Alışageldik yaygaralar

« The West Australian »na göre Donald Trump son günlerinde Adolf Hitler gibi « tanrıların alacakaranlığını » diliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki her başkanlık seçiminde, bize giden başkanın bir canavar olduğu, işlediği suçlar için üzgün olunduğu, ancak yeni bir liderin göreve gelmesiyle insanlık için yeni bir şafağın doğduğu masalı anlatılmaktadır. Bunun tek istisnası, 2016’da Donald Trump’ın seçilmesidir. O sırada ve hatta henüz yemin etmeden önce, bu milyarderin talihsiz bir hata sonucunda seçildiği, kadın düşmanı, homofobik, ırkçı, « özgürlüklerin ülkesini » değil, « küçük beyazların » üstünlükçülüğünü ve zenginlerin çıkarlarını temsil ettiği söylendi. Dört yıl boyunca sürekli olarak bu teşhisin doğru olduğuna ikna edilmeye çalışıldık. Ona yalancı muamelesi yapıldı, düşünceleri ve tüm başarıları göz ardı edildi.

Bu sefer, Kongre binasındaki isyan, ana akım haber ajanslarının buna başka bir katman eklemesi için fırsat oluşturmaktadır. Görevi devredecek olan Başkan Donald Trump, oybirliğiyle, yeni Başkan Joe Biden’ın elbette geri getireceği demokrasiyi yok etmekle suçlanmaktadır. George H. Bush, Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama seçimlerini hatırlayanlar yeniden aldatılmaya hazırlar mı?

« Milliyet »e (Türkiye) göre, erdemli Amerika çıldırdı.

Evet, çünkü Kongre binasının ele geçirilmesinin yarattığı şok öylesine büyük ki, her şeye inanabilecek durumdayız. Birleşik Devletler kaçınılmaz olarak bir iç savaşa sürüklenirse [1], biz Batılıların durumu ne olacak?

Bu yüzden yaklaşan krizin geldiğini görmek istemedik. Sadece birkaç Yunan gazetesi son zamanlarda daha beş yıl öncesinden beri (yani Trump’ın seçilmesinden önce) ele aldığımız öfkenin nedenlerini ortaya koydu.

Bu yüzden bununla yüzleşmek istemiyoruz ve bu utanç verici olayın bir daha tekrarlanmayacağına ilişkin körü körüne yapılan yorumlarla kendimizi avutuyoruz. Ama buna kim inanabilir? Kuşkusuz işler bir süre sakinleşecek ve zulüm makinesi 6 Ocak göstericilerini ezecektir, ancak bu sorun ertelenecek ve iç savaşın patlak vermesi uzun sürmeyecektir.

Batılı olmayanlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu boyuttaki iç sorunlarla boğuşurken artık dünya için bir model oluşturmayacağını ve hatta boyun eğdirmek istediklerine demokrasi dersleri veremeyeceklerini anlamışlardır.

Demokratik olmayan seçimler

« La Razon »a (İspanya) göre, ABD’de isyan var, Kongre binasını Trumpistler ele geçirdi.

2000 başkanlık seçimlerinde dünya, Yüksek Mahkemenin Florida’daki oy pusulalarının yeniden sayılmasını görmezden gelme tercihine büyük şaşkınlıkla tanık oldu. Yüksek Mahkeme, Anayasa uyarınca, federe bir devletin oy pusulasına müdahale etmek zorunda olmadığını ve yalnızca George W. Bush’un emri altındaki memurlar eliyle seçildiğini ilan eden kardeşi Vali Jeb Bush’un kararının kendisini bağladığını ilan etti. Yirmi yıl sonra dünya, bu kez Donald Trump’ın birçok eyalette büyük bir sahtekarlık olduğuna ilişkin yaptığı 60 itirazın reddedilmesine tanık olmaktadır.

Daha önce yazdığım gibi, ABD hukuku açısından Al Gore ve ardından da Donald Trump seçimleri kaybettiler. Ama demokratik olarak büyük olasılıkla kazandılar. Doğruyu söylemek gerekirse, bunu kesin olarak bilmemiz imkansızdır, ancak aynı zamanda yapılan diğer seçimlerin sonuçları göz önüne alındığında, bu konuda çok az şüphe vardır. Söylenebilecek tek şey, bu seçimde demokratik hiçbir şeyin olmadığıdır: sayım, birçok federe eyalette, görevlileri veya bunu yapan özel şirketleri bizzat seçen valilerin sorumluluğundadır. Aksine, sistem demokratik olsaydı, sayım vatandaşlar tarafından halkın önünde yapılırdı. Sandıkların sayım merkezine götürüldüğü ve burada memurların bunları açtığı, ardından vatandaşların daha fazlasını bilmesini engellemek için perdeleri kapattığı görüldü. Bu görevlilerin samimiyetini kimse sorgulayamaz ama bunu garanti de edemez. Demokratik bir seçim ancak şeffaflık içinde olabilir. Bu nedenle, bu seçim ABD yasalarına göre yasaldır, ancak demokratik değildir.

