İslam’da Papa’nın rolünü bir ilahiyatçı değil, Roma dönemi Hıristiyanlığında olduğu gibi en güçlü devlet başkanı üstlenmektedir. Halifenin işlevi konusu, bu nedenle manevi olmaktan daha çok siyasi bir sorun haline gelmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, IŞİD’in Halifeliğinin Türkiye’ye Osmanlı’nın ihtişamını yeniden kazanma fırsatı sunduğuna inandıktan sonra, bunun ülkesini barbarlığa sürüklediğini geç de olsa fark etti.
Halifenin siyasi ve ruhani çifte işlevini tanıyan ilk devlet başkanı, XVIIInci yüzyılda Kırım Savaşı sırasında Çar olmuştur. Konstantinopolis askeri olarak kaybetmiş olsa da, sultanı Tatarların gönlündeki tahtını muhafaza ediyordu.
Sultanlar, İslam tarihinde kılıçlarının gücüyle ele geçirdikleri yer adına kendi kendilerini Muhammed’in halefi ilan etmişlerdi. Rakiplerin yokluğunda, İmparatorluk toprakları dışında da dahil olmak üzere, müminlerinin ruhani yönetimini üstlenmiş oluyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, imparatorluk nihai olarak mağlup olup dağılınca, Mustafa Kemal bu mirastan büyük rahatsızlık duyar. Ele geçirdiği geçici iktidarı, boş yere sırasıyla önce bir Arap’a, ardından da bir Hintli’ye nakletmeye çalıştığı ruhani iktidardan ayırmayı dener. Sonuç olarak, Türkiye’yi modernize etmek için 5 Mart 1924’te Halifeliği ortadan kaldırmaktan başka bir çare bulamaz. [1]
İngiltere Kralı ve Anglikan Kilisesi lideri V. George için, sömürgelerinden birinde Halifeliğe sahip olma ve bunun üzerinden Müslümanların tamamı üzerindeki ruhani iktidarı ele geçirme imkanı doğmuştu. Sömürgeleştirilen Mısır’da Kral I. Fuad bunu boş yere dener ve başarısız olur.
1928’de, Hasan el-Benna Mısır toplumunu yeniden canlandırmak için Müslüman Kardeşler Cemaatini kurar. Cemaatin faaliyetleri tamamen ahlaka yönelikti. Öte yandan, daha işin en başından, halkın yaşam tarzını « İslamileştirdikten » sonra, Halifelik etrafında Müslümanların birliğinin yeniden sağlanması ve sonra da bunun dünyaya yayılması gerektiğini ortaya koydu. Kral Fuad, bu oluşumu İngiliz İmparatorluğunun işbirlikçisi olan rejimi için güçlü bir destek olarak görür. Dolayısıyla Cemaat 1942’deki genel seçimlerine adaylarıyla katılır ve Kral Faruk’un beklentileri doğrultusunda, 1948’de laik başbakana suikast düzenletir.
Cemaatin filozofu Seyyid Kutub, Halifeliği uzak bir gelecekte ulaşılması gereken bir ideal olarak değil, toplumsal yenilenmenin olgunlaşmış meyvesi olarak tanımlar. Cemaat ile « Özgür Subaylar » arasında irtibat elemanı olarak birlikte hizmet verdiği Enver Sedat, CİA desteğiyle Mısır devlet başkanı olur. Toplumu İslamlaştırır ve Meclis tarafından Halife olarak ilan edilmesi için hazırlıklara girişir. Fakat Sedat ile aynı düşünceyi paylaşmayan Cemaat, onu Eyman el-Zevahiri’nin İslami Cihat’ına öldürtür [2].
IŞİD de benzer şekilde –El Kaide’nin Emiri olan Eyman el-Zevahiri’nin görüşünün aksine– onun Rakka’da « İslami » düzeni dayatmayı ve kusursuz topluma ulaşmayı başardığını düşünebilmiştir. Dolayısıyla da 14 Haziran 2014’te Halifeliği ilan etme hakkını kendinde görmüştür.
Özgür Gündem gazetesi tarafından ifşa edilen, Türk gizli servislerinin Irak’ın IŞİD tarafından fethinin hazırlık toplantısı (Amman, 27 Mayıs ila 1 Haziran 2014 arasında) katılım tutanağına göre, bu ilan İngiliz-İsrail-ABD’li katılımcılar tarafından dile getirilmemiştir [3]. Dolayısıyla bunun İslam Devleti’nin paralı askerlerinin görevlerini aşan bir girişiminin olması muhtemeldir. Ne olursa olsun Ankara için Halifelik, İslam dünyasının geneli üzerinde yitirilen ruhani iktidarın geri kazanılması için bir fırsattı.
