Bu makale Gözlerimizin Önünde kitabından alıntılanmıştır.
Bakınız İçindekiler.

Suudi Usame bin Ladin ve özel doktoru Mısırlı Eyman el-Zevahiri, 1998 yılında « Yahudi ve Haçlılara karşı küresel İslami cephe » adlı metni yayınlarlar. Metin Londonistan’da bulunan Advice and Reformation Committee adlı büroları tarafından dağıtılır. El Zevahiri Cumhurbaşkanı Sedat’a yönelik suikastı örgütler, ardından Hasan el-Turabi ve Ömer el-Beşir’in gizli servisleri için çalışır. Bugün El Kaide’yi yönetmektedir.

5- Pentagon tarafından ele alınan İslamcılar

90’lı yılların başında Pentagon, bugüne kadar sadece CIA’ya bağlı olan İslamcıları faaliyetlerine dahil etme kararı alır. Buna, Avrupa’daki NATO gizli servisleri (Gladio A [1]) göz önünde bulundurularak, Gladio B operasyonu adı verilir. On yıl boyunca, bütün İslamcı liderler –Usame bin Ladin ve Eyman el Zevahiri de dahil- US Air Force’a bağlı uçaklarda seyahat eder. Birleşik Krallık, Türkiye ve Azerbaycan bu operasyona katılırlar [2]. Bunun sonucunda İslamcılar –ki bugüne kadar gölge savaşçı konumundaydılar- kamuoyu önünde açıkça NATO güçlerine dahil edilmiş olur.

Suudi Arabistan –aynı zamanda hem bir devlet, hem de Suudilerin özel mülkiyeti olan-, resmen dünya İslamcılığını yönetmekle yükümlü bir şirket haline gelir. Kral, 1992 yılında « Devlet, İslam inancını korur ve Şeriat’ı uygular. Hayrı dayatır ve şer ile mücadele eder. İslam’ın farzlarını yerine getirir (…) İslam’ın, toplumun ve Müslüman yurdunun savunulması, Kral’ın tüm uyruklarının ödevidir » şartını içeren bir temel yasayı ilan eder.

Galler Prensi Charles 1993 yılında, Suudi gizli servislerinin şefi Prens Türki’nin başına getirildiği Oxford Centre for İslamic Studies’i yönetimi altına alır.

Londra, « Londonistan »’dan [3] söz edilecek kadar, açık bir şekilde Gladio B’nin beyni haline gelir. Arap Müslüman Kardeşler ve Pakistanlı Cemaat-i İslami, Dünya İslam Birliğinin şemsiyesi altında, Finsbury Park Camii çevresinde birçok kültürel ve dini dernek kurar. Bu düzenek, Beslan’daki Rus Okulu’ndan, Shoe bomber Richard Reid’e varıncaya kadar birçok canlı bombanın devşirilmesini sağlayacaktır. Londonistan, İslamcılarla Suudi Arabistan arasındaki mutabakat Birleşik Krallık’a kadar uzandığı için –topyekun eylem özgürlüğü, ama iç politikaya müdahale yasağı-, Birleşik Krallık’taki Müslüman diasporasına değil ama Arap dünyasına yönelik yayın yapan özellikle birçok medya kuruluşu, yayınevi, gazete (her ikisi de bugünkü Arabistan Kralı Salman’ın çocukları tarafından yönetilen El Hayat ve Eş-Şark el-Avsat) ve televizyon kanallarından (Prens El-Velid bin-Telal’a ait MBC Grubu yirmiye yakın televizyon kanalı üzerinden yayın yapıyor) oluşmaktadır. Bu düzenek devasa paraları harekete geçirmekte ve binlerce insana istihdam sağlamaktadır. Sonrasında İngilizlerin artık meşruluğunu savunmayacakları 11 Eylül 2001 saldırılarına kadar kamuoyu önünde açıkça işlerliğini sürdürecektir.

« Suriyeli » Ebu Musab (fotoğrafta Usame bin Ladin ile birlikte) « Gerilim stratejisi »ni İslami terimlerle teorileştirmiştir. Avrupa’daki saldırıları yönetmek üzere Madrid ve Londra’da yasal bir acente kurmuştur.

