Sayyid Qutb (1906-1966), siyasal İslam’ın düşünürü

Sömürgecilik süresince ve Soğuk Savaş boyunca, emperyalist güçler tahakkümlerine yönelik her türlü karşı çıkışı boğmak için dinleri kullandılar. Böylece 1905 yılında devlet kurumlarının laikleşmesi konusunda önemli bir yasayı onaylayan Fransa, kısa süre içinde bu yasayı sömürgeleştirdiği topraklarda uygulamamaya karar verdi.

Bugün artık Arap Baharlarının Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmeye ve bu yolla « genişletilmiş Ortadoğu » üzerindeki Anglosakson egemenliğini pekiştirmeye yönelik bir İngiliz girişimi olduğunu anlamış bulunmaktayız.

Batılılar, 16 yıldan beri haklı olarak Müslümanları kendi evlerini temizlememekle ve teröristlere hoşgörü göstermekle suçluyorlar. Öte yandan bugün bu teröristlerin, Müslümanları « siyasal İslam » aracılığıyla köleleştirmek için aynı Batılılar tarafından kullanıldığı açıktır. Londra, Washington ve Paris terörizmden ancak « genişletilmiş Ortadoğu » sınırları dışına taştığında kaygılanıyor ve en azından Sünniler için « siyasal İslam »ı hiçbir zaman eleştirmiyor.

Başkan Trump 21 Mayıs’ta Riyad’ta yaptığı konuşmayla, bölgeyi kasıp kavuran ve artık Batı’ya yayılan terörizme son vermek niyetindeydi. Sözleri bir elektroşok etkisi yarattı. Konuşması bu sistemi sonlandırmaya yönelik verilen bir onay olarak yorumlandı.

Son yüzyıllarda hayal etmesi bile olanaksız olan şey birden açıklığa kavuştu. Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler ile her türlü teması kesmeyi kabul ederek, İngilizlerle işbirliğini sürdürenlere ve özellikle de Katar’a karşı kızıp köpürdü. Riyad, birçok hayal kırıklığını da beraberinde getiren bir sürek avının işaretlerini verdi. Bedevilere özgü bir intikam duygusuyla diplomatik ilişkiler kesildi ve Katar halkına yönelik bir ekonomik ambargo yürürlüğe sokulurken, Birleşik Arap Emirlikleri’nde lanetli Katar sakinlerine karşı en ufak bir merhamet kırıntısı gösterenlere yönelik olarak 15 yıllık hapis cezası yürürlüğe sokuldu.

Güçlerin ve ittifakların büyük boyutta yer değiştirmesi süreci başlamıştır. Eğer bu hareket sürerse bölge yeni bir bölünme kapsamında düzenlenecektir. Emperyalizme karşı mücadele sorunu, Klerikalizm’e karşı mücadele sorunu karşısında yenik düşecektir.

Ülkeleri bu bölünmeden kaçan Püritenler tarikatı tarafından kurulan ABD’liler olmasa da, Avrupalılar bu bölünmeyi XVI ila XIX. yüzyıllar arasında dört yüz boyunca yaşadılar. Siyasal Hıristiyanlığa karşı mücadele, öncelikle Katolik Kilisesinin rahipler sınıfının müritlerini yatak odalarına varıncaya kadar yönetme iddiasına karşı verilen bir savaştı. Bu süreç ancak Papalık Tacını terk eden Papa VI. Paul ile birlikte sonlandı. Bu üçlü taç, Papa’nın kralların ve imparatorların üstünde olduğunu simgeliyordu.

Rahiplerin olmadığı Hıristiyanlığın başlangıcındaki gibi (rahipler ancak III. yüzyılda ortaya çıkmışlardır), İslamın başlangıç dönemlerinde ve günümüz Sünniliğinde de din adamı sınıfı yoktur. Sadece Şiilik Katolikliğe ve Ortodoksluğa karşı kendini yapılandırma gereği duymuştur. Dolayısıyla bugün siyasal İslam, Müslüman Kardeşler ve Şeyh Ruhani (Şeyh unvanı Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Şii din adamları sınıfı mensubu olduğunu göstermektedir) Hükümeti tarafından yeniden hayat bulmuştur.

