« Avrupacılarla » « egemenlikçiler » arasındaki çatışmanın yarattığı siyasi-medyatik girdap asıl gerçeği görmemizi engelliyor: Avrupasız bir Avrupacılık ve egemen olmayan bir egemenlikçilik.

Bugünlerde Avrupacılığın sancağını araçsallaştırarak sallayan Emmanuel Macron Fransa’nın gücünü sadece Avrupa’da değil ama Afrika’da da pekiştirmek amacındadır. ABD ile birlikte 2011’de Libya devletini yok eden NATO savaşının öncüsü Fransa, Libya’yı, zengin kaynakları (devasa petrol, doğalgaz ve fosil su rezervleri) için olduğu kadar büyük jeostratejik öneme sahip topraklarını da denetimi altına almak için tüm imkanları denemektedir.

Macron bu amaçla, ENİ (Ulusal Hidrokarbür Şirketi) ile birlikte ülkede büyük çıkarları olan İtalya tarafından desteklenen Feyyaz el-Sarrac « hükümeti » ile çarpışan milisleri desteklemektedir.

En büyük güçlerin ekonomik ve mali oligarşilerinin çıkarları üzerinde kurulan Avrupa Birliğinin, göçmen sorunun aysbergin sadece görünen yüzü olduğu ekonomik ve siyasi içerikli karşıtlıklar içerisinde nasıl parçalanmak üzere olduğuna ilişkin örneklerden sadece biridir.

Fransa ve Almanya’nın ağırlığı karşısında 5 Yıldız-Lig İtalyan Hükümeti keskin bir tercihte bulundu: ülkeyi ABD’ye daha da sıkı bir şekilde bağlayarak İtalya’nın ağırlığını arttırmak. İtalyan medyalarında çok az yer alan, Konsey Başkanı Guiseppe Conte’nin Başkan Donald Trump ile görüşmesi bu amaçla gerçekleştirilmiştir. Oysa bu buluşma sırasında İtalya’nın uluslararası konumu üzerinde büyük etkisi olan kararlar alınmıştır.

Her şeyden önce « genişletilmiş Akdeniz’de » yani ABD ve NATO stratejisinde Atlantik’ten Karadeniz’e ve Güneyde Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’na kadar uzanan sahada, «bir İtalyan-Amerikan daimi harekat merkezi » kurulması kararlaştırılmıştır.

Gerçekte bu harekat merkezi ABD’nin, özellikle de Pentagon’un elindedir, İtalya’ya ise sadece tali bir yardımcılık rolü ve genel olarak figüranlık rolü düşmektedir.

Conte’ye göre ise aksine, « bu bir stratejik işbirliği, İtalya’nın karşı karşıya kalabileceği başlıca sorunlarda Avrupa’da bir referans noktası ve ABD’nin ayrıcalıklı muhatabı haline gelmesini sağlayan bir kısmi kardeşliktir ». Böylece ABD ile « stratejik işbirliği »nin, yani İtalya’nın ABD güçlerinin, Güney’e olduğu kadar Doğu’ya yönelik de nükleer dahil bir fırlatma köprüsü olma « ayrıcalıklı » rolünün gelecekte pekiştirileceği duyurulmaktadır.

Conte, zımnen Fransa (Washington nezdinde daha az güvenilir olan) yerine İtalya’nın Beyaz Saray’dan Libya’yı « istikrarlaştırma » görevi aldığını duyurarak, « Amerikan yönetimi İtalya’ya Libya’nın istikrarının öncü ülkesi olarak bir liderlik rolü vermektedir » demektedir.

Bunun nasıl olacağını göreceğiz.

Aralık ayında gerçekleşecek Fransa tarafından desteklenen Libya « seçimlerinden» önce, sonbaharda İtalya’da gerçekleşmesi beklenen Uluslararası Libya Konferansı yeterli olmayacaktır. İtalya’nın, öngörülemeyen insan ve malzeme ve olası sonuçlarıyla, sahada doğrudan bir askeri görev üstlenmesi gerekecektir.

Dolayısıyla Conte Hükümetinin « egemenlikçi » tercihi, İtalya’yı, Washington’un, sadece Beyaz Saray değil ama Pentagon ve casusluk ve gizli operasyonlar konusunda uzmanlaşan 17 federal ajanstan oluşan İstihbarat Topluluğu’nun da verdiği kararlara daha da bağımlı kılarak gelecekteki ulusal egemenliğini daraltmaktadır.

Asıl gerçek egemenlikçi tercih, İtalya’nın diğer halkların özgürlüğüne müdahale enstrümanı ve uluslararası çatışmaların çözüm aracı olarak savaşı kullanmayı reddettiğine ilişkin anayasal ilkenin uygulanmasıdır.

Çeviri
Osman Soysal
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)