Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jipinhg’in Endonezya’nın Bali kentinde daha önce toplanan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu (APEC) sırasında yaptığı öneriden bir yıl sonra, 24 Ekim 2014 günü, Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın (BAII) kurulmasına imza vermek üzere, 22 Asya ülkesi Pekinde bir araya geldiler.

Bu konuda görüşleri sorulan birçok uzmana göre, kurulacak yeni banka telekomünikasyon, enerji ve taşıma/ulaşım araçlarının sağlanması konusunda Asya bölgesel öneme haiz en önemli projelerin finansmanı platformu işlevini görecek.

Çin Devlet Fonları (Sovereign Wealth Fund) Denetçileri Asamblesi eski Başkanı ve Asya Kalkınma Bankası eski Başkanı Jin Liqun bankadan sorumlu olacak. BRICS rumuzuyla bilinen Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ülkeleri grubu Kalkınma Bankasının yanı sıra, BAII’nin esas merkezi Pekin’de olacak. Taahhüt edilen sermaye 50 milyar dolar ve kayıtlı sermaye 100 milyar olacak. Çin yönetimi fonların yarısını sağlayacak ve Hindistan’da ikinci büyük hissedar olacak.

Dünya Bankası himayesinde 1966’da faaliyetlerine başlayan, 67 üyesiyle (48 bölgesel ve 19 ekstra bölgesel) bölgesel banka olarak Asya Kalkınma Bankasının (165 milyar dolar) sahip olduğu hisse, Asya Altyapı Yatırım Bankası (BAII) kayıtlı sermayesinin 3/5’ine karşılık olacak.

Asya Altyapı Yatırım Bankasının (BAII) kurumsal yol gösterici ilkeleri, uluslararası finansal mimari alanının yönetilmesinde Washington’un ezici hâkimiyetine kinaye olarak, “adalet, hakkaniyet ve açıklık” olacak. Bretton Woods konferansından 70 yıl sonra da, bazen ekonomik çöküş eğilimi yaşanmasına, gerek kamu ve gerekse özel sektör borçlanma oranı rakamının yüksek çıkmasına rağmen, ABD’nin dünya kapitalizmi jandarması rolünde değişiklik olmadı. “Bu durumu, ABD’nin süresini, saha çapını, potanın yüksekliğini düzenlediği ve Çin eski Ticaret Bakanı Wei Jianguo’nun bir zamanlar kınadığı ihtiyaçlara göre uyarlanabileceği bir basketbol maçıyla mukayese edebiliriz”.

Bölgesel Kalkınma Bankaları esas itibariyle, yumuşak güç (soft power) etkisine sahip kaynakları anlamak üzere faaliyet yürütürler. Bu türden bankaların daha kuruluş aşamasında faaliyet hedefleri, kredi sağlayıcı kurum sıfatıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının bankacılık faaliyetlerine tamamlayıcı hedefler olarak belirleniyor. Şöyle ki; yoksulluk olgusuna karşı mücadele, halkın faydalandığı en olumsuz durumdaki sektörlerde transfer programları, dünya ekonomisinde ABD’nin temel rolüne garanti sağlamak üzere periferideki kapitalizm çelişkilerine palyatif tedbirler alma enstrümanı oluşturma. Diğer bir deyişle, Latin Amerika’da çok yönlü finansman sağlama kaynağı olarak IDB (Inter-American Development Bank), Afrika Kalkınma Bankası ve Asya Kalkınma Bankası gibi kurumlar, Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ) faaliyet alanlarında genişleme sağlanmasına destek vermenin ve aynı zamanda, üçüncü dünya ülkelerinde SSCB’nin politik ve ekonomik nüfuz alanını bertaraf etmenin ana duygu motifi oldular.

Asya Kalkınma Bankası, Japonya’nın da şartsız destek vermesiyle birlikte, Soğuk Savaşın yoğun yaşandığı dönemde, ABD’nin jeopolitik ve jeoekonomik çıkarları yörüngesinde kaldı. 1944’ten bu yana ABD ve Avrupalıların başında yönetici bulunduğu Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası durumunda olduğu gibi, Tokyo, daha başından itibaren, bugünkü aşamaya kadar, Asya Kalkınma Bankası başkanlığını elinde bulunduruyor. Japonya ve ABD yönetimleri, % 31 taahhüt edilen sermaye oranı ile ve % 25 oy kullanma hakkıyla, ezici oranda hisse çoğunluğunu elinde bulunduruyorlar. Buna karşılık, Çin kıtası ve Hong Kong sırasıyla % 7 ve % 6,21 hisseye sahipler.