Bin Ladin ve Cezayirli Silahlı İslami Grup (GİA) arasında irtibat subayı haline gelen ve başarısız Hama darbesinden sağ kurtulan kazazede « Suriyeli » Ebu Musab, « Ademi merkeziyetçi cihat »’ı teorileştirir [4]. Küresel İslami Direnişe Çağrı’sında, çok iyi bildiğimiz « gerilim stratejisi » doktrinini İslami terimler üzerine oturtur. Devlet yetkililerinin, halkı kendisine karşı ayaklanmaya yöneltecek şekilde korkunç bir zulüm uygulamaya kışkırtılması söz konusudur. Bu teori, 70-80’li yıllarda Avrupa’da aşırı solun (Baader Çetesi, Kızıl Tugaylar, Doğrudan Eylem) manipülasyonuyla CIA/NATO’ya bağlı Gladio şebekeleri tarafından daha önce de kullanılmıştır. Tabi ki bu stratejinin bir sonuca ulaşması söz konusu değildir ve CIA/NATO da bunun hiçbir başarı şansının olmadığını gayet iyi bilmektedir –hiçbir zaman, hiçbir yerde zafere ulaşamamıştır-, ama kendi adamlarını iktidara getirmek için devletin baskıcı tepkisinden yararlanma niyetindedir. « Suriyeli », Avrupa’yı –ve kesinlikle ABD’yi değil- İslamcıların bir sonraki savaş alanı olarak tanımlamaktadır. 1995’teki saldırılardan sonra aynı yıl Fransa’dan kaçar. İki yıl sonra Madrid ve Londonistan’da, CIA’nın 60-70 yıllarında Lizbon’da kurduğu Aginter Press örneğinden hareketle İslamic Conflict Studies Bureau’yu kurar. İki yapı da sahte bayrak altında düzenlenen saldırıların örgütlenmesinde ön plana çıkarlar (1969’da aşırı sola isnat edilen Piazza Fontana’dan, 2005 yılında Londra’da Müslümanlara ismat edilenlere kadar).

Müslüman Kardeşler’in İletişim Danışmanı Mahmud Cibril el-Warfally, Müslüman diktatörlere demokratik dili kullanma eğitimi veriyor. El Cezire’yi yeniden yapılandırmış, ardından da Libya’da Kaddafi rejimi süresince ABD şirketlerinin yerleşmesinden sorumlu olur ve son olarak aynı Kaddafi’nin devrilmesi sürecini yönetir.

Eşzamanlı olarak Kardeşler, ABD yanlısı Arap liderlere yönelik geniş kapsamlı bir eğitim programı geliştirirler. Pittsburg Üniversitesi’nde Libyalı Profesör Mahmut Cibril El Warfally, bu liderlere « siyaseten doğru » konuşmalarını öğretir. Böylece Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Kuveyt, Fas ve Tunus’tan (ve ayrıca Singapur’dan da) emirlere ve generallere eğitim verir. Dünya Bankasının Halkla İlişkiler ve rapor inceleme ilkelerini birbirine karıştıran en acımasız diktatörler, artık gülmeden demokratik ideallerinden ve insan haklarına duydukları derin saygıdan söz etmeyi başaracak hale gelirler.

Cezayir’e karşı yürütülen savaş Fransa’ya sıçrar. Jacques Chirac ve İçişleri Bakanı Charles Pasqua, Paris’in Müslüman Kardeşler’e verdikleri desteğe son verirler ve hatta Yusuf el Karadavi’nin (Cemaatin vaizcisi) kitaplarını yasaklarlar. Onlar için, İngilizlerin haritadan silmek istediği Mağrip Bölgesindeki Fransız varlığının korunması söz konusudur. Silahlı İslami Grup (GİA) Air France’ın Alger-Paris uçağındaki yolcuları rehin alır (1994), Paris metrosunda ve trenlerinde bombalı saldırılar düzenler (1995) ve Dünya Futbol Şampiyonası sırasında, bir nükleer elektrik santraline uçak düşürülmesi de dahil –engellenecek olan- çok büyük bir saldırı planlar (1998). Kaçmayı başaran şüpheliler her seferinde Londonistan’dan sığınma hakkı elde ederler.

Usame bin Ladin’in « Arap Lejyonu »nin Bosna-Hersek’te Devlet Başkanı Ali İzzetbegoviç önünde düzenlediği resmi geçit.

