Şam’daki Rus Elçiliği önünde yapılan bir gösteri

Rus politikasını Arap ya da Batılı bakış açısıyla analiz ederek hata yapıyoruz. Kabil’in komünist hükümetine karşı Afgan peştunlara destek olmaya gelmeleriyle birlikte, 1978’den beri yakından tanıdığı cihatçılara ilişkin Rusya’nın kendi vizyonu vardır.

Vladimir Putin, özellikle İçkerya İslam Emirliği olmak üzere (Çeçenistan’da 1999-2000 yılları arasında yaşanan ikinci savaş) Kafkasya’da şahsen cihatçılara karşı savaşmış ve onları yenmiştir. O dönemde, Araplar Rus Müslümanlarıyla dayanışma içerisinde olduklarını söylüyor ve orada tam olarak ne yaşandığını anlayamıyorlardı, Batılılar ise, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bölünme hareketini sürdürmeyi deneyen herkesi alkışlıyorlardı Oysa sahada, dünün Emirliğiyle bugünün Halifeliği arasında hiçbir fark yoktu. Şeriat uygulanıyordu ve dün Grozni’de kafalar nasıl kesiliyorsa bugün Rakka’da da aynı şekilde kesiliyor.

Kafkasya’da cihatçıların vahşeti. Görüntülerle Dağıstan 1999.

Bugün, Suriye’deki savaşın İslam’a karşı yürütülen bir savaş ya da Suriye Arap Cumhuriyetinin Sünnileri katleden bir « Nusayri diktatörlüğü » olduğunu söyleyen propagandaya rağmen, elimizdeki olgular tam tersini söylüyor: Cihatçılarla savaşan Suriye Arap Ordusu’nun %70’i Sünnilerden oluşuyor.

2012’de, yani hemen hemen savaşın başlangıcında, ABD’nin DIA’sı IŞİD’in ileride neye dönüşebileceği konusunda Beyaz Saray’ı uyarırken, Vladimir Putin Suriye’nin « Rusya’nın bir iç meselesi » haline geldiğini beyan ediyordu. O tarihten beri, Batılılarla birlikte cihatçılara karşı bir Uluslararası Koalisyon oluşturmaya çalışıyor.

Rusya, dünyanın 1930’lu yıllarda nasıl sallandığını iyi hatırlıyor. O dönem, İngiltere Kralı II.Edward açıkça bir Nazi’ydi. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Montagu Norman, Kraliyetin parasıyla Adolf Hitler’in iktidara yükselmesini finanse ediyordu [1]. İngilizler bu yolla, Çar II.Nikola’yı ortadan kaldıran ve kapitalist çıkarlarını tehdit eden Sovyetler Birliğini devirebilecek bir Devleti desteklediklerini düşünüyorlardı. Oysa İkinci Dünya Savaşı süresince Hitler’e karşı Stalin ve Mao’yla ittifak yaptılar.

Sun gazetesinden alınan arşiv görüntülerinde, müstakbel Kral VIII.Edward, o sıralarda 6 yaşında olan müstakbel Kraliçe II.Elizabeth’e Nazi selamını öğretiyor.

Vladimir Putin, 1936-39 döneminde olduğu gibi bugün de mevcut ittifakları yıkmayı umuyor. Bu nedenle, Moskova’da hükümete karşı gösteriler (2011-12) ve Ukrayna’da bir darbe örgütleyerek (2013-14)Washington’un kendisini sırtından vurmasına karşın, son yıllarda ABD’ye « ortak » gibi davranmaya özen gösterdi.

Rus Büyükelçisi Vitali Çurkin, 10 Şubat’ta Güvenlik Konseyinin tüm üyelerine, Türkiye’nin cihatçılara verdiği desteğe ilişkin bir istihbarat raporu dağıttı [2]. Bu iki sayfalık belge, ona yakın tartışılmaz olguya yer veriyor. Türkiye’nin, kasten ve birkaç yıldan beri Birleşmiş Milletlerin birçok kararını ihlal eden bir haydut devlet olduğunu kanıtlıyor. Bu olguların her biri, zamanında Çeçen cihatçıları desteklemiş olan şebekelerle ve ajanlarla olan bağlantılara işaret ediyor. Dün, Refah Partisi bu görevi yerine getirdiği için, Türk Devleti anılan suçlara doğrudan bulaşmamıştı. Bugün Refah Partisi kapatıldığı için yerini AKP aldı. AKP’nin kadroları iktidarda olduğundan, şimdi Türk Devleti suç ortağıdır [3].

