Biyografiler
Macron, Emmanuel
147 makaleler


Fransa Cumhurbaşkanı Emanuelle Macron, Lübnan’dan sonra Belarus krizinin « arabulucusu » olmaya heveslendi. Oysa 28 Eylül 2020’de JDD ile yaptığı bir mülakatta Başkan Alexandr Lukaşenko’nun aleyhinde ve ertesi gün Vilnius’ta kabul ettiği Svetlana Tikanovskaya’ın lehinde tavır aldı.
Daha da ileri giderek, Cumhurbaşkanının partisi La République en Marche, muhalif lide Ulusal Meclis önünde konuşmaya davet etti, ki bu davet kabul edildi.
Başkan Lukaşenko’nun izlediği politika yurttaşları tarafından ezici bir (...)

Deus ex machina rolüne soyunan Cumhurbaşkanı Macron, iyi ve kötü puanları Lübnanlı liderlere dağıtmaya geldi. Üstünlüğünden emin bir şekilde, buradaki siyaset sınıfının davranışından utandığını söyledi. Ama bunların tamamı sahnelenen kötü bir oyundan ibarettir. El altından, Direnişi yok etmeye ve ülkeyi bir vergi cennetine çevirmeye çabalamaktadır.

Fransız kamuoyu, kamu fonlarının zimmete geçirilmesiyle ilgili her ifşaata tepki göstermektedir. 1980’lerden bu yana bu tür olayların neden bu kadar sık görüldüğünü merak etmektedir. Thierry Meyssan bu suçlarla artık pek ilgilenmemektedir. Ona göre çok daha vahim olanları açığa vurmaktadır: yabancı « yatırımcılar » yararına devletin özelleştirilmesi. O zamana kadar ne hükümet içerisinde, ne de cumhurbaşkanlığında var olmayan ve artık kurumların tepe noktalarına kadar yayınlan bir suçtur bu. Yersiz avantajlarla başlayan şey, çoğu zaman siyasi yetkililer önceden üzerinde düşünmeden ve bazen de onlara rağmen, isimsiz suçlarla devam etmektedir.

Başlangıçta Batılı liderler arasında kendi bakış açılarını daha iyi anlayabilmeleri için bir görüş alışverişi platformu olan G7 zirvesi, bir iletişim kaygısı alanına dönüştü. Davetliler, kapalı kapılar ardında düşüncelerini ortaya koymaktan uzak, herkesin şirin görünmeye çalıştığı bir medya şovunun aktörleri haline geldiler. Emmanuel Macron’un gazetecilere ve ABD’li misafiri için2 hazırladığı sürpriz de bunun tuzu biberi olmuştur.

Basında yer alan haberlere göre, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İranlı mevkidaşı Şeyh Hasan Ruhani’ye, Ağustos sonu Biarritz’de düzenlenecek olan G7 zirvesinde Başkan Donald Trump ile görüşme önerisinde bulundu.
Bu arada hiçbir İran heyeti bu diplomatik toplantıya davet edilmemiştir.
Buna sert tepki gösteren Donald Trump şu tweet’i attı: « İran ciddi mali sorunlarla karşı karşıyadır. Çaresiz bir şekilde ABD ile görüşmek istemektedirler, ancak Fransız Cumhurbaşkanı Macron da dahil bizi temsil ettiğini iddia (...)

Cumhurbaşkanı Macron genellikle bir Rothschild Boy olarak sunulur. Bu doğru olmakla birlikte sadece bir teferruattır. Thierry Meyssan, seçim kampanyasını başta en büyük küresel şirketlerden birinin patronu olan Henry Kravis’e ve NATO’ya borçlu olduğunu ortaya koyuyor. Bu, bugün sarı yelekliler krizinde belirleyici olan ağır bir borçtur.