1992’de Bosna-Hersek Savaşı başlar [5]. Washington’un talimatı üzerine, hala Suudi Arabistan tarafından finanse edilen Pakistan’ın gizli servisi (İSİ), 90 000 adamını Sırplara (Moskova tarafından desteklenen) karşı savaşmak üzere buraya gönderir. Usame bin Ladin’e bir Bosna diplomatik pasaportu sağlanır ve Başkan Aliya İzzetbegoviç’in (ki ABD’li Richard Perle diplomatik ve Fransız Bernard-Henri Lévy basın danışmanıdır) askeri danışmanı olur. Dünya İslami Birliği’nin sağladığı finansmanı dağıtır ve Afganistan’da çarpışan eski savaşçılardan Arap Lejyonunu oluşturur. İran İslam Cumhuriyeti, toplumsal refleks ya da Suudi Arabistan’la rekabet nedeniyle, aynı şekilde Bosna’daki Müslümanların da yardımına koşar. Pentagon’un anlayışına uygun olarak, yüzlerce Devrim Muhafızını ve Lübnan Hizbullah’ına ait bir birimi bölgeye gönderir. Özellikle de Bosna Ordusunun kullandığı silahların büyük bir bölümünü tedarik eder.

Bin Ladin’in saflarına sızan Rus gizli servisleri, Arap Lejyonundaki yazışmaların tümünün İngilizce olarak kaleme alındığını ve Lejyonun doğrudan NATO’dan emir aldığını tespit eder. Savaş sonrasında, bir Uluslararası Özel Mahkeme oluşturulur. Mahkeme savaş suçu işledikleri gerekçesiyle birçok savaşçı hakkında soruşturma yürütür ama aralarında hiçbir Arap Lejyonu üyesi yoktur.

Mısırlı Muhammed el-Zevahiri kardeşi Eyman (El Kaide’nin bugünkü lideri) ile birlikte Cumhurbaşkanı Sedat suikastına katılır. NATO saflarında Bosna-Hersek ve Kosova savaşlarına da katılır. Böylece UÇK (Kosova Kurtuluş Ordusu)’nın bir birimini de yönetir.

Eski Yugoslavya’da, üç yıllık sükunetten sonra, Müslümanlar ve Ortodokslar arasındaki savaş bu kez Kosova’da baş gösterir. Kosova Kurtuluş Ordusu (Arnavutça kısaltmasıyla UÇK), Alman Özel Kuvvetleri (KSK) tarafından Türkiye’deki İncirlik Üssünde savaş eğitimi alan mafyamsı gruplardan oluşturulmuştur. Müslüman Arnavut ve Yugoslavlar, Nakşibendi kültürü almışlardır. Türk istihbaratının gelecekteki şefi Hakan Fidan, NATO ve Türkiye arasında irtibat subayıdır. Arap Lejyonunun kıdemlileri, bir tugayı Eyman el Zevahiri’nin kardeşlerinden birinin komutasında olan UÇK’yı bünyesine katarlar. Bu birlik sistematik olarak Ortodoks kilise ve manastırları tahrip etmekte ve Hıristiyanları buradan kovalamaktadır.

1995’te, siyasi cinayet geleneğine geri dönüş yapan Usame bin Ladin, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i ortadan kaldırmayı dener. Aynı şeyi bir sonraki yıl Libya’nın Rehberi Muammer Kaddafi’ye yönelik olarak yineler. Bu ikinci saldırı, Libyalıların İrlanda direnişine verdiği desteği cezalandırmak isteyen İngiliz gizli servisleri tarafından 100 000 Sterlin ile finanse edilir [6]. Ne yazık ki bu operasyon da başarısız olur. Birçok Libyalı subay Birleşik Krallığa kaçar. Bunların arasında oğluna yıllar sonra İngiliz istihbarat servislerince Manchester’de saldırı düzenleme görevi verilecek olan Ramazan Abidi de vardır. Libya İnterpol’e kanıtlar sunar ve Londonistan’da hala bir halkla ilişkiler bürosuna sahip olan Usame bin Ladin’in şahsına karşı ilk uluslararası tutuklama kararını çıkartır.

1998’de, Paris’te Arap İnsan Hakları Komisyonu kurulur. NED tarafından finanse edilmektedir. Başkanı Tunuslu Munsif Marzuki ve sözcüsü Suriyeli Haytam Manna’dır. Amacı, terörist faaliyetlerinden dolayı çeşitli Arap ülkelerinde tutuklanan Müslüman Kardeşler’i savunmaktır. Marzuki, uzun zamandan beri onlarla birlikte çalışan bir solcu doktordur. Manna, Hasan el Turabi’nin ve Sudan’lı Kardeşler’in Avrupa’daki yatırımlarını yöneten bir yazardır. Manna geri çekilince, bayan arkadaşı derneğin başkanlığı görevini sürdürür. Manna’nın yerine avukat Cezayirli Raşid Mesli geçer. Zaten Abbasi Madani ve Cezayirli Kardeşler’in avukatıdır.