İnatçı Rus Ayısı bugün Türkiye ile NATO’yu ayrıştırma çabası içerisindedir. İnsanlığın geleceği bu operasyona bağlıdır. Ya Türkiye Atlantik İttifakında kalacak ve sadece Suriye’de değil ama Irak, Libya ve nihayetinde dünyanın her yerinde cihatçıları desteklemeye devam edecek. Ya da NATO Türkiye ile arasına mesafe koyacak ve bu durumda ABD ve Rusya nerede olurlarsa olsunlar cihatçılarla etkili bir şekilde mücadele etmek için ittifak yapacaklardır.

12 Şubat’ta Ruslar, Beyaz Saray’la Türkiye ve cihatçıları destekleyen yeni muhafazakarlar ve liberal şahinleri ayrıştırmayı başarmış görünüyor. Sergey Lavrov ve John Kerry, BM’yi basit bir zabıt katibi rolüne indirgeyerek, eşbaşkanlığını yaptıkları iki çalışma grubu oluşturmak konusunda mutabık kaldılar [4]. Başka deyimle, üç buçuk yıldan beri tüm barış çabalarını sabote etmek için Birleşmiş Milletlerin iki numarası konumunu kullanan Jeffrey Feltman, açığa alındı [5]. Sonuç olarak sadece 10 gün içinde, ABD ve Rusya 2012’den beri sürüncemede bırakılan karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi kararının koşulları üzerinde mutabık kaldılar [6].

Devlet Başkanı Putin, ABD ile varılan karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi mutabakatını televizyonda bizzat kendisi açıklamayı tercih etti.

Karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi kararı, « Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu » tarafından reddedildi. Koalisyonun Başkanı Türk ve Suriye vatandaşı Halit Hoca, Güvenlik Konseyi’ne gönderdiği mektupta şu yorumu yaptı: « Bu mutabakatlar Suriye’deki sivillerin başlıca sivil katillerinden biri olan Rusya Federasyonunu bağlamazken, Rusya ile “karşılıklı saldırılara son verilmesi” konusunda karşılıklı mutabakata varılması büyük bir skandaldır. Rusya’nın Suriye’yi terk etmesi ve yurttaşlarımıza karşı yürüttüğü savaşı sonlandırmasının zamanı çoktan gelmiştir » [7].

Varılan mutabakat, yeni muhafazakarlar ve liberal şahinlerin tüm sistemini ortadan kaldırmayı hedefleyen bir tuzaktır. Rusya, daha Cenevre 3 görüşmeleri yapılırken bile, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından desteklenen « muhalefetin » kötü niyetini sabırla bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Aynı muhalefet savsaklamalarıyla kendi kendini itibarsızlaştırmıştı. Söz konusu olan temsil gücünü sorgulamak değil ama sadece Suriyelilerin yaşam koşullarını hiçbir şekilde geliştirmek istemediğini ve tek derdinin Suriye Arap Cumhuriyetini devirmek olduğunu ortaya koymaktı. Yukarıda aktardığımız metin, M.Hoca’nın iddialarının aksine, karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi kararının Birleşmiş Milletler tarafından terörist listesine alınan grupları değil ama Rusya’yı ilgilendirdiğine ikna olmak için yeterlidir.

Karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi kararı, silahlı grupları kendi sorumluluklarıyla baş başa bırakmayı hedeflemektedir. Rusya ve Suriye’nin bombardımanlarına maruz kalmamaları için Washington ya da Moskova nezdinde koşulları kabul ettiklerini belirtmeleri yeterliydi ama bu durumda Suriye Arap Cumhuriyetini devirmekten vazgeçmeleri, dolayısıyla da İslam Devleti düşünü terk etmeleri gerekecekti. Var olan bin tanesi arasından yalnızca 97 katiba, Türk yönetiminin davasına « ihanet » süreci anlamına gelecek bir adım atmayı ve eski cihatçı yoldaşlarının gelecekteki kurbanları olmayı göze alabilmiştir.

Zaten Batılılar bundan daha fazlasını bekleyemezlerdi. 15 Aralık 2015’te, Fransa’nın dış operasyonlar sorumlusu General Didier Castres, Senato’daki bir oturum sırasında ılımlı sayılabilecek militanların toplam sayısının 20 000’i aşmayacağını belirtiyordu [8]. Ocak 2016’da bir Alman istihbarat raporunda, Suriye’deki silahlı grupların toplamı içerisindeki Suriyeli militanların oranını sadece %5 olduğu bilgisi yer alıyordu [9].

