Boris Johnson, COP26 kürsüsünden gülmeden, James Bond, «bildiğimiz gibi, tıpkı kırmızı bir dijital saatin acımasızca insan hayatına son verecek bir patlamayı çalması gibi, kıyamet aygıtını devre dışı bırakmak için ona bağlı hangi renkli ipin çekileceğini umutsuzca belirlemeye çalışarak, genellikle son derece kazançlı filmlerinin doruk noktasına gelir (…) Dünya liderleri dostlarım, bugün James Bond ile hemen hemen aynı durumdayız, trajedinin bir film olmaması ve kıyamet cihazının gerçek olması dışında » dedi.

« Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansları »na her zaman kıyamet söylemi eşlik eder, ancak hiçbir zaman ölçülebilir ve doğrulanabilir taahhütlere yol açmaz. Sadece büyük bir tantana ile imzalanmış, ancak her zaman şartlı olarak dile getirilen vaatlere yol açarlar.

Halen Glasgow’da (Birleşik Krallık) 31 Ekim - 12 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleşen konferans, kuralı bozmamalı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kürsüsünden insan türünün olası yok oluşunu duyuran bir dinozorun gösterişli bir videosuyla başlayan program, İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın James Bond’un iklim meydan okuması karşısında ne yapacağını açıkladığı bir açılış konuşmasıyla devam etti. Bu sahneleme, Greta Thunberg’in liderliğinde, dünyadaki tüm hükümetleri gayri meşru ilan etmek ve henüz yeni başlamış olan konferansın « başarısızlığını » kınamak için yaptığı bir gösteriyle sokaklarda devam etti.

İnsanlığı yaklaşan bir sondan kurtarmak için çağrıda bulunan siyasi liderlerle, insan yaşamını gezegenden silebilecek nükleer silahlara milyarlarca dolar yatırım yapan aynı [1].

En hafif bir şekilde söylememiz gerekirse bu konferans, sera gazı üretimini azaltmayı amaçlayan diplomatik bir toplantı değil, dünyanın dört bir yanındaki seyirciler için düzenlenen kaliteli bir eğlencedir. Ama sonra: Bu sirk hangi gerçekliği saklamayı amaçlıyor? ve neden tüm BM üyesi devletler buna katılıyor?

Jeofizikçi Milutin Milanković (1879-1958), iklim değişikliklerini, Dünya’nın yörüngesindeki ve gezegenin eğimindeki değişikliklerin bir işlevi olarak değerlendirdi. Yaşamı boyunca alay konusu olduktan sonra, teorisi paleoiklimdeki değişiklikleri açıklamak için geçerli kabul edildi. Bu teori son yıllarda yaşanan daha küçük ölçekli değişiklikleri de açıklayabilir.

« Küresel ısınma »

Bu soruları cevaplamak için öncelikle « küresel ısınma »ya ilişkin bazı yanlış kesinliklerden kurtulmamız gerekiyor.

Yanılarak « küresel ısınmanın »türümüzün hayatta kalmasını tehdit ettiğine « inanıyoruz ». İklim her zaman değişti, doğrusal olarak değil, ama döngüler halinde. Yedi yüzyıl önce Dünya bugün olduğundan daha sıcaktı. Burada Fransa’da Alpler’deki buzullar bugünkünden daha küçüktü ve Provence’ta vahşi develer vardı. Bazı kıyılarımız, bugün olduğundan daha fazla denizlere uzanıyordu, ancak diğer kıyılar tam tersine daha gerideydi, vb.

Avrupa’daki ısınan iklimin sanayi devrimine tekabül ettiğini bulduk. Bu nedenle, tanık olduğumuz iklim değişikliklerinin son iki yüzyılda sanayi sera gazı üretimi tarafından hızlandırıldığına « inanıyoruz ». Bu mümkündür, ancak birliktelik nedensellik değildir. Sırp jeofizikçi Milutin Milanković’in Dünya’nın yörüngesindeki (eksantriklik, eğiklik ve ekinoksların devinimi) varyasyonlarına dayanan hipotezi de dahil olmak üzere başka hipotezler de vardır.

Magaret Thatcher, IPCC’yi kurarak, petrol ve nükleer enerjiye dayalı yeni bir sanayi devriminin liderliğini üstlenmeyi amaçlıyordu. Uygulamada, politikası Birleşik Krallık sanayinin büyük bölümünü kapatmak ve ekonomisini malileştirmek olmuştur; bu da COP26’ya ve üçüncü dünya ülkelerinin City’ye olan borcunu meşrulaştırmak için ısınma söyleminin kullanılmasına neden oluyor.