Türk İslamcı Necmettin Erbakan’ın (ortada) manevi evladı Recep Tayyip Erdoğan (sağda) onun gizli eylem hareketi Milli Görüş’ü yönetir. Erdoğan Çeçenistan’a silahların gönderilmesini örgütler ve İstanbul’da önde gelen Rusya karşıtı emirleri barındırır.

1999’da (yani Kosova Savaşı ve Grozni’de İslamcıların iktidarı ele geçirmesinden sonra), Zbigniew Brzeziński, bir yeni muhafazakar topluluğuyla birlikte American Committee for Peace in Chechnya’yı (Çeçenistan’da barış için Amerikan Komitesi) kurar. Birinci Çeçenistan Savaşı bazı İslamcıların zorla müdahil olduğu Rusların bir iç meselesi olsa da, ikincisi İçkerya İslam Ermirliği’nin kurulmasını hedeflemektedir. Birkaç yıl öncesinden bu operasyonun hazırlıklarını yapan Brzeziński, Afgan deneyimini yeniden canlandırmayı dener. Şamil Basayev gibi Çeçen cihatçılar, Sudan’da bin Ladin tarafından olmasa da, Afganistan’da Talibanlar tarafından eğitilmişlerdir. Savaş süresince Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş’ü ve « İHH – İnsan Hak ve Hürriyetleri »’nın « insani » desteğinden yararlanırlar. İHH, Internationale Humanitäre Hilfe (IHH) adı altında Almanya’da kurulmuştur. Bu kuruluş daha sonra, özellikle Moskova Tiyatrosuna karşı (2002’de, 170 ölü, 700 yaralı), Beslan’daki bir okula karşı (2004’te, 385 ölü, 783 yaralı) ve Nalçik kentine karşı (2005, 128 ölü ve 115 yaralı) gerçekleştirilen saldırılar olmak üzere birçok büyük operasyon örgütleyecektir. Beslan Katliamı ve cihatçı lider Şamil Basayev’in ölümünden sonra, Milli Görüş ve İHH, İstanbul’daki Fatih Camii’nde, on binlerce militanın katıldığı büyük bir gıyabi cenaze töreni düzenler.

« Amerikan karşıtı » bir saldırı olarak sunulan, 7 Ağustos 1998’de ABD’nin Darüsselam’daki (Tanzanya) Büyükelçiliğinin bombalanması sonucunda 11 kişi öldü ve 85 kişi yaralandı… Ancak kurbanlardan hiçbiri ABD vatandaşı değildi.

Bu dönem süresince, üç önemli saldırı El Kaide’ye isnat edilir. Öte yandan, bu operasyonlar her ne kadar önemli olsa da, NATO bünyesine giren İslamcılar için bir güç kaybı anlamına gelir ve eş zamanlı olarak Amerikan karşıtı teröristler nezdinde gözden düştüklerini hissetmelerine yol açar.

 1996’da, Suudi Arabistan’da Hobar’daki sekiz katlı bir binaya yönelik bomba tuzaklı kamyonla saldırı düzenlenir ve 19 ABD askeri ölür. Önce El Kaide’ye isnat edilen saldırının sorumluluğu daha sonra İran’a, ardından da sonuç olarak hiç kimseye yüklenmemiştir.

 1998’de, Nairobi (Kenya) ve Darrüsselam (Tanzanya)’daki ABD Büyükelçilikleri önünde iki bomba patlatılır ve 298 Afrikalının –ama hiçbir ABD’li ölmez- ölmesine ve 4 500 kişinin yaralanmasına yol açar. Bu saldırıları, İslami Kutsal Yerlerin Kurtuluşu Ordusu adlı gizemli bir örgüt üstlenir. ABD yetkililerine göre söz konusu saldırılar, dört üyelerinin sınırdışı edilmesine misilleme olarak Mısırlı İslami Cihat üyelerince gerçekleştirilmiştir. Oysa aynı yetkililer Usame bin Ladin’i saldırı emrini vermekle suçlar ve FBI –nihayet- ona karşı bir uluslararası tutuklama emri çıkartır.

