ABD Genelkurmayının, 2005 yılında Albay Ralph Peters tarafından yayınlanan 2001 tarihli haritaları, 2021 yılında hala ABD silahlı kuvvetlerinin faaliyetlerine rehberlik ediyor.

Dehşetengiz Hile [1] adlı kitabımda, Mart 2002’de 11 Eylül saldırılarının Amerikalılara:

 içeride, bir kitlesel gözetim sistemi (Patriot Act);
 ve dışarıda, o zamanlar hakkında hiçbir belge bulunmayan bir imparatorluk politikasının yeniden canlandırmayı kabul ettirmeyi amaçladığını yazmıştım.

İşler ancak o zamanlar bir Fox News yorumcusu olan Albay Ralph Peters’ın, Genelkurmay komitesi’nin « genişletilmiş Orta Doğu »nun « yeniden şekillendirilmesine » yönelik ünlü haritasını yayınladığı 2005 yılında açıklığa kavuştu [2]. O zaman tüm ülkelerin dışişlerinde tam bir şok yaşandı: Pentagon, müttefik olsun ya da olmasın, hiçbir devlete saygı göstermeden, Fransız-İngiliz sömürgeciliğinden (1916 tarihli Sykes-Picot-Sazonov Anlaşmaları) miras kalan sınırları yeniden çizmeyi öngörüyordu.

O andan itibaren bölgedeki her devlet, fırtınanın halkını vurmasını önlemek için elinden gelen her şeyi yaptı. Her biri, ortak düşman karşısında komşu ülkelerle birleşmek yerine, Pentagon’un elini komşularına yönlendirmeye çaba harcadı. Bunu en iyi simgeleyen, birkaç kez gömlek değiştirerek çılgın bir köpek izlenimi veren Türkiye’nin durumudur.

İki dünya görüşü çarpışıyor. Pentagon için 2001’den beri istikrar Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik düşmanı iken, Rusya için barışın koşuludur.

Ancak Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’den nefret eden Albay Peters’ın ortaya çıkardığı harita, projenin tamamının anlaşılmasını mümkün kılmıyordu. Zaten 11 Eylül saldırıları sırasında ABD Kara Kuvvetleri’nin Parameters dergisinde bir makale yayınlamıştı [3]. Makalede, ancak dört yıl sonra yayınladığı haritaya atıfta bulunuyor ve Genelkurmay Başkanının bu projeyi, korkunç suçlar işleyerek gerçekleştirmeye hazırlandığını ve ellerini kirletmemek için bu işte taşeronlar kullanması gerektiğini öne sürüyordu. Özel ordulardan söz ettiği düşünebilirdi, ancak tarih onların da insanlığa karşı suç işleyemeyeceklerini ortaya koydu.

Projenin son sözü, Donald Rumsfeld tarafından 11 Eylül saldırılarını takip eden günlerde Pentagon’da kurulan « Güç Dönüşüm Bürosu » (Office of Force Transformation) ile ilgiliydi. Büro Amiral Arthur Cebrowski’nin sorumluluğunda idi [4]. Bu büronun işini bitirmesi için bir araç olduğu düşünülebilir. Ancak kimse bu yeniden yapılanmaya itiraz etmiyordu. Ama hayır, askeri akademilerde verdiği derslere ait birkaç kaydın da kanıtladığı gibi o, ABD ordusunun misyonunu dönüştürmek için oradaydı.

Arthur Cebrowski üç yıl boyunca tüm üst düzey ABD subaylarına ve dolayısıyla da bugün görevde olan tüm generallere öğretmenlik yaptı.

Amiral Cebrowski’nin belirlediği tek hedef « Genişletilmiş Orta Doğu » değil, küreselleşen ekonomiye entegre olmayan tüm bölgelerdir.

Öğrettiği şey oldukça basitti. Dünya ekonomisi küreselleşiyordu. Dünyanın önde gelen gücü olarak kalması için Amerika Birleşik Devletleri’nin finansal kapitalizme uyum sağlaması gerekiyordu. En iyi yol, gelişmiş ülkelere, siyasi engellerle karşılaşmadan yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını sömürebilmelerini güvence altına almaktı. Böylece dünyayı ikiye bölüyordu: bir yandan istikrarlı pazarlar olması gereken küreselleşen ekonomiler (Rusya ve Çin dahil), diğer yandan ulusötesi şirketler varlıklarını herhangi bir direnişle karşılaşmadan sömürebilsinler diye devlet yapılarından yoksun bırakılan ve kaosa terk edilecek diğer tüm ekonomileri hedefliyordu. Bunu başarmak üzere küreselleşmemiş halkları etnik ölçütlere göre bölmek ve ideolojik olarak elde tutmak gerekiyordu.

Söz konusu ilk bölge, yangının yayılmasını önleyecek olan İsrail ve iki komşu mikro devlet olan Ürdün ve Lübnan dışında, Fas’tan Pakistan’a uzanan Arap-Müslüman bölgesi olacaktı. Dışişleri Bakanlığı’nın « Genişletilmiş Orta Doğu » dediği şey budur. Bu alan, petrol rezervlerine göre değil, burada yaşayan halkların ortak kültür unsurlarına göre tanımlanmıştır.

Amiral Cebrowski’nin tasavvur ettiği savaş, başlangıçta tüm bu bölgeyi kapsayacaktı. Soğuk Savaş’ın getirdiği bölünmeleri hesaba katmamalıydı. Birleşik Devletler için artık bu bölgede dost ya da düşmanları yoktu. Düşman, artık ideolojisi (Komünistler) veya dini (« medeniyetler çatışması ») ile değil, sadece finansal kapitalizmin küresel ekonomisiyle bütünleşip bütünleşmemesiyle tanımlanıyordu. Uyaroğlu olmayıp bağımsız olanları artık hiçbir şey koruyamayacaktı.

Bu savaş, önceki savaşlar gibi tek başına ABD’nin değil, tüm küresel devletlerin doğal kaynakları sömürmesine izin vermeliydi. Dahası, Amerika Birleşik Devletleri artık hammaddelerin ele geçirilmesiyle çok da ilgilenmiyordu, esas olarak küresel ölçekte iş bölümüne gitmeyi ve başkalarının onlar adına çalışmasını sağlamayı amaçlıyordu.

Bütün bunlar, artık bir zafer kazanmak değil, ama Başkan George W. Bush’un sözleriyle bir « sonsuz savaş » yürütmek söz konusu olduğu için, savaşma şeklindeki taktiksel değişiklikleri içeriyordu. Nitekim 11 Eylül’den beri başlayan tüm savaşlar beş farklı cephede halen süregelmektedir: Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen.

Müttefik hükümetlerin bu savaşları Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen iletişime göre yorumlamaları önemli değildir: bunlar iç savaş değil, Pentagon tarafından önceden belirlenmiş bir planın aşamalarıdır.

Esquire Magazine, March 2003

« Cebrowski Doktrini » ABD ordularını sarstı. Yardımcısı Thomas Barnett, Esquire Magazine için bir makale yazdı [5], ardından bunu daha ayrıntılı olarak kamuoyuna sunmak için bir kitap yayınladı: Pentagon’un yeni haritası [6].

Barnett’in, Amiral Cebrowski’nin ölümünden sonra yayınlanan kitabında, kendisine doktrinin babalığını atfetmesi kimseyi yanıltmamalıdır. Bu, sadece Pentagon’un bunu üstlenmemesinin bir yoludur. Aynı fenomen, örneğin « medeniyetler çatışması »nda da gerçekleşmişti. Başlangıçta, Ulusal Güvenlik Konseyi’nde kamuoyuna yeni savaşlar satmak için tasarlanan bir iletişim argümanı olan « Lewis Doktrini » söz konusuydu. Kamuoyuna, Bernard Lewis’in asistanı Samuel Huntington tarafından, kaçınılmaz bir gerçekliğin akademik tanımı olarak sunuldu.

Rumsfeld/Cebrowski doktrininin uygulanması birçok aksaklıkla karşılaştı. Bazıları bizzat Pentagon’dan, bazıları ise ezilen halklardan kaynaklandı. Böylece Central Command’ın Komutanı Amiral William Fallon’un istifası, Mahmud Ahmedinejad’ın İran’ıyla kendi inisiyatifiyle akılcı bir barış görüşmesi yaptığı için organize edildi. Bu istifa, Fallon’u Başkan Bush’a karşı küfürlü bir dil kullanmakla suçlayan bir makale yayınlayan Barnett tarafından kışkırtıldı. Ya da yine, Suriye’de düzenin bozulması konusunda yaşanan başarısızlık, ülke halkının direnişine ve Rus ordusunun devreye girişine bağlanabilir. Pentagon işi ekinleri yakmaya ve halkını açlıktan öldürmek için ülkeyi ablukaya almaya kadar vardırdı. Bunlar devlet yapılarını yok edemediğini doğrulayan intikamcı eylemlerdir.

Donald Trump, seçim kampanyası sırasında sonsuz savaşa karşı çıktı ve Gİ’ların evlerine geri dönüşünü savundu. Yeni cepheler açmamayı ve birkaç askeri ülkesine geri getirmeyi başarsa da, Pentagon’u evcilleştirmeyi başaramadı. Pentagon, Özel Kuvvetlerini « imzasız » geliştirdi ve üniformalı askerlere başvurmadan Lübnan devletini yok etmeyi başardı. Hamas ile İsrail arasındaki çatışma lehine Arap ve Yahudi karşıtı pogromları örgütleyerek İsrail’de uyguladığı da aynı stratejidir.

Pentagon, « Rumsfeld/Cebrowski Doktrini»ni Karayip Havzasına kadar genişletmek için birçok girişimde bulundu. Nicolás Maduro rejimini değil, Bolivarcı Venezüella Cumhuriyeti’ni devirmeyi planladı. Bunu sonunda ertelemek zorunda kaldı.

Genelkurmay komitesinin sekiz üyesi.