Saf değiştirmeler

« Corriere della Sera »ya (İtalya) göre, Kongre binasına yapılan saldırı Trump’ın öfkesidir.

Olayları daha iyi anlayabilmek için, Kongre binası saldırısından önce yaşanan saf değişikliklerini gözlemlemeliyiz.

2020 Aralık ayı ortasında, Başkan Trump, General Michael Flynn’ın da katılımıyla oval ofiste bir toplantı düzenledi. Flynn, seçimlerin şeffaf bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için sıkıyönetim ilan edilmesi gerektiği düşüncesini sundu [2]. Pentagon’daki yetkililere yönelik olarak yapılan değişikliğe karşın, toplantıda hazır bulunan danışmaların büyük bir kısmı buna karşı çıktı. İki hafta sonra, 4 Ocak 2021’de, hala hayatta olan on eski savunma bakanı Washington Post’ta kısa bir serbest makaleye imza attırlar [3]. Makalede olası bir sıkıyönetimi ilan edecek olanların bunun hesabını yasalar önünde vermekten kurtulamayacaklarını belirtiyorlardı. Eski savunma bakanlarının hepsi bu sıkıyönetim ilan etme projesinin olası ve tamamen gerçek olduğunu söylüyorlardı. Eski savunma bakanlarından (toplantıya katılmayan, ama bu konuda bilgilendirilen) aldığı bilgilere dayanarak toplantıda konuşulanları aktaran Washington Post’a [4] göre, Trump iktidarda kalmak için hiçbir zaman güç kullanmayı aklına getirmedi. Tam tersine, seçimlerin iptali için itiraz başvurusunda ve çeşitli yasal girişimlerde bulundu. 2025’te Beyaz Saray’a geri dönmek için bir kampanya yürütmeye hazırlanıyordu [5].

« Hindustan Times » (Hindistan) için, Amerika Birleşik Devletleri artık birleşmiş değil, alevler içindedir.

Jacksoncuların ağır baskısı altında kalan Başkan Yardımcısı Mike Pence, iki kongre meclisinin ortak oturumda toplandığı gün olan 6 Ocak’ta tutumunu açıkça ortaya koydu [6]. Oturum başkanı olarak rolünün tamamen törensel olduğunu ve belirli bir Anayasa okuması ona teorik olarak bunu yapma hakkını verse bile, anlaşmazlığı çözmek gibi bir görevi olmadığını belirtti. Dolayısıyla bu konuda parlamenterlere güvenmektedir. Bunun tersini yapması durumunda zaten içten içe kaynayan iç savaşın patlak vermesine yol açardı. Böyle zamanlarda herkes ne kaybedebileceğinin farkındadır ve çok azı, özellikle de önemli kişiler arasında, böyle bir risk almaya heveslidir. Bu saf değişikliği öğrenilir öğrenilmez, Trump ekibinin birkaç önde gelen üyesi görevinden istifa etti. Jacksoncular, gerçekleşen U dönüşlerini korkaklık ve ideallerine ve vatanlarına ihanet olarak değerlendirdiler.

Birkaç saat sonra Donald Trump, Kongre’den çok uzak olmayan bir yerde, bir kez daha « çalınan seçimi » kınamak ve 2024 kampanyası için geri döneceğini ilan etmek için bir miting düzenledi. Bazıları bunu bu şekilde anlamış olsa bile, hiçbir şekilde taraftarlarına Kongre binasını alma çağrısında bulunmadı.

Kongre Binası’nın ele geçirilmesi

« Şafak » (Yunanistan) ’a göre « Trumpizm burada ve bizi tehdit ediyor »

Miting sırasında bazı marjinal gruplar Kongre binasına girmeye çalıştı. Video görüntülerine göre, Kongre binası polisi gerçek bir direniş göstermeden onların içeri girmesine göz yumdu. İlk başta protestocular kendilerine göre kutsal olan bu mekanda saygılı davrandılar. Öte yandan, bir grup Antifa üyesi onların arasına sızmıştı. Neden veya nasıl olduğunu bilmeden işler birdenbire kontrolden çıktı. Bina işgal edildi ve parlamenterlerin ofisleri yağmalandı.