 2000 yılında, Aden (Yemen) açıklarında demirleyen USS Cole destroyerinin gövdesine patlayıcı yüklü bir tekne çarparak patlar. Saldırıyı Arap Yarımadası El Kaide’si üstlenir ama bir ABD mahkemesi saldırıdan Sudan’ı sorumlu tutacaktır.

Bu saldırılar, Washington ile İslamcılar arasındaki işbirliği devam ederken gerçekleşir. Usame bin Ladin, Londonistan’daki ofisini 1999’a kadar açık tutmayı başarır. Wembley Mahallesinde yer alan Advice and Reformation Committee (ARC), aynı zamanda hem Bin Ladin’in açıklamalarını yayınlamayı, hem de El Kaide’nin eleman devşirme, ödemeler yapma ve malzeme alma gibi lojistik faaliyetlerinin örtülü olarak yürütülmesini hedefler. Londra’daki işbirlikçileri arasında, haklarında uluslararası tutuklama emri çıkartılan ama buna karşın Birleşik Krallık’tan siyasi sığınma hakkı elde eden, Suudi Halit el Feyyaz ve Mısırlı Adil Abdel Bari ve İbrahim Eidarus da bulunmaktadır. Bin Ladin’in ofisi, tam bir yasallık içerisinde Londra’da Şubat 1998’de, Yahudi ve Haçlılara karşı ünlü cihat çağrısını yayınlayacaktır. Bin Ladin, ağır böbrek rahatsızlığı nedeniyle Ağustos 2001’de Dubai’daki Amerikan hastanesine kaldırılır. Körfez ülkelerinden birinin Devlet Başkanı, güvenliği CIA tarafından sağlanan hastane odasında Ladin’i ziyaret ettiğini teyit edecektir.

6- İki « Gladio »’nun birleşmesi ve IŞİD’in hazırlanması

Aynı mantık içerisinde, Bush yönetimi 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleşen büyük saldırıların sorumluluğunu İslamcılara yükler. Resmi yorum sayılamayacak kadar çok tutarsızlığa sahip olsa da fazlasıyla etkili olur. Havayolu şirketleri şüphelilerden hiçbirinin uçaklarda bulunmadığını belirtse de, Adalet Bakanı kamuoyunu uçakların İslamcılar tarafından kaçırıldığına ikna etmeye çalışır. İddiaları kamuoyu önünde bizzat reddetmiş olmasına ve yüz ve ses tanıma uzmanları videodaki şahsın bin Ladin olmadığını belirtmelerine karşın, Savunma Bakanlığı, bin Ladin’in saldırıların sorumluluğunu üstlendiği bir video görüntüsünü yayınlayacaktır. Ne olursa olsun bu olaylar, Washington ve Londra’ya terörizme karşı « Bitmeyen Savaşı » başlatmak ve eski müttefikleri, Afganistan’daki Talibanlar ve Saddam Hüseyin’e saldırmaları için gerekçe olmaya yarayacaktır.

11 Eylül 2001’de Usame bin Ladin, en küçük terörist operasyonu dahi yönetecek durumda değildi. Rawalpindi Askeri Hastanesi’nde (Pakistan) diyalize bağlı halde can çekişmekteydi.

Usame bin Ladin, kronik böbrek yetersizliğinden rahatsız olmasına rağmen, 15 Aralık 2001’de Marfan sendromu sonucunda hastalığına yenik düşer. Bir MI6 temsilcisi Afganistan’daki cenaze törenlerine katılır. Ardından kendisine az çok benzeyen, Pakistan Başbakanı Benazir Butto’ya göre 2005 yılında Şeyh Ömer tarafından öldürülen adlı biri de dahil olmak üzere birçok dublör onu hayatta tutmaya devam edecektir.

Ağustos 2002’de MI6, Londra’da Müslüman Kardeşler’in « Hepimiz Suriyeliyiz » temalı toplantısını düzenler. Konferans katılımcıları Suriye’nin Nusayriler tarikatının baskısı altında olduğunu ve gerçek eşitliğin ancak Müslüman Kardeşler tarafından sağlanabileceği düşüncesini geliştirirler.

