Thierry Meyssan
Siyasi danışman, Voltaire İletişim Ağı’nın kurucu başkanı. Türkçede son eseri: Gözlerimizin önünde. 11 Eylül’den Donald Trump’a (2017).
6836 makaleler


Her şeyin bir sonu vardır; Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri imparatorluklarının da. Washington, ultra-milyarderlerden oluşan küçük bir kliği dizginsizce destekledi. Şimdi artık eski iblisleriyle yüzleşmek, ayrılıklara ve İç Savaşa hazırlanmak durumundadır.

Kongre binasının Başkan Trump’ın taraftarları tarafından ele geçirilmesi, onun hala Beyaz Saray’da olmasına karşın bir darbe girişimi olarak sunulmaktadır. Daha yakından incelenirse, bunun tam tersinin söz konusu olduğu anlaşılacaktır. Gayrimeşru bir güç eliyle ifade özgürlüğü Joe Biden lehine askıya alınmıştır.

Joe Biden Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına getirilirse İran ve Türkiye cumhurbaşkanlarının planlarını destekleyebilir. Her ikisi de Rusya’nın aleyhine olmak üzere, Doğu Akdeniz’de bölgesel bir İran imparatorluğu ve Kafkasya’da bir bölgesel Türk imparatorluğu kurulması süreçlerine yardımcı olabilir. Thierry Meyssan İran’da meydana gelen değişiklikleri incelemektedir.

Son yirmi yılda genişletilmiş Orta Doğu’da beş devletin imhası süreci ölümcül savaşları gerektirse de, Lübnan’ın yıkımı farkında olmadan bizzat Lübnanlılar tarafından gerçekleştirildi. Direniş, ülkenin çöküşünü çaresizce izledi. Bir savaşın onu yürütmek zorunda kalmadan kazanılması gerçekten de mümkündür.

Sorun artık yasal olarak kimin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın seçildiği değil, ama iç savaşın daha ne kadar ötelenebileceğidir. Kendini beğenmiş bir TV sunucusu ile bunak yaşlı bir adam arasındaki bir kavganın çok ötesinde ülke, kuruluşundan bu yana kaynamakta olan temel bir kültürel sorun yüzünden parçalanmaktadır.

Matbaanın icadıyla birlikte birçok yazar, yaşadıkları dönemlerin önyargılarına karşı çıktı. Batı’nın nihayet ifade özgürlüğünü güvence altına alması için dört yüzyıl geçmesi gerekecekti. Ancak internetin icadıyla yazarlık vasfı daha demokratikleşti ve ifade özgürlüğü hemen sorgulanmaya başlandı. Bu şokun aşılması ve bu özgürlüğün geri kazanılması için belki de birkaç yüzyıl geçmesi gerekebilecektir. Bu arada sansürün geri dönüşüne tanıklık etmekteyiz.

Soğuk Savaş boyunca Fransa dışında hiç kimse NATO kurallarını yadsımadı. Ancak 2001’den bu yana yaşadığı sapmalar göz önünde bulundurulduğunda, vazgeçilmez olduğu ABD de dahil olmak üzere, üyelerinin her biri (Türkiye hariç) NATO’dan bir an önce çıkmayı düşünüyor. Örgütün neye dönüşmesi gerektiğine ilişkin olarak hazırlanan rapor, çelişkilerini ve onu yeniden düzenlemenin zorluğunu gözler önüne sermektedir.

Dağlık Karabağ savaşını planlayan Pentagon, İngiliz müttefikleri tarafından geride bırakıldı. Ancak büyük güçlerin hiçbiri bunun yol açacağı ölümler konusunda endişelenmedi. Dahası, Londra ve Ankara tarihi ittifaklarını tazelerken, Washington ve Moskova hiçbir şey elde edemedi, Georges Soros ve Ermeniler ise çok şey kaybetti.

ABD başkanlık seçimlerinin sonucu, Demokratların ve bunak bir senatörün değil, Püriten akımının Jacksoncular üzerindeki zaferine işaret etmektedir. Amerikan vatandaşlarının siyasi görüşlerini hiçbir biçimde yansıtmamakta ve ülkelerinin saplanmakta olduğu uygarlık krizini maskelemektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanılgıya düşülerek Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmak istemekle suçlanıyor. Onun için bölgesel fetihler bir amaç değil, ittifaklar kurmanın bir yoludur. Uzun bir tereddütten sonra, sultan değil halife ilan edilmek ve böylece Sünnilerin küresel lideri olmak istiyor.

Fransızlar, hükümetlerinin bir salgını önlemede etkin kamu önlemi olarak sokağa çıkma yasağını düşündüğünü öğrenince şaşırdılar. Hiçbir virüsün kararnamelerle belirlenen saatlere göre faaliyetine ara vermediğini anlayan ve daha önce yapılan birçok hataya tanık olan herkes, bazılarını kızdırarak sokağa çıkma yasağının ne işe yaradığı sorusunu sormaktadır.
Karabağ: NATO, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ortadan kaldırmaya çalışırken Türkiye’yi destekliyor
yazan
Thierry Meyssan

Karabağ Savaşı’nda çağdaş hukuk, toprak mülkiyeti veya halkın kendi kaderini tayin etmesi açısından yorumlanmasına bağlı olarak çelişebilmektedir. Bu belirsizlikten yararlanan Türk halkı (yani hem Türkiye, hem de Azerbaycan), fiilen Ermenistan ile bağlantılı olmasına rağmen, kendi kendine bağımsızlığını ilan eden bu bölgeye (Artsakh) saldırdı. Rusya, anlaşmalar uyarınca saldırıya uğraması halinde Ermenistan’ı savunacağını, ancak ulusal güvenliğinin Karabağ’da olanlardan etkilenmediğini daha önce duyurmuştu. O halde artık tek sorun, Türkiye’nin Batı’nın emirlerine göre mi hareket ettiğini ya da kendi müttefiklerinin muhtemelen ona karşı çıkacağı bir inisiyatif alıp almadığını belirlemektir.

En popüler makaleler