İPCC’nin Margaret Thatcher tarafından kurulması

Gelelim Birleşmiş Milletler konferanslarına. 1988’de Kanada ve İngiltere Başbakanları Brian Mulroney ve Margaret Thatcher ortaklarını (ABD, Fransa, Almanya ve İtalya) Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Meteoroloji Örgütü himayesinde bir İklim Değişikliği Üzerine Hükümetler Arası Çalışma Grubu’nu (İPCC) finanse etmeye ikna ettiler. . Kısa bir süre sonra, Bayan Thatcher, sera gazlarının, ozon deliğinin ve asit yağmurunun hükümetler arası yanıtlar gerektirdiğini savundu [2]. Bu güzel söylem, siyasi hedefleri maskeliyordu. Danışmanlarının da doğrulayacağı gibi onun için, kömür madencileri sendikalarına son verilmesi ve Kuzey Denizi petrolü ve nükleer enerjiye dayalı yeni bir sanayi devrimini teşvik edilmesi söz konusuydu [3].

İPCC, iklimbilimcilerden oluşan bir alimler akademisi değil, adından da anlaşılacağı gibi bir « hükümetler arası grup »tur. Burada klimatoloji değil, iklim siyaseti tartışılır. Üyelerinin büyük çoğunluğu bilim insanı değil, diplomattır. Burada bulunan klimatoloji uzmanlarına gelince, onlar burada bilim insanı olarak değil, hükümet heyeti içerisinde uzmanlar, yani memur olarak bulunmaktadırlar. Kamuoyu önündeki tüm konuşmaları hükümetleri tarafından kontrol edilir. Bu nedenle, bu mecliste hüküm süren siyasi ortak görüşü belirtmek için « bilimsel » ortak görüşten söz etmek saçmalıktır. Bu, hükümetler arası kurumların işleyişi hakkında hiçbir şey anlamamak anlamına gelir.

Greta Thunberg’in düşündüğünün aksine, İPCC sağır hükümetlere kıyamet kehanetine bulunmuyor. Onlara sadakatle itaat ediyor ve normal insanların onsuz reddedeceği siyasi değişiklikleri haklı çıkarmak üzere iklim bilimcilerle birlikte söylem geliştiriyor.

İPCC’nin çalışmaları, her yıl « Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi »nin (UNFCCC) « Taraflar Konferansı » (COP) imzacıları için temel oluşturur. 26ncısı Glasgow’da (COP26) yapılıyor. İPCC, 1990’da yayınladığı ilk raporunda, sera etkisinde « önümüzdeki on yıllar veya daha uzun bir süre içerisinde » bir artışın « olası » olmadığını değerlendirdi. Ancak 1990’da hakikat olan, 2021’de sapkın oldu.

İlk konferanslar, iklim değişikliği konusunda halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarına ayrılmıştı. Belli bölgelerin yaşanmaz hale geleceği ve bazı halkların göç etmek zorunda kalacağı herkes için açıktı. Değişikliklerin tüm insanlığın hayatının devamını tehdit edebilecek büyüklükte olacağı ancak zamanla söylenmeye başlandı. Söylemdeki bu değişiklik, bir günlük bir hakikati sorgulayacak ani bir bilimsel keşifle değil, hükümetlerin değişen ihtiyaçlarıyla açıklanıyor.

Tüketim toplumu uçurumun eşiğinde: İnsanlara zaten sahip olduklarını satamazsınız. Sanayiler çökerse, istihdam ortadan kalkar ve hükümetler devrilir. Bundan kaçınmanın tek bir çözümü var: örneğin, 1990’ların sonunda çoğu Batılı toplum bilgisayar kullanıyordu. Bilgisayar satmak imkansız hale geliyordu. Böylece yüzyılın aldatmacasını yaydık: « 2000 yılı hatası ». Tüm bilgisayar dünyası 1 Ocak 2000’de saat 00.00’da çökecekti. Daha sonra herkes bilgisayar ve yazılım satın aldı. Elbette düşen uçak, duran asansör, bozulan bilgisayar olmadı. Ancak Silikon Vadisi kurtarılmış ve artık tüketici bilgisayarlarına yatırım yapılabilecekti. Bugün çözüm « enerji dönüşümü »dür. Örneğin: aynı tüketiciye birden fazla araba satamazsınız, ancak benzinli arabasını elektrikli olanla değiştirebilirsiniz. Elbette elektrik genellikle petrolden üretilir ve günümüzde geri dönüştürülemeyen piller gerektirir. Nihayetinde, enerji dönüşümü ile gezegen eskisinden daha fazla kirlenecektir. Ama bu konu üzerinde düşünmemeliyiz.

Küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğuna ilişkin teori, bunun başlıca lobicisi olan eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un kişisel servetini güvence altına alıyor. 90’ların sonunda, aynı Al Gore « 2000 yılı hatası » aldatmacasını kurgulamıştı. Bu sayede Bill Gates’in servetini güvence altına almış ve Silikon Vadisi’ni geliştirmişti.

İklim Borsası, COP’un tek başarısı

Başkan Bill Clinton’ın görev süresi boyunca, Birleşik Devletler İPCC’nin kontrolünü ele geçirdi ve böylece Kyoto Protokolü’nü (COP3) hiçbir zaman imzalamadan yürürlüğe koydu. Başkan Yardımcısı Al Gore, ABD’nin enerji politikasından sorumluydu. Böylece Balkanlar ı aşan bir boru hattı inşa edebilmek için Kosova’daki savaşı onaylayacaktır. Ancak Protokol başlangıçta beş sera gazının ve üç kloroflorokarbon ikamesinin emisyonlarını sınırlamayı amaçlarken, sanayiler için CO2 emisyon haklarının yaratılmasına yol açtı ve diğer gazları unuttu. Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra Goldman Sachs’tan bankacılarla ve Blackrock’tan fon sağlayarak Chicago İklim Borsası’nı (Chicago Climate Exchange) kurdu. Amerika Birleşik Devletleri Kyoto Protokolü’nü hiçbir zaman imzalamadığından, bu borsa etkili olmadı. Bu nedenle hızla büyüyen diğer dört kıtada şubeler açtı ve şimdi her CO2 emisyon hakkı değişiminde ücret alıyor. İşini geliştirmek için iklim davasının militanı oldu ve Rahatsız edici hakikat (An Inconvenient Truth) filmini çekti. Daha sonra bu çalışma bilimden çok Borsası için bir tanıtım içeriyor olsa daNobel Barış Ödülü’nü aldı [4].

İklim Borsası tüzüğü adı bilinmeyen genç bir avukat olan Barack Obama tarafından yazılmıştır. Kısa bir süre sonra, Chicago’da siyasete girdi ve dört yıl sonra aniden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçildi. Beyaz Saray’a girdikten sonra, Barack Obama küresel mali sistemde reform yapmak için iklim histerisini kullanma projesini geliştirecektir. Bu, Paris’te COP21 tarafından benimsenecek ve Glasgow’daki COP26 tarafından uygulanması gereken projedir.

Yüzyılın anlaşmasıdır bu: COP26 kararlarını uygulamak için devletler sanayilerini uyarlamak ve borçlanmak zorunda kalacaklar. Küresel ısınmanın insan kaynaklı olması bir olasılıktır, ancak ekonomilerin yağmalanacak olması, kesindir.
Global Banking & Finance Review

COP’nin bir sonraki başarısı: Finansın yeşile boyanması

Bu, İtalya’nın yardımıyla Birleşik Krallık tarafından örgütlenmektedir. Bu işle dört İngiliz bakan görevlendirilmiştir: iki eski bakan, Alok Sharma (Ekonomi, Sanayi ve Sanayi Stratejisi) ve Anne-Marie Trevelyan (Uluslararası Kalkınma), Birleşik Krallık ve Kanada eski Bankalar Birliği Başkanı Mark Carney ve bir lobici, Nigel Tepesi. Bu kişiliklerin hiçbiri klimatoloji hakkında hiçbir şey bilmemektedir. Öte yandan, hepsi Bretton Woods kurumlarında (Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası) reform yapma projesinin taşıyıcısıdır.

Rusya ve Çin devlet başkanları Vladimir Putin ve Xi Jinping’in bu konferansa katılmamasının nedeni, hiçbir şekilde hava kirliliğiyle mücadeleye değil, bu finansal projeye karşı olmalarıdır.