Ateşkes hukuksal sonuçlar doğurabilecek bir deyim olduğundan, Kerry ve Lavrov’un ateşkes yerine karşılıklı saldırılara son verilmesi deyimini kullanması da özellikle bu yüzdendir.

Dolayısıyla, parlamento oturumu sırasında bir senatörün sorusuna cevaben ateşkesin işe yaramaması durumunda olası bir « B planına » ilişkin olarak John Kerry’nin verdiği cevabı daha iyi anlamamız mümkün. Karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi kararı bir işe yaramazsa, Suriye’nin bölünmesi söz konusu olamaz çünkü karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi planına ilişkin tercihin Şam ile « isyancılar » arasında değil ama Şam ile « cihatçılar » arasında olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Cumhurbaşkanı Esad’ın danışmanı için, John Kerry’nin « B planının » hedefi cihatçılara karşı mücadele etmek olmalıdır.

Aynı bakış açısıyla, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselbom, Spiegel’e NATO’nun Türkiye tarafından Rusya’ya karşı açacağı bir savaşa sürüklenmesine izin vermeyeceğini açıkladı [10]. Atlantik İttifakı Sözleşmesinin 5nci Maddesi bir üye ülke kendi başına bir çatışma başlattığında değil, doğrudan saldırıya uğradığında desteklenmesini öngörüyor [11]. Bu görüşler Almanya tarafından Daily Mail’de de teyit edilmiştir [12].

Beyaz Saray, artık bölgede yaşanan tüm sıkıntıların sorumlusu olarak gösterilmesi gereken Recep Tayyip Erdoğan’ı kurban etmeye hazırlanmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı, 1993’te selefi Turgut Özal’a yapıldığı gibi öldürülebilir ya da çevresindekiler tarafından devrilebilir. Eğer böyle olmazsa savaş Suriye’den Türkiye’ye taşınacaktır. Vladimir Putin böylece bahsi kazanmış olacaktır: kendi yarattıkları cihatçılara karşı Batılıları kendi saflarında savaştıracak şekilde cephe hatlarını gelişimini sağlamak.

Aklımızda kalsın:
 Rusya, ekonomik çıkarlarını korumak ya da Soğuk Savaş dönemindeki ittifakı yeniden canlandırmak için değil ama cihatçılara karşı mücadele etmek için Suriye’de taraf olmuştur.
 2012’den beri Rusya, Batılıları1978’den beri yarattıkları ve destekledikleri cihatçıları ayrıştırmaya çalışıyor.
 John Kerry Münih mutabakatına vararak, BM’deki yeni muhafazakarlar ve liberal şahinlerin lideri Jeffrey Feltman’ı ikinci plana atarak, daha tali bir göreve getirmeyi kabul etmiştir. Karşılıklı olarak saldırılara ara verilmesi önerisiyle, cihatçılarla Suriyeli makul militanların birbirinden ayrılmasına olanak vermiştir.

Çeviri
Osman Soysal

[1Anglo-American Money Owners Organized World War II”, by Valentin Katasonov, Strategic Culture Foundation (Russia) , Voltaire Network, 11 Mayıs 2015.

[3Türkiye cihatçılara nasıl destek veriyor?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Réseau Voltaire Sitesi, 23 Şubat 2016.

[4Statement of the International Syria Support Group”, Voltaire Network, 12 Şubat 2016.

[5Almanya ve Birleşmiş Milletler Suriye’ye karşı”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, El-Vatan (Suriye) , Réseau Voltaire Sitesi, 28 Ocak 2016.

[6Cessation of Hostilities in Syria”, Voltaire Network, 22 Şubat 2016.

[7« Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu temsilcisinin 18 Şubat 2016 tarihli mektubu ». BM’nin S/2016/165 sayılı belgesi.

[8« Audition au Sénat du général Didier Castres sur Daesh », Réseau Voltaire, 15 Aralık 2015.

[9Asian rebels in Aleppo, Western blind spot”, Christina Lin, Asia Times, 8 Şubat 2016.

[10« Syrienkonflikt: Warnung aus der Nato an die Türkei », Der Spiegel, 19 Şubat 2016.

[11« Traité de l’Atlantique Nord », Réseau Voltaire, 4 Nisan 1949.