Pentagon’un özerk bir güç haline geldiği tespit edilmelidir. Tüm Fransız devletinin yıllık bütçesinin (yerel yönetimler ve sosyal güvenlik hariç) yaklaşık iki katı kadar devasa bir bütçeye sahiptir. Uygulamada, Atlantik İttifakının tüm üye devletlerini kontrol ettiği için gücü onun çok ötesine uzanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na rapor vermesi gerekiyorsa da, Başkan Barack Obama ve Başkan Donald Trump’ın deneyimleri bize kesinlikle bunun tersini göstermektedir. İlki, IŞİD karşısında General John Allen’a politikasını dayatmayı başaramadı, ikincisi ise Merkez Komutanlığı tarafından aldatıldı. Pentagon’un Başkan Joe Biden karşısında daha farklı davranacağını düşünmemizi sağlayacak hiçbir şey veriye sahip değiliz.

Eski ABD generallerinin yakın tarihli açık mektubu [7], artık ABD ordularından kimin yönettiğini hiç kimsenin bilmediğini gösteriyor. Soğuk Savaş dönemine özgü siyasi analizleri ne olursa olsun, bu gözlemlerini geçersiz kılmamaktadır: federal yönetim ve generaller artık aynı dalga boyunda değildirler.

William Arkin’in Washington Post tarafından yayınlanan çalışması, federal devletin, 11 Eylül saldırılarından sonra, Anayurt Güvenliği Bakanlığı tarafından yönetilen bir ajanslar bulutsusu örgütlediğini ortaya koydu [8]. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan herkesin haberleşmesini en büyük gizlilik içinde dinlemekte ve arşivlemektedirler. Arkın, Newsweek’te Savunma Bakanlığı’nın üniformalılardan ayrı olarak gizli bir Özel Kuvvetler birimi yarattığını açıkladı [9]. Beyaz Saray’ı ve onun dış politikasını kim işgal ederse etsin, bugün Rumsfeld/Cebrowski doktrininden sorumlu olanlar onlardır.

Pentagon, 60.000 kişilik bir yeraltı Özel Kuvveti kurdu. Bunlar herhangi bir resmi belgede yer almamakta ve üniformasız görev yapmaktadırlar. Terörizme karşı kullanıldığı iddia edilen birim, gerçekte bizzat kendisi terör uygulamaktadır. Klasik ordulara gelince onlar, Rus ve Çinli rakiplere karşı mücadeleye adanmıştır.

Pentagon, 2001 yılında önce Afganistan, ardından da Irak’a saldırdığında, konvansiyonel ordularından –başkası olmadığı için– ve İngiliz müttefiklerinden yararlandı. Ancak Irak’taki « sonsuz savaş » sırasında ülkeyi iç savaşa sürüklemek için Iraklı, Sünni ve Şiilerden oluşan güçler oluşturdu [10]. Bunlardan El Kaide kökenli olanı 2011’de Libya’da, diğeri ise 2014’te IŞİD adıyla Irak’ta kullanıldı. Yavaş yavaş bu gruplar, 2001’de Albay Ralph Peters’ın tanımladığı kirli işi yapmak için ABD ordularının yerini aldı.

Bugün kimse Yemen’de, Lübnan’da ve İsrail’de üniformalı ABD askerlerini görmedi. Pentagon bunların geri çekilmelerinin tanıtımını bizzat kendisi duyurdu. Ancak bu ülkelerde, üniformasız, iç savaş yoluyla kaosa neden olan 60.000 yeraltı ABD Özel Kuvveti bulunmaktadır.

Çeviri
Osman Soysal

[1Yaygın inanışın aksine, bu kitap 11 Eylül saldırılarıyla ilgili değildir. Yalnızca ilk bölüm (« Kanlı sahneleme »), baskın yorumun maddi olarak imkansızlığını gösterir. Diğer iki bölüm, kitle gözetim siyaseti (« Amerika’da Demokrasinin Ölümü ») ve yaklaşan emperyal proje (« İmparatorluk saldırıyor ») ile ilgilidir.

[2Blood borders. How a better Middle East would look”, Ralph Peters, Armed Forces Journal, June 1, 2006.

[3“Stability. America’s ennemy”, Ralph Peters, Parameters, #31-4, Winter 2001.

[4Transforming Military Force. The Legacy of Arthur Cebrowski and Network Centric Warfare, James R. Blaker, Praeger Security International (2007).

[5Why the Pentagon Changes Its Maps. And why we’ll keep going to war”, Thomas Barnett, Esquire Magazine, March 2003.

[6The Pentagon’s New Map: War and Peace in the Twenty-first Century, Thomas P. M. Barnett, Paw Prints (2004).

[7Open Letter from Retired Generals and Admirals”, Voltaire Network, 9 May 2021.

[8Top Secret America: The Rise of the New American Security State, William M. Arkin & Dana Priest, Back Bay Books (2012).

[9Exclusive: Inside the Military’s Secret Undercover Army”, William M. Arkin, Newsweek, May 17, 2021.

[10Gözlerimizin önünde, Bölüm « İki Gladio’nun birleşmesi ve IŞİD’in hazırlıkları », s. 74 ve devamı, Thierry Meyssan, 2017.