Seyyid Kutub ve Suriyeli Ebu Musab’tan sonra İslamcılar Ebubekir Naci adında yeni bir strateji uzmanına sahip olurlar. Hiçbir zaman var olmamış gibi görünen bu şahıs, 2004’te internet ortamında Vahşetin Yönetimi, bir kaos teorisi adlı bir kitap yayınlar [7]. Her ne kadar bazı yazarlar bir Mısırlı yazarın tarzında olduğunu düşünseler de, eserin başlangıçta İngilizce yazıldığı, ardından Kuran’dan yapılan gereksiz alıntılarla zenginleştirildiği ve sonradan Arapçaya tercüme edildiği anlaşılıyor. Kitabın başlığındaki « Vahşet », teröre başvurulmasını değil, ama uygarlık devleti yaratmadan önceki doğal hale geri dönüşü tanımlıyor. İnsanlığın, « İnsanın insanın kurdu olduğu » zamanlara geri döndürülmesi söz konusudur. Kaos stratejisi üç aşamadan oluşmaktadır:

 İlk olarak, en savunmasız cenahlarına saldırarak devletin cesaretinin kırılması ve gücünün tüketilmesidir. Dolayısıyla çoğunlukla alakasız, ama vurulması kolay ve dağınık tali hedefler seçilecektir. Bir toplu ayaklanma, devrim izlenimi verilmesi söz konusudur.

 İkinci olarak, devlet banliyölerden ve kırsaldan çekilince, bazı bölgeler ele geçirilecek ve buralar yönetilecektir. Yeni bir devlet biçimine geçildiğini vurgulamak için Şeriat’tan destek alınacaktır. Bu dönem boyunca, iktidara muhalefet eden ve silah yardımında bulunmaktan kaçınmayacak herkesle ittifak kurulacaktır. Bu aşamada artık bir mevzi savaşı yürütülecektir.

 Üçüncü olarak, İslam Devleti ilan edilecektir.

Bu tez, çağdaş askeri biliminin ürünüdür. Psikolojik operasyonlara, özellikle de çarpıcı şiddetin kullanımına önemli bir yer ayırmaktadır. Bu stratejinin uygulamada bir devrimle hiçbir ilgisi yoktur, daha çok bir ülkenin yabancı güçler tarafından fethedilmesi söz konusudur, çünkü büyük bir yatırımı gerektirmektedir. Yıkıcı edebiyatında alışık olduğumuz üzere, en ilginç olan henüz söylenmemiş olanda ya da rastgele söylenende gizlidir:

 Halkların cihatçılara ev sahipliği yapması için hazırlanması, « iç » savaştan önce Cezayir’de yapıldığı gibi, cami ve toplumsal derneklerden oluşan bir şebekenin inşasını gerektirir.

 İlk askeri operasyonların gerçekleştirilebilmesi için önceden ithal edilmiş silahlara gereksinim vardır. Çünkü sonrasında, cihatçıların silah ve hatta cephane temin etme -imkanları hiç olmayacaktır. Dolayısıyla dışarıdan destek almaları gerekmektedir.

 Ele geçirilen bölgelerin yönetimi, « devletleri yeniden inşa » etmekle yükümlü düzenli ordular gibi önceden eğitilmiş üst düzey memurların varlığını gerektirmektedir.

 Son olarak mevzi savaşı, büyük miktarda malzeme, mühendis ve mimara ihtiyaç duyan çok geniş altyapıların inşasını gerektirmektedir.

Bu esere bağlı olduğunu beyan etmeleri, zorunlu olarak İslamcıların dış büyük güçler hesabına bir askeri rol oynamaya devam etme niyetinde olduklarını doğruluyor. Ama bu kez çok büyük ölçekte.

2006’da İngilizler Katar Emiri Hamad’tan, Pan-Arap televizyon kanalı El Cezire’yi Müslüman Kardeşler’in hizmetine sunmasını talep ederler [8]. Kraliyet ailesini demokratik dil kullanma konusunda eğiten Libyalı Mahmut Cibril, adım adım Kardeşler’ini televizyon kanalına sokmak ve yabancı dilde (İngilizce ve ardından Boşnakça ve Türkçe) yayın yapan televizyon kanalları kurmakla görevlidir. Vaiz Yusuf el Karadavi, El Cezire’nin « dini danışmanı » haline gelir. Tabi ki bu televizyon kanalı « Usame bin Ladin »’in ses ya da görüntü kayıtlarını yayınlayacak ve doğrulayacaktır.