İslamcı Türkiye, doğallıkla IŞİD’i çekincesiz olarak desteklemiştir. Bu somut gerçeği, önce Antalya’daki G20 toplantısı sırasında (Kasım 2015), sonra da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne 29 Ocak ve 17 Mayıs 2016 tarihleri arasında sunulan beş istihbarat raporu [4] ile sadece Rusya kınamıştır.
Halifeliğin Suriye ve Irak orduları karşısındaki askeri başarısızlığı, Türkiye’ye alabileceği en kötü imajı vermiştir. Bağdat’a hücum eden Timur’un savaşçı güruhu ile Musul’u ele geçiren ve ateşe vererek infazlar düzenleyen Toyota konvoyları arasında hiçbir fark yoktur [5]. Aynı şekilde, Sultan II. Abdülhamit’in, daha sonra da Jön Türkler’in Ermeni Hıristiyanlar da dahil olmak üzere, gayrimüslimlere yönelik soykırımı ile Yezidi Kürtlerinin ve laiklerin seri şekilde başlarının kesilmesi arasında da hiçbir fark yoktur. Mustafa Kemal’in « bozkırların kurdunun çocukları »nın barbarlığından kurtulmak ve modern bir Türkiye inşa etmek için gerçekleştirdiği tüm çalışmalar birkaç ay içerisinde sıfıra indirgenmişti.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik Marmaris’teki suikast girişiminin ve onu izleyen doğaçlama darbenin 3ncü yıldönümü nedeniyle Ankara’da meydana gelen değişikliği çok ciddiye almalıyız. Müslüman Kardeşler’in izlediği yoldan gitmek bu ülkeyi bir korku ve şiddet çıkmazına sokmuştur. AKP, kendisini Cemaatin « Koruyucusu » olarak gördükten sonra, Atatürk’ün yolunda örf, ahlak ve siyaset arasında ayrıma geri dönmelidir. Bu bir tercih değil, yaşamsal bir zorunluluktur [6].
Sözde Rojava’nın IŞİD’in hiçbir bir unsurunu barındırmayacağı propagandası ve ABD ile Suriye’nin Kuzeyi konusunda varılan belirsiz anlaşma bu durumu değiştirmeyecektir. Bu değişimi biraz daha ötelemekten başka bir işe yaramamaktadırlar. Ankara’nın, Astana-Nur sürecini devam ettirmekten başka çaresi yoktur.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kurban Bayramı dolayısıyla yayınladığı görüntülü mesajında, İbrahim’in Yahudi-Hıristiyan-Müslüman vahyine göre gerçekleştirilen bu ritüelin birleştirici niteliğini, ardından Türklerin askeri zaferlerini hatırlattı ve sözlerini karayolu güvenliğine ilişkin yersiz bir çağrı ile tamamladı. Ankara, ihtiyatlı bir şekilde, dindar değil ama milliyetçi, dışlayıcı değil ama kapsayıcı olacak şekilde, kimliğinin yeniden tanımlanması sürecine yönelmektedir.
[1] The Inevitable Caliphate? A History of the Struggle for Global Islamic Union, 1924 to the Present, Reza Pankhurst, Oxford University press, 2013.
[2] “Katiller örgütü olarak Müslüman Kardeşler”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 22 Haziran 2019.
[3] “IŞİD, Müslüman Kardeşler’in düşünü gerçekleştiriyor: Halifelik”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 26 Temmuz 2019.
[4] - 1. «Renseignements relatifs au commerce illégal d’hydrocarbures auquel se livre l’État islamique d’Iraq et du Levant» (S/2016/94), 29 janvier 2016.
– 2. «Recrutement de combattants terroristes étrangers à destination de la Syrie, facilitation de leurs mouvements transfrontières vers ce pays et livraisons d’armes aux groupes terroristes opérant sur son territoire» (S/2016/143), 10 février 2016.
– 3. «Trafic d’antiquités de Daesh» (S/2016/298), 8 mars 2016.
– 4. «Livraisons d’armes et de munitions de la Turquie vers le territoire syrien tenu par Daesh» (S/2016/262), 18 mars 2016.
– 5 «Approvisionnement de l’État islamique d’Iraq et du Levant en composantes destinées à la fabrication d’engins explosifs improvisés» (S/2016/457), Réseau Voltaire, 17 mai 2016.
[5] XIVncü yüzyılda Moğollar Batı Asya’yı fethederler. Osmanlı İmparatorluğu’nu onların torunları kurmuştur.
[6] “Türkiye ne NATO, ne de KGAÖ ile aynı eksene girecektir”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 6 Ağustos 2019.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter