlanmaktadır. Bu, onun için bir ulusal onur meselesidir.

Nazizmin kayıp savaşlarının ağırlığını taşımak zorunda kalan ordusunu, bir yerlerde barışı tesis etmek için kullanmayı planlamaktadır.

İlk önce Şam’a İdlib’in cesur « demokratları » ile birlikte muzaffer olarak girmeyi umuyordu. Ne yazık ki onlar sadece yorgun cihatçılar! Ardından, Başkan Donald Trump’ın çekildiğini ikinci kez açıkladığında kuzey Suriye’deki Deniz Piyadelerinin yerini almayı umut etti. Maalesef Pentagon’un baskılarına dayanamayınca, geri adım attı. Ülkesindeki yoğun Türk ve Kürt göçmen nüfusunu göz önünde bulundurarak, PKK/YPG’ye yönelik Türk operasyonuna müdahale etmekten kaçındı. Bunun üzerine, Güvenlik Konseyi’ne bir kasar tasarısı sunarak ve Rusya ve Çin’in öfkeli vetolarına neden olarak, eylemlerini insani bir mazeretin ardına gizlemeyi hayal etti.

Aynı şekilde Ekim 2019’da, Mısır Devlet Başkanı Abdülettah el-Sisi ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al-Tani ile nabız yoklamak üzere uzmanlar gönderdi. Sonunda Libya’ya odaklandı ve 19 Ocak 2020’de Berlin konferansını düzenledi.

Burada da havanda su dövüldü. Başlıca iki rakip Fayez el-Sarrac ve Halife Haftar birbirleriyle konuşmadılar bile. Ancak Şansölye Merkel, bu vesileyle « barışa yatırım » yapmak için yönetici sınıfının oybirliğiyle desteğini aldı. Sonuç bildirisi, kimsenin istemediği bir ateşkes ve onu uygulatan bir Alman ordusu hayali vizyonunu ortaya koymaktadır.

Sadece burada değil, uluslararası sahnede de 75 yıl süren bir yokluktan sonra genişletilmiş Ortadoğu’yu anlamak kolay değildir.

Belki Almanya, ebedi askeri müttefiki Türkiye ile yeni bir fırsat bulacaktır. Ancak, bu çok da kolay olmayacaktır: Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB’nin Göçmen Anlaşması uyarınca yapması gereken 2,6 milyar Euro’luk ödemeyi gerçekleştirmediğini açıkladı. Berlin ve Ankara, 2016 darbe girişiminden ve onu izleyen, 59’sı halen tutuklu olan Alman vatandaşı dahil yarım milyon tutuklamadan bu yana, sürekli olarak tartışmaktadırlar. Ve Akdeniz’deki gazın çıkarılması konusunda yeniden mücadele içerisindedirler.

Ancak iki ülke arasında iyi ve kötü günde birçok tarihsel bağ vardır (Rudolf Höss, Jön Türkler’in Müslüman olmayanlara yönelik yürüttüğü soykırıma katıldı, ardından birkaç yıl sonra Auschwitz toplama kampının müdürü oldu ve Nüremberg Mahkemesi tarafından ölüme mahkum edildi). Yurtdışındaki en büyük Türk topluluğu Soğuk Savaş’tan bu yana Almanya’da yaşadığı için insani bağlar da söz konusudur. Federal Cumhuriyet, 1982’de Hama’da gerçekleştirilen darbe girişiminden bu yana Müslüman Kardeşler’in liderlerine de kapılarını açtı ve onlara Suriye’ye karşı savaşın başlangıcında Dışişleri Bakanlığı’nda özel bir ofis tahsis etti.

Şansölye Angela Merkel bu nedenle Türk-Alman Üniversitesi’nin yeni kampüsünün açılışı için İstanbul’a gitti. Ülkesinin bölgeye « yardım etme » isteğini yineledi. Örneğin, İdlib’den gelen insanlar için 10 000 konut inşa etmeyi önerdi. Fakat sivillerden mi, yoksa cihatçılardan mı bahsettiği tam olarak anlaşılamadı?

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
El-Vatan (Suriye)