COP26’nın internet sitesi şu bilgileri vermektedir:

« Hedeflerimize ulaşmak için finansmanın harekete geçirilmesi söz konusudur. Gelişmiş ülkeler, iklim finansmanında en az 100 milyar doları seferber etme taahhütlerini tutmalıdırlar. Uluslararası finans kuruluşları üzerlerine düşeni yapmalı ve küresel net sıfırı güvence altına almak için gereken trilyonlarca özel ve kamu sektörü finansmanını serbest bırakmak için çalışmalıyız ».

Bu paranın seferber edilmesi için, konferansın sonunda imzalanması gereken, aşağıdaki kurumları bir araya getiren bir oluşumun oluşturulmasıdır:

 Asya Kalkınma Bankası,
 Afrika Kalkınma Bankası
 Asya Altyapı Yatırım Bankası
 Karayip Kalkınma Bankası
 Avrupa Yatırım Bankası
 Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası
 Amerikalılar Arası Kalkınma ve Yatırım Bankası
 İslam Kalkınma Bankası
 Dünya Bankası
 ve 450 büyük şirket.

Şunu anlamamız önemlidir: Dünya Bankası ve özellikle de İMF artık güvenilir olmadığı sürece yoksul ülkeleri borçlandırmak (ve dolayısıyla onları boyunduruk altında tutmak) artık mümkün değildir. Bugün tüm hükümetler, uluslararası kuruluşlardan gelen bağışların ve kredilerin, ülkelerini savunmasız hale getiren sert koşullarla geldiğinin bilincindedir; geri ödeme zamanı geldiğinde, artık hiçbir şeye sahip olmayacaklardır.

COP26 ile birlikte, bankacılar insanlığı kurtarmak için borç para verebilecek ve bu süreçte liderlerinin kendilerine güvendiği ülkelerin sahibi olabileceklerdir [5].

Çeviri
Osman Soysal

titre documents joints

Voltaire İletişim Ağı’nı güçlendirelim

Voltaire İletişim Ağı 27 yıldır düşünce özgürlüğü, eşit haklar ve silah kardeşliği uygulamaları için mücadele veriyor. Bugün itibariyle çeşitli dillere çevrildiğimizden, dünya çapında birçok diplomat, asker, akademisyen ve gazeteci tarafından kullanılan bir Uluslararası İlişkiler analiz kaynağı haline geldik.

Biz sadece gazeteci değil, aynı zamanda ve hepsinden önemlisi, Birleşmiş Milletler Sözleşmesini ve Bağlantısızlar tarafından Bandung’da dile getirilen 10 ilkeyi savunan kendini adamış yurttaşlarız. Bir ideolojiyi veya dünya görüşünü desteklemiyoruz, ancak okuyucularımızın eleştirel düşünmesini geliştirmeye çalışıyoruz. İnanç üzerine düşünmeye, kanaatler yerine kanıtlara öncelik veriyoruz.

Maddi ve güvenlik sıkıntılarına rağmen geniş kapsamlı bir işi yerine getiriyoruz. İnternet sitemizi akıllı telefonlardan okunabilir ve çok daha hızlı hale getirmek için Temmuz ve Ağustos aylarında yeniden düzenledi.

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde, mali desteğinize ihtiyacımız var:
 25 Euro bağışta bulunarak
 50 Euro bağışta bulunarak
 100 Euro bağışta bulunarak
 veya ayda 10 Euro bağış yapmayı taahhüt ederek katkıda bulunabilirsiniz.

Birden çok dil biliyor ve ana diliniz Fransızca değilse, makaleleri çevirerek de bize yardımcı olabilirsiniz. Bunun için bize yazın.

Sizin teşvikiniz sayesinde ayakta kalabiliriz.

[1Dünyanın sonunu hazırlarken iklimi savunuyorlar”, yazan Manlio Dinucci, Tercüme Osman Soysal, Il Manifesto (İtalya) , Voltaire İletişim Ağı , 3 Kasım 2021.

[2Speech to the Royal Society, Margaret Thatcher, Septembre 27, 1988.

[3«Le prétexte climatique», seconde partie : « 1982-1996 : L’écologie de marché », par Thierry Meyssan, Оdnako (Russie) , Réseau Voltaire, 22 avril 2010.

[41997-2010: Financial Ecology”, by Thierry Meyssan, Translation Roger Lagassé, Оdnako (Russia) , Voltaire Network, 7 December 2015.

[5Batı’nın yeni mali silahları”, yazan Manlio Dinucci, Tercüme Osman Soysal, Il Manifesto (İtalya) , Voltaire İletişim Ağı , 12 Kasım 2021.