Ancak, temsil edilme oranında eksiklik olması konularının ötesinde, uzun vadeye yönelik yüksek büyüme oranlarının kaydedilmesinin mümkün olmadığı bir durumda bile altyapı projelerine vazgeçilmez bir destek var. Küresel çapta sermaye birikimi her defasında Doğu’ya doğru kayma eğilimini gösteriyor. Asya Kıtasında da, Çin Anakarasını Orta Asya’ya, Rusya’ya, Avrupa’ya ve belki de Doğu Akdeniz’e bağlayan, kıtasal düzeyde yaygın demiryolu ağlarının döşenmesini gerektiren bu yüzyıl ekonomisinin işleyişi gereği, “21.yüzyıl İpek Yolu” faaliyetleri üzerinden, önemli bölgesel ağlara ait kaynakları seferber etme ihtiyacı hissediliyor. Asya Kalkınma Bankası değerlendirme verilerine göre, ulusal projelerin gerçekleştirilmesi için 8 milyar dolar, altyapı konularında bölgesel projelerin gerçekleştirilmesi için de 290 milyar dolar finansmana ihtiyaç var. Aldığı 10 milyar dolar borç tutarı, kredi talep miktarını karşılamada açıkça yetersiz kalıyor.

Çin ekonomisi büyümede % 8’in altındaki oranlara gerilemesi ve dış talep artış oranının zayıf kalması, Asya Altyapı Kalkınma Bankası (BAII) üzerinden altyapı projeleri finansmanıyla Asya bölgesel entegrasyonu daha önce hiç görülmemiş bir ivme kazandı. Çin yönetimi de potansiyel tüketici piyasalarında ve stratejik öneme haiz doğal kaynaklara ulaşmada bir imtiyaza sahip oldu. Günümüz koşullarındaki Çin yönetimi, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, ikinci kısım Sri Lanka ve Napal’ın de içinde bulunduğu bölge ülkeleriyle ticaret yapmada en büyük pay sahibi olması nedeniyle, bölge ülkeleri ortaklık listesinde birinci sırada yer alıyor.

Çin ve Güneydoğu Asya Ortaklık Örgütüne (ASEAN) üye ülkeleri arasındaki ticaret hacmi 2012’de 400 milyar dolar gibi rekor bir düzeye ulaşmıştı. Pekin yönetiminin dünya ekonomik hegemonyasını eline alma tasarımından önce, bölgesel düzeyde liderliğini açıkça konsolide etmesi gerekiyordu: Yalnızca ekonomik alanda değil, aynı zamanda, ABD Dış İşleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı/Pentagon’un teşvik ettiği “mihver doktrini”ni bir tarafa atmak üzere, Asya ülkeleri arasında jeopolitik büyük bir denge sağlamak marifetiyle.

Başkan Obama yönetimi baskısından dolayı, Japonya, Güney Kore, Endonezya ve Avustralya’nın, Asya Altyapı Kalkınma Bankasının (BAII) faaliyetlerine dâhil olmayı arzu etmedikleri hususu göz önünde bulunduracak olursak, Asya Kıtası ülkelerinin kurum olarak BAII’ye olan çoğunluk desteği, Beyaz Saray’ın Asya bölgesel entegrasyonunu zayıflatma çabasının Çin diplomasisi karşısında çok zayıf kaldığı anlaşılıyor. Ayrıca, böylesi yeni kurumların faaliyete geçmesi, Bretton Woods sisteminin Asya’da diktiği sütunlara meydan okuyan nitelikte olup, finansal bölgeselleşme hedefiyle birlikte, yeni bir tarzda yönetim sistemine geçiş sürecini hızlandırıyor.

Belki de, “Amerikan” çağının hüküm sürdüğü bir devirde, Pekin’in çok kutuplu yükselişini merkez alan heybetli Asya alacakaranlığı karşısında, beklenmedik bir zamanda, ABD hegemonyasının patlak verdiği bir ana tanıklık ederiz……..

Çeviri
Nizamettin Karabenk