Halen Birleşik Krallığın yardımıyla bir klerikal ittifak oluşum aşamasındadır. İran, Katar, Türkiye, Suriye’nin Kuzey-Batısındaki İdlib ve Gazze’yi içeren bir bloğun oluşturulması beklenebilir. Bu blok bütün Müslüman Kardeşler’in koruyucusu ve bunun sonucu olarak terörizmin araç olarak kullanılmasının savunucusu olacaktır.

Bugüne kadar Müslüman Kardeşler’i güçlü bir gizli örgüt ve cihatçılığı meşru bir hareket olarak öven Arap Basını iki hafta içerisinde birden tamamen tavır değiştirdi. Her yerde, herkes Müslüman Kardeşler’in insanların hayatına müdahale niyetini ve cihatçılığın acımasız çılgınlığını mahkum ediyor.

Dile getirdiği hayal kırıklığıyla dolu yüzyıllar, içerdiği şiddetle birlikte bu yorum dalgası, geçmişe yönelik her türlü geri dönüşü olanaksız kılıyor; bu da İran-Katar-Türkiye-Hamas ittifakının çok da uzun ömürlü olmayacağı anlamına geliyor. Normalde karşılıklı rızayla düzenlenen kutlamalar olması gereken dostlar ve aileler arasında düzenlenen buluşmalar, kimi zaman bugüne kadar İslam’ın temelleri olarak görünenin reddedilmesine dönüşüyor.

Klerikalizm lehinde ya da aleyhinde bölünmenin sürmesi durumunda, siyasi manzaranın topyekun yeniden oluşturulması sürecine tanık olacağız. Örneğin Anglosakson emperyalizmine karşı oluşturulan Devrim Muhafızları, İran’daki din adamları sınıfına karşı düşmanlık hislerinin gelişmesine neden oldu. Irak tarafından dayatılan savaş süresince Devrim Muhafızları savaş alanlarında fedakarca ölürken, Mollaların ve Ayetullahların çocuklarını cepheye göndermemek için ne dümenler çevirdiklerini herkes çok iyi anımsıyor. Ama Ruhani’nin ilk görev süresi boyunca güçlerinin zayıflatıldığı göz önünde bulundurulduğunda, Muhafızların sivil-dini iktidara karşı ayaklanmaları olasılığı azdır. Buna karşın Lübnan Hizbullah’ı, kamu ile özel alanın ayrı tutulması ilkesini savunan bir şahsiyet olan Seyid Hasan Nasrallah (buradaki Seyid unvanı doğrudan Peygamber Muhammed’in soyundan geldiğini göstermektedir) tarafından yönetilmektedir. Her ne kadar biri dini ve diğeri siyasi olmak üzere iki işlevi de olsa, Platoncu Velayet-i fakih (yani bir bilge tarafından yönetilme) ilkesini kabul ederek, her ikisini birbirine karıştırmamaya her zaman özen göstermiştir. Dolayısıyla Hizbullah’ın Ruhani Hükümetinin peşinden gitmesi çok olası değildir.

Bu arada bölgenin tamamı kaynamaktadır: Libya’da Müslüman Kardeşler, geride Seyfülislam Kaddafi’yi serbest bırakan bir milis ve nüfuzunu genişleten General Haftar’ı bırakarak Trablus’u terk etti. Mısır’da, General-Cumhurbaşkanı el-Sisi Körfez’deki mevkidaşlarına bir terörist listesi yazdırdı. Filistin’de Hamas’ın siyasi yönetimi İran’a kaçtı. Suriye’de cihatçılar Cumhuriyete karşı savaşmayı bıraktı ve gelecek yeni emirleri beklemedeler. Irak’ta Ordu Müslüman Kardeşler’e ve Nakşibendi Tarikatına karşı çabalarını iki katına çıkardı. Suudi Arabistan’da Dünya İslam Birliği (Rabıta), Kardeşlerin ünlü vaizi ve Arap Baharlarına övgüler düzen Şeyh Karadavi’yi yönetim kurulundan kovdu. Türkiye ve Pakistan, on binlerce askerini gıda ihtiyacını ancak İran’ın yardımıyla sürdürebilen Katar’a nakletme sürecini başlattı.

Bölge üzerinde yeni bir devrin yükseldiği görülüyor.

Çeviri
Murat Özdemir