Bir iç savaşa tanık olan herkes, bunun olabilecek en kötü şey olduğunu bilir. Birinci İngiliz İç Savaşı’nı yaşayan İngiliz filozof Thomas Hobbes gibi, hepsi de bir devletten mahrum kalmaktansa zorba bir devlete maruz kalmanın daha iyi olduğuna ikna olmuşlardır (Leviathan [7]). Kongre binasını ele geçirmek ve muhtemelen ABD « devlet düzenini » devirmek, korkunç sonuçları olan ağır bir eylemdir. İşler o kadar ileri gitmedi. Göstericilerin binaya girmesine izin veren polis, onları birden başarılı bir şekilde geri püskürttü.

Başkan Donald Trump, yanında karısı olmadan, tek başına sükunet çağrısında bulundu. ABD’nin ulusal dinine göre, Tanrı’nın kutsaması –ve dolayısıyla barış ve refah– Başkan ve First Lady [8] aracılığıyla « seçilmiş halka » indirilmelidir. Donald Trump, tek başına konuşmayı tercih ederek ulusal dine meydan okumuştur.

ABD’deki Tepkiler

« Daily Mirror »a (Birleşik Krallık) göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde artık ayaktakımı yönetimdedir.

Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi liderliğindeki demokrat parlamenterler, hemen Başkan Trump’ı Kongre’ye saldırmak üzere birliklerini göndermekle suçladı. Anayasanın değişen 25. maddesinin 4. Fıkrasına dayanarak, Başkan Trump’ın görev süresinin bitimine yalnızca 13 gün kalmasına rağmen onu görevden almayı teklif ettiler. Daha önce de dile getirdikleri bu manevra, onu kendisini temsil etme hakkından mahrum bırakacaktır.

Bununla birlikte, öne sürülen metin bu durum için uygulanabilir değildir: Başkanın sağlığına atfedilebilecek bir yetersizlikle ilgilidir. Bu maddenin kabul edilmesi sırasındaki tartışmalar, Başkan Woodrow Wilson’ın görev süresi sonunda (2 Ekim 1919 ila 4 Mart 1921) görevini yerine getirmesini engelleyen bir kalp krizi ve Başkan Dwight Eisenhower’ın –daha az ciddi– bir beyin kazası ( 24 Eylül 1955 ila 20 Ocak 1961) geçirmesi, onu geçici olarak bazı melekelerinden mahrum bırakması ve yetkilerini başkan yardımcısı Richard Nixon ile paylaşmasına ilişkindi.

Egemen sınıf rüzgarın kendisinden yana estiğini hissetti. Kongre binasının ele geçirilmesi, bizi ikna etmeye çalıştıkları gibi ister polisin başarısızlığı olsun, ister Donald Trump’ın düşmanları tarafından sahte bayrak altında örgütlenmiş olsun, onu tasavvur edenler kurumları alaşağı etme ve tüm personelini tasfiye etme yeteneğine sahiptir.

Yurtdışındaki tepkiler

« Boston Hérald »a (ABD) göre, bu bir kaostur.

Amerika Birleşik Devletleri’nin bir asırlık hakimiyetinden sonra, dünyanın geri kalanı hala onların tam olarak ne olduğunu bilmiyor. Anayasanın İngiliz monarşisini örnek alan bir rejim kurmak için yazıldığını ve bireylerin haklarını teminat altına alan 10 değişiklikle yeniden dengelendiğini bilmiyor. Alexis de Tocqueville’in De la Démocratie en Amérique [9] adlı kitabında tanımladığı ülke, bu uzlaşmanın ülkesi, bir özgürlük ülkesidir, ancak bu denge Obama yıllarında altüst olmuştur. Körleşmiş dünyanın geri kalanı, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunun ilk dört yılına geri döndüğünü göremedi: bu kez uluslararası milyarderler sınıfının hizmetinde olan bir oligarşik sistem. Eski orta sınıfların sıkıntısını, halkın kültürel yakınlıklara göre yeniden gruplandırılmasını ve nüfusun üçte ikisinin iç savaşa hazırlanmasını kasten görmezden geldi.