Aynı dönemde, Irak’taki ABD birlikleri, ülke geneline yayılan bir isyanla baş etmek zorunda kalır. İşgalin aniliği ve vahşeti karşısında yenildikten sonra (« şok ve dehşet » tekniği) Iraklılar direnişlerini örgütlerler. ABD Bağdat Büyükelçisi, sonra da Ulusal İstihbarat Direktörü olacak olan John Negroponte, onları bölerek ve öfkelerini kendilerine çevirip işgali iç savaşa dönüştürerek yenmeyi önerir. Gizli operasyonlar uzmanı olarak, Vietnam’da Phoenix Operasyonuna katılmış, ardından Salvador’da iç savaşı ve Nikaragua’da İran-Kontra Operasyonunu ve Meksika’nin Chiapas Eyaletindeki isyanın çöküşünü örgütlemiştir. Negroponte, Salvador’daki adamlarından biri olan Albay James Steele’i çağırır. Ona Sünnilere karşı Iraklı Şii ve Şiilere karşı ise Sünni milislerin oluşturulması emrini verir. Steele, Sünni milisler için İslamcılardan yararlanır. Irak’taki El Kaide üzerinden, Özel Polis (« Bozkurtlar Tugayı ») örtüsü altından bir aşiret koalisyonu olan Irak İslam Emirliğini (geleceğin IŞİD’i) silahlandırır. Kurbanlar ve ailelerini dehşete düşürmek için, eğitim gördüğü Amerika Okulu (School of America) ve Tayvan’daki Political Warfare Cadres Academy’nin yöntemlerini kullanarak Emirliği işkenceyle kurar. Birkaç ay içerisinde, Iraklılar üzerine yeni bir dehşet çöker ve onları dini olarak böler.

Ardından, General David Petraeus ülkedeki ABD birliklerinin komutasını ele aldığında, Albay James H. Coffman’ı, Steele ile birlikte çalışması ve operasyonla ilgili kendisine rapor vermesi için görevlendirecektir. Brett H. McGurk doğrudan Başkana hesap verecektir. İslam Emirliği’nin önde gelen şefleri, Bucca esir kampından devşirilmişlerdir ama Ebu Garip Cezaevinde Albert D. Biderman ve Martin Seligman adlı profesörlerin « beyin yıkama » yöntemlerine göre şartlandırmaya tabi tutulmuşlardır [9]. Bunların hepsi, Washington’dan itibaren, Steele’in de doğrudan bağlı olduğu Savunma Bakanı Donald Rumsfeld tarafından yönetilmektedir.

2007’de Washington, müttefik devletler dahil genişletilmiş Ortadoğu’daki laik rejimleri devireceği ve iktidarı ele almak için hazırlık yapması gerektiği konusunda Cemaati bilgilendirir. CIA, Kardeşler ile tüm bölge devletlerindeki laik parti ve şahsiyetler arasında ittifaklar kurar. Eş zamanlı olarak, Batılı Nazi gruplar ve Doğulu İslamcı gruplar arasında bağlar kurarak « Gladio »’nun iki kolunu birbirine bağlar.

Bu ittifaklar bazen istikrarsızdırlar, örneğin Londra’daki « Libya muhalefeti ulusal konferansı » sırasında, Kardeşler çevrelerinde ancak Libya İslami Mücadele Grubu (Libya’daki El Kaide) ve Vahhabbi Senusi Cemaatini bir araya getirmeyi başarabilirler. Resmi platform monarşinin kurulmasını ve İslam’ı devlet dini olmasını öngörmektedir. Daha da ikna edici olan, Berlin’de Suriyeli eski Başkan Yardımcısı Abdül Halim Haddam’ın ve Kardeşler’in birliğini resmileştiren, Ulusal Selamet Cephesinin anayasasıdır.

Dimitro Yaroş, Ternopo Anti-emperyalist Cephesi Kongresi (2007) sırasında. Gladio A’ya bağlı Naziler ile Gladio B’ye dahil İslamcıların bağlantısını sağlar, ardından EuroMaidan « renkli devrimi »nden sonra, Ukrayna Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Sekreter Yardımcısı olur (2014).