Fransız Cumhurbaşkanı, devlet ve hükümet başkanlarından oluşan kalabalığın önünde yurtseverlik ve milliyetçilik kavramlarını karşı karşıya getirdi. Thierry Meyssan bu söylemin bir zamanlar fethedilen halkları egemenliklerinden yoksun bırakma, kendi kaderlerini belirleme hakkını inkar etme iradesi anlamına geldiğini anımsatmaktadır. Artık bu söylem herkese uygulanmaktadır.

En üst düzey Fransız diplomatlar önünde kurucu söyleme başvuran Cumhurbaşkanı Macron, dünya anlayışını ve elindeki araçları nasıl kullanmak niyetinde olduğunu ortaya koydu. Ona göre artık ne Fransa’da, ne de Avrupa’da halkın egemenliği diye bir şey kalmadı, dolayısıyla da artık ulusal ya da ulus ötesi demokrasi de yoktur. Artık Cumhuriyetin ortak çıkarı değil ama ortak çıkarları oluşturan şeylerin ve düşüncelerin karmaşık olaylar dizisi vardır. Büyükelçilere yapacakları işi tanımlayan Macron, artık ülkelerinin çıkarlarını korumak değil ana Avrupalı Leviathan adına hareket etme fırsatları bulmak durumunda oldukları konusunda onları bilgilendirdi. Bazı anlaşmazlıkların ayrıntılarına girerek, Levant bölgesi ve Afrika’nın ekonomik olarak sömürgeleştirilmesi programını tanımladı.

Yeni Cumhurbaşkanları Emmanuel Macron’ı tanımadıkları gerçeğiyle biraz geç de olsa yüzleşen Fransızları bir huzursuzluk hali sardı. Yakın zamanda yaptığı açıklamaları ve eylemlerini Attali Komisyonu için 2008’de yazdığı raporu dikkate alarak yorumlayan Thierry Meyssan, Macron’un « Yürüyüş! » halinde olduğu yönü bize önceden gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, birbirine çok da karşıt olmayan iki Libyalı lider arasında neden garip bir barışma töreni düzenledi? Peki, neden tanımadığı bir halkın geleceğine dair bir söylev yapma ihtiyacı hissetti? Peki ya Libya’nın ulusal hazinesinden çalınan 100 milyar dolara ne oldu?

Fransızlar, arka arkaya bir CİA ajanını ve Körfez emirliklerinin memurunu Cumhurbaşkanı olarak seçtikten sonra, bu kez bir İsrail ürünüyle üçüncü kez kazıklandılar. NATO, Rotschild Ailesi, CAC40’a dahil tüm şirketler ve tek ses basın tarafından desteklenen bir adaya oy vererek faşizm hayaletini uzaklaştırdıklarını sanıyorlar. Yaptıkları hatanın farkına varmanın çok uzağında, hala hipnozun etkisi altındalar ve genel seçimler sonuçlanmadan da uyanmaları beklenmiyor.

Geçmişin siyasi hayaletinin paramparça olduğu ve yeni bir kırılmanın ortaya çıktığı Fransa’da tarihi bir alt üst oluşa tanık oluyoruz. Ülkenin üzerine çöken yoğun medyatik propaganda dikkate alındığında, Fransızlar artık başlıca nirengi noktalarını algılayamıyor ve artık var olmayan kırmızı çizgilere bağlanıyor. Oysa olan biten gayet açıktır ve bazı gelişmeleri şimdiden öngörmek mümkündür.
ESKİMİŞ OLANDAN NASIL YENİ BİR ŞEY YARATILIR
Saint-Simon Vakfından Emmanuel Macron’ayazan
Thierry Meyssan

Fransa’nın seçim sahnesinde, “En Marche!” (Yürüyoruz!) adında yeni bir siyasal partinin aniden sahneye çıkışı ve başkanı Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanlığı adaylığı hiç de rastlantı değilmiş gibi görünüyor. Fransız egemen sınıfı ve ABD arasındaki ittifakın taraftarları deneme vuruşu aşamasını geçmiş gibi görünüyor.

En popüler makaleler