Çin medyası, Hong Kong meclisinin taşkın bir kalabalık tarafından basılmasının fotoğrafları Washington’dakilerle karşılaştırırken çifte standardı görmezden gelmemektedir. Rus medyası, Ortodoks Noel partisiyle meşgulken, yere serilen tarihi rakibi karşısında gözü açılmış bir şekilde gülmektedir.

Batı medyası ise, yaptıkları için değil ama azınlıkta oldukları için, tüm cumhuriyetçi simgeleri yok eden ve onların yerine azınlıkları yücelten diğerlerini koyan neo-Püriten « cancel culture »e gönülden bağlı kaldılar. Bunu yaparken, « Amerika »yı [10] ezen ideolojiyle biraz daha özdeşleştiler. Boğun eğen uşaklar olarak, ABD seçimlerini sanki okuyucuları buna katılacakmış gibi ve Joe Biden’ı da yeni efendileri olarak sundular.

« Chicago Tribune » (ABD) kışkırtmayı kınamıyor, ancak isyanı görüyor.

Kongre binasındaki olaylara tepki gösteren Avrupalı liderler hayalleriyle gerçeği birbirine karıştırıyorlar: Alman Cumhurbaşkanı ve eski gizli servis başkanı Frank-Walter Steinmeier, Trump yanlısı silahlı protestocuların Kongre binasını ele geçirdiğini söyledi; Fransa cumhurbaşkanı ve tanınmış bir filozofun eski sekreteri Emmanuel Macron ise demokrasinin temel ilkesi olan « Tek adam, tek ses »e yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıyı kınadı.

Hayır. Birkaç istisna dışında, Kongre binasındaki protestocular silahsızdı.

Hayır. ABD Anayasası hiçbir şekilde her federe devletin vatandaşları arasında eşitlik sağlamaz.

Evet. ABD egemen sınıfı demokrasiyi küçümsemektedir ve Jacksoncular demokrasiyi savunmaktadırlar.

« Tanrı yardımcımız olsun! » diyor « Philadelphia Daily News » (ABD), « sivil olmayan iç savaş bu noktaya geldi: isyancılar Kongre binasını ele geçirdi ».

Joe Biden’ın arkasında duran çok büyük sermaye daha şimdiden iktidarı ele geçirdi. İfade özgürlüğüne son verdiler. Beyaz Saray, Başkan Trump ve taraftarlarına ait Twitter, Facebook, İnstagram, Snapchat ve Twitch hesaplarını, « daha fazla şiddet çağrısında bulunmalarını engellemek » için « önleyici » olarak kapattılar. Bunu yaparak, yargının yetkilerini kuşandılar ve onları tarafsız bilgi taşıyıcısı ya da taraflı bilgi üreticisi statüsü arasında tercih yapma durumunda bırakan Trump’ın 28 Haziran 2020 tarihli kararnamesinden kaçmış oldular [11].

Çeviri
Osman Soysal

[1ABD’de iç savaş kaçınılmaz hale geliyor”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 30 Aralık 2020.

[2General Flynn, QAnon ve ABD seçimleri”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 1. Aralık 2020.

[3The time for questioning the election results has passed”, Washington Post (United States) , Voltaire Network, 4 January 2021.

[4“Trump’s final efforts to overturn election create discomfort for the military”, Paul Sonne & Missy Ryan & Ellen Narashima, The Washington Post, January 6, 2021.

[5“‘I’ll See You in Four Years’: Trump and the Ghost of Grover Cleveland”, Peter Baker, The New York Times, January 3, 2021

[6Mike Pence letter to Members of Congress”, by Mike Pence, Voltaire Network, 6 January 2021.

[7Leviathan or the matter, forme, & power of a common-wealth ecclesiastical and civil, Thomas Hobbes, 1651

[8Yaygın kanaatin aksine « First Lady » görevi törensel değil dinseldir. Başkanın eşine düşmektedir ve eğer bekar, boşanmış ya da dul ise onun tayin edeceği aile üyesi bir başka kadın tarafından yerine getirilir.

[9De la démocratie en Amérique, Alexis de Tocqueville, Gosselin (1re partie 1835, 2ème partie 1840.).

[10tılılar siyahilerin ve Hispaniklerin tamamının Trump’a karşı oy kullandıklarına inanmaktadır. Gerçekte ise siyasal bilimler enstitülerine göre, seçmenlerinin % 18’i Afro-Amerikalı ve % 37’si Latin kökenliydi.

[11Executive Order on Preventing Online Censorship”, by Donald Trump, Voltaire Network, 28 May 2020.