8 Mayıs 2007’de Ternopol’de (Ukrayna’nın Batısı), Nazi ve İslamcı fraksiyonlar Rusya’ya karşı mücadele etmek için bir anti-emperyalist cephe oluştururlar. Cepheye aralarında Kırım, Adıgey, Dağıstan, İnguşetya, Kabardino-Balkarya, Karaçay-Çerkesya, Osetya ve Çeçenistan’daki İslamcı ayrılıkçıların da yer aldığı Litvanya, Polonya, Ukrayna ve Rusya’dan örgütler katılır. Kendisine karşı uygulanan uluslararası yaptırımlar nedeniyle cepheye şahsen katılamayan Doku Umarov –Çeçenistan Cumhuriyetini lağveden ve İçkerya İslam Emirliğini ilan eden- burada yazdığı metni okutur. Oluşuma, Kiev’de Şubat 2014’te düzenlenen askeri darbe sırasında Ukrayna Ulusal Güvenlik Konseyi yardımcı sekreterliği görevini üstlenecek olan Dimitro Yaroş başkanlık yapar.

Lübnan’da ulusal ordu, Mayıs-Haziran 2007’de, Fetih el İslam üyelerinin geri çekildiği Nahr el Bared Filistin kampını kuşatır. Çatışmalar 32 gün sürer ve otuza yakını başları kesilerek olmak üzere 76 asker ölür.

Türk-İrlanda çift vatandaşı, Özgürlük Filosu’na katılan CİA ajanı « Mehdi el-Harati » olarak bilinen El Mehdi El Hamit El Hamdi, hastanede kendisini ziyaret eden Erdoğan’ı alnından öpüyor. Bir süre sonra Özgür Suriye Ordusu’nun iki numarası haline gelecektir.

2010’da Cemaat İHH aracılığıyla Özgürlük Filosunu düzenler. Resmi olarak İsrail ambargosuna meydan okunması ve Gazzelilere insani yardım götürülmesi söz konusudur [10]. Gerçekte ise, bu filonun ana gemisi yolculuk sırasında bandıra değiştirir ve yoluna Türk bayrağıyla devam eder. Sefere katılan şiddet karşıtı militanların arasına İrlandalı CIA ajanı Mehdi el Harati de dahil olmak üzere birçok casus karışır. ABD’nin kendisine karşı kurduğu tuzağa düşen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, gemilere uluslararası sularda saldırılması talimatı verir ve baskın sonucunda 10 kişi ölür ve 54 kişi yaralanır. Beyaz Saray’ın alaycı bakışları altında gerçekleşen bu korsanlık eylemini bütün dünya kınar. Afganistan’daki cihatçılara silah temin eden ve Yaser Arafat’ın FKÖ’süne karşı Hamas’ın kuruluşunu destekleyen İsrail, 2008’de İslamcılara karşı tavır alır ve onları ve Gazze halkını bombalar. Netanyahu bu şekilde Beyaz Saray’ın karşı görüşüne rağmen Suudi Arabistan ile birlikte yürüttüğü « Dökme Kurşun » operasyonunun bedelini öder. Sonuç olarak, Özgürlük Filosunun yolcuları İsrail tarafından serbest bırakılır. Türk basınında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mehidi el Harati’yi hastanede ziyareti sırasında çekilmiş fotoğraflar yayınlanır.

(Sürecek…)

Çeviri
Murat Özdemir

Bu kitap Türkçe olarak bilgisayar versiyonunda bulunmaktadır.

[1NATO’s secret armies: operation Gladio and terrorism in Western Europe, Daniele Ganser, Foreword by Dr. John Prados, Frank Cass/Routledge (2005).

[2Classified Woman: The Sibel Edmonds Story : A Memoir, Sibel Edmonds (2012).

[3Londonistan, Melanie Phillips, Encounter Books (2006).

[4Architect of Global Jihad : The Life of Al Qaeda Strategist Abu Mus’ab Al-Suri, Brynjar Lia, Columbia University Press, 2009.

[5Wie der Dschihad nach Europa kam, Jürgen Elsässer, NP Verlag (2005); Intelligence and the war in Bosnia 1992-1995: The role of the intelligence and security services, Nederlands Instituut voor Oologsdocumentatie (2010). Al-Qaida’s Jihad in Europe: The Afghan-Bosnian Network, Evan Kohlmann, Berg (2011).

[7The Management of Savagery: The Most Critical Stage Through Which the Umma Will Pass, Abu Bakr Naji, Harvard University (2006).

[8« Wadah Khanfar, Al-Jazeera et le triomphe de la propagande télévisuelle », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 23 septembre 2011.

[9« Le secret de Guantánamo », par Thierry Meyssan, Оdnako (Russie) , Réseau Voltaire, 28 octobre 2009.

[10« Flottille de la liberté : le détail que Netanyahu ignorait », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 6 juin 2010.