Görünüşe göre Washington ve Tahran arasındaki gerilim artmaktadır. Alışılageldiği üzere Başkan Trump karşıtlıkları beceriyle kullanmaktadır. Böylece işi 21 Haziran’da İran’ı bombalama emrini vermeye kadar vardırmış, ancak hedeflerin vurulmasından birkaç dakika önce fikrini değiştirmiştir. Oysa Trump’a kimi zaman Batı’da başarı elde etmesini sağlayan bu tutum, Acem psikolojisi karşısında etkisizdir [1]. Peki, İran’ı etkilemek mi istemektedir?

Kuzey Amerikalıların tutumu, sadece Ortadoğu değil ama küresel bağlamda da değerlendirilmelidir [2]. İran’la bir anlaşmazlığın ötesinde, bahis konusu olan Doğu-Batı dengesidir.

 İkinci Dünya Savaşından beri ABD’nin bir numaralı kaygısı, önce Sovyetler Birliği, sonra da Rusya ile rekabeti olmuştur. Moskova, Suriye anlaşmazlığı kapsamında gerçekleştirilen birinci Cenevre Konferansından beri (Haziran 2012) Moskova kendini, Washington ile birlikte ve onunla eşit durumda bölgesel barışın teminatı olarak önermektedir. Uluslararası ilişkilerin bu şekilde yeniden dengelenmesi süreci eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın himayesinde tasarlanmıştı. Cenevre’de imzalanan –Güvenlik Konseyinin diğer daimi üyeleri, ayrıca NATO ve Irak için Türkiye, Arap Birliği için Kuveyt ve Katar’ın varlığı ama Suriye’deki tarafların yokluğunda– anlaşma bir hafta dahi dayanamadı. Bu başarısızlık Kofi Annan’ı sahneden geri çekilmeye itmiş ve NATO üyelerinin Suriye’ye karşı savaşa girmesine neden olmuştur.

24 Haziran’da ABD, İsrail ve Rusya’nın üç ulusal güvenlik danışmanı tarafından yeniden ele alınan ve Rusmfeld/Cebrowski yıkıcı stratejisine son verebilecek olan işte bu projedir [3]. Hiç şüphe yok ki John Bolton direnmiş, Meir Ben-Şabbat rüzgarı koklamış ve Nikolay Patruşev ABD’nin uğradığı bozgunlar ve Rusların askeri başarılarının karşılaştırmalı avantajlarını alaya almıştır.

ABD, bu bağlamda –kesinlikle İsrail yanlısı eğilimlerine göre değil– Filistin’de, ekonomik unsurları ilk defa ifşa edilen ve Manama’da müzakere edilecek olan « Asrın Anlaşması »nı tasarlamıştır.

 ABD’nin İran’a yönelik ikinci kaygısı Pentagon’a aittir: Şah Rıza Pehlevi’ye önerdikleri nükleer programın yeniden başlatılmasını engellemek. Oysa Batı basınındaki cahilce yorumların tersine İran, İmam Humeyni’nin kitlesel imha silahlarını İslam anlayışıyla uyuşmadığı için mahkum etmesinden beri, atom bombasına sahip olma arayışında değildir. Aksine, Binyamin Netanyahu’nun arşivlerinin –ona karşın– ortaya koyduğu gibi, İran’ın tüm araştırmaları şok dalgası üreteci yapımına ve sadece bu konuya yöneliktir [4]. Böylesi bir üreteç bir atom bombasının bileşenleri arasına girebilse de, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın teftişlerinin de ortaya koyduğu gibi, İran’ın amacı bu değildir.

İran’ın neyi amaçladığını ve Pentagon’un buna neden engel olduğunu bilmiyoruz.

 ABD’nin üçüncü kaygısı, Trump yönetimine aittir: ülke içerisinde istihdamı yeniden arttırmak. Bu da aynı zamanda başta Çin olmak üzere, uluslararası ticaretin yeniden dengelenmesini sağlamayı ve petrol fiyatlarını kendi kaya petrolünün verimlilik düzeyinde (yaklaşık varili 70 ABD doları) tutmayı gerektirmektedir. Bu nedenle, 2025 yılına kadar İran’ın, Venezüella’nın ve Suriye’nin uluslararası piyasaya petrol satışına karşı çıkmakta ve Rus hidrokarbürlerinin Avrupa Birliği’ne erişimini engellemeye çalışmaktadır [5].

Bu arada, mali kaynaklarının büyük kısmını hidrokarbürlerden sağlayan Rusya, fiyatların düşmesini engellemeye çalışmaktadır. OPEC ile bu yönde bir anlaşma imzalamış ve kendi üretimini bilinçli olarak azaltmıştır ki bu da yeni Avrupa Komisyonunun oluşumunu beklerken, bu konuda Washington ile kaçınılmaz olarak karşı karşıya gelmeyi geciktirmesini açıklamaktadır. Eğer Washington bir kez daha Washington’a boyun eğer ve Rus gazının ithalatını engellerse, Moskova kendi üretimini satmak için fiyat indirimini kabul edecek ve büyük olasılıkla ABD’nin kaya hidrokarbür endüstrisini mahvedecektir. Böylece mevcut durum tersine çevrilecek ve ABD’nin İran, Venezüella ve Suriye’nin petrol satışına karşı çıkmasında bir çıkarı kalmayacaktır.

Aynı şekilde, Çin’in ABD’ye olan ihracatını azaltmaya ve şu anda gelişen kendi iç pazarında satmaya karar vermesi de mümkündür. Bununla birlikte, bu, ekonomisine sürdürülebilir şekilde mevcut piyasa fiyatlarından daha düşük fiyatla enerji sağlamasını gerektirecektir. Brüksel, ABD’nin İran’dan petrol satın alma yasağına somurtarak uyarken, Beijing Washington’a meydan okumakta ve çok daha düşük bir ritimle de olsa ithalatını sürdürmeye çalışmaktadır. Washington, tepki vermek zorunda kalmamak için, İran petrolünü küçük miktarlarda alması için Çin’e izin verdiğini iddia etmektedir. Gerçek bir anlaşma, zımni bile olsa, aynı zamanda hem ABD, hem İran, hem de Çin’in gelişmesine imkan verebilir.

Çeviri
Osman Soysal

[1Venezüella, İran: Trump ve derin devlet”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 21 Mayıs 2019.

[2“[ABD’nin yeni büyük stratejisi>article205786.html]-”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 26 Mart 2019.

[3ABD’nin dünyaya dair askeri projesi”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 22 Ağustos 2017. The Pentagon’s New Map, Thomas P. M. Barnett, Putnam Publishing Group, 2004.

[4Shock Wave Generator for Iran’sNuclear Weapons Program:More than a Feasibility Study, David Albright & Olli Heinonen, Fondation for the Defense of Democracies, May 7, 2019.

[5Trump devrinde petrolün jeopolitiği”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 9